İçişleri Bakanlığı’nın 2 Ekim’de yayımladığı genelge ile “1 Aralık'a kadar sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, birlikler ile kooperatiflerce düzenlenecek etkinlikler” pandemi bahanesi ile “erteleme” adı altında yasaklandı.
Bu genelge, fiilen iki aylık eylem/etkinlik yasağı getiriyor. Pandemiye karşı önlem olarak kamuoyuna sunulan bu genelgenin gerçek mahiyeti ise bambaşka. Söz konusu genelge tam da baroların genel kurullarının yapılacağı hafta yayınlandı. “Çoklu baro” saldırısı ile baroları bölen ve yandaş baroların kurulmasının önünü açan AKP-MHP iktidarı hedefine ulaşamamıştı. Yasaya göre, yeni barolar için iki bin avukatın imzası gerekiyordu. Dinci-gerici iktidar yasayı geçirse de hedefindeki İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerde yandaş baroları kurmak için yeterli imzayı toplayamamıştı. Baroların Ekim ayında gerçekleştireceği genel kurul ve seçimlere de “yandaş baroların kuruluşu” yetişememişti. AKP'nin Türkiye Barolar Birliği (TBB) üzerinden yaptığı hesaplar bu şekilde bir dönem boşa düşmüştü. Halihazırda saray yardakçısı TBB Başkanı Metin Feyzioğlu üzerinden bir süre daha devam etme kararı aldılar. Seçimler bu kirli hesaplardan dolayı yasaklandı. Zira sarayın barolardaki ‘Truva atı’ M. Feyzioğlu’nun seçilme şansı bulunmuyor.
Saldırı yalnızca barolarla da sınırlı değil. Barolar gibi, çeşitli meslek birlikleri, meslek odaları uzunca bir süredir rejimin hedefinde. Geçtiğimiz yıllarda da barolar, TMMOB, TTB gibi meslek kuruluşlarına dönük birçok saldırı gerçekleştirilmişti. Dinci-faşist iktidarın ortağı Devlet Bahçeli’nin, son günlerde Türk Tabipleri Birliği’ne bu denli kin kusması, “TTB kapatılsın” söylemlerini tekrarlaması saldırganlıktaki küstahlığın vardığı boyutu gözler önüne seriyor.
Bu kokuşmuş rejim, saraya biat etmeyenleri zorbalıkla dize getirerek yaşamın tüm alanlarını kendisi için dikensiz gül bahçesi haline getirmek istiyor. Muhalif meslek odaları ve birlikleri ise onun bu özleminin önündeki temel engellerden birini oluşturuyor. Neden mi?
Berkin Elvan'ın, Soma Katliamı'nın, işçi ve emekçilerin, devrimcilerin avukatlığını, saldırı altındaki barolara bağlı ilerici-devrimci avukatlar yapıyor. Kent planlaması gibi önemli bir konuda, TMMOB bir meslek birliği olarak “toplumdan, yaşamdan” yana bir duruş sergiliyor, rant projelerini teşhir ediyor. Soygunu, doğa talanını engellemek için hukuksal yollara başvuruyor. Kanal İstanbul güzellemelerine, kentsel dönüşüm adı altında rant ve talan politikalarına net bir şekilde karşı duruyor. Türk Tabipleri Birliği, pandemi gibi halk sağlığını tehdit eden bir olayda ve olağanüstü bir dönemde, Sağlık Bakanlığı’nın gerçeği gizleyerek yaptığı sahtekarlık konusunda kamuoyunu bilgilendiriyor. Elbette ki, bütün bu yaşananlar dinci-gerici iktidarın ne denli çürüdüğünü gözler önüne seriyor.
Genelgenin yayımlanmasında, beka sorunu yaşayan rejimin olası bir toplumsal hareketten duyduğu korkunun da payı var. Kontrolden çıkan pandemi, sermaye düzeninin ekonomik, sosyal, siyasal krizlerini daha da derinleştirdi. Ekonomik krizin etkisiyle sefalete sürüklenen, işsizlik ve açlıkla boğuşan işçi ve emekçiler; eğitim sisteminin skandallarıyla boğuşmaktan bıkmış, geleceksizliğe sürüklenen gençler; her gün sokak ortasında katledilen, tacize tecavüze uğrayan kadınlar; kirli savaş politikaları ile teslim alınmaya, sindirilmeye çalışılan Kürt halkı... Rejimin politikalarının bedelini ödeyen bu geniş toplum kesimlerinin biriken öfkesinin bir gün sokağa taşacak olması sermaye iktidarının en büyük korkusudur.
Birikmiş sorunlara çözüm üretmekten aciz olan rejim etkinlik, eylem ve seçim yasakları için pandemiyi fırsat olarak kullanıyor. Bu yasaklar, tüm topluma “önlem” adı altında sunuluyor. Oysa bu tam sahtekarlıktır. Zira AKP şefi yüzlerce insanın katıldığı, hiçbir önlemin alınmadığı mitinglerde konuşuyor, topladıkları binlerce kişiye “seçim tırı” üzerinden çay fırlatıyor. Düğün, kına, nişan vb. etkinlik ve eğlencelerin yasaklanmasının hemen ardından AKP Kocaeli Milletvekili, bin 500 kişinin katılımı ile şatafatlı bir düğün gerçekleştiriyor. Fabrikalarda, işletmelerde, kamu emekçilerinin çalıştığı kurumlarda çarklar dönüyor…
Dinci-gerici iktidarın, imkan buldukça pandemiyi kendi gerici, baskıcı ideolojik emelleri için “fırsata” çevireceğini öngörmek zor değil. Yaratılmak istenen bu gerici-faşist düzenden çıkış ise ancak örgütlü mücadeleyi her alana taşımakla mümkün. Bu konuda toplumsal muhalefete, devrimci ve ilerici kamuoyuna önemli görevler düşüyor. Örneğin yasaklanan baro genel kurullarına karşı, öncülüğünü devrimci, ilerici, yurtsever avukat örgütlerinin yaptığı bir itiraz yükseltildi. Hukukçular, “yasakları tanımayacaklarını”, “fiili olarak genel kurul gerçekleştireceklerini” ilan ettiler.
Bu saldırıların karşısında; fabrikalarda, sokaklarda, okullarda, kısacası yaşamın her alanında daha fazla örgütlenmek ve fiili meşru mücadele hattını izlemek büyük bir önem taşıyor.
İ. Y. Gün