Pandeminin kırıp geçirdiği dev emperyalist ülkeler şimdilerde aşı çalışmalarına hız vermiş görünüyor. Dünyada ayak basmadık yer bırakmayan Covid-19, kitlesel ölümlerle kendinden önceki bütün zoonotik hastalıkları geride bıraksa da gözümüzün önündeki sahne bizlere 2002'de SARS, 2007 Kuş ve 2009 domuz gribi, 2012 MERS, 2014 Ebola virüsü dönemlerini hatırlatmaktadır. Koronavirüs ailesine mensup bu hastalıklar, hayvanlardan insana bulaşan zoonotik patojenlerdir. Yani, Covid-19 yeni bir patojen olsa da mensubu olduğu koronavirüsler yeni değildir.
Bu aileden olan SARS virüsü insanlara Misk kedilerinden bulaşmış ve ilk olarak canlı hayvan marketi çalışanlarında görülmüştür. Ayrıca araştırmalar, Misk kedilerinin enfeksiyon aracısı olduğu, hastalık kaynağının yarasalar olduğuna işaret etmiştir. Benzer şekilde, Afrika kıtasını pençesine alan Ebola virüsünün taşıyıcısı da yarasalardı. MERS'in doğal rezervuarı olarak yine yarasalar gösterilmekte, önce aracı konak olan develere ve sonra da develerle yakın temasta olan ve deve eti tüketenlere bulaştığı bilinmektedir. H1N1 (domuz gribi) ve H5N1'in (kuş gribi) tavuk ve domuz çiftliklerinde evrimleştiği belirtilmektedir. Genetik olarak yarasa ve karınca yiyenlerdeki koronavirüsle benzerlikleri tespit edilen Covid-19'un da çıkış noktası bilindiği gibi canlı bir hayvan pazarıdır. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) insanlarda bilinen bulaşıcı hastalıkların %60’ının hayvanlardan kaynaklandığını, yeni ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların ise %75’inin hayvanlarda taşınan patojenler sebebiyle tetiklendiğini, gıda kaynaklı hastalıkların % 90’ından fazlasının ise hayvansal gıdalar nedeniyle oluştuğunu ortaya koymaktadır.
Bu bilimsel veriler, özellikle son yıllarda görülen zoonozlarda, sadece hayvanda bulunan virüslerin insanlara bulaşan forma dönüşmesinde -tek neden olmamakla birlikte-endüstriyel hayvan çiftliklerine işaret etmektedir. Endüstriyel hayvancılığın yanısıra zoonozik patojenlerin evrimleşip ölümcül virüsler haline gelmesi ve salgınlara dönüşmesinde pek çok faktör söz konusudur.
Örneğin, 2015'te Brezilya'da yaygın olarak görülen ve sivrisineklerden bulaşan Zika virüsünün ortamı, sığır yetiştiriciliği için orman arazilerinin tahrip edilmesiyle yaratılmıştır. İklim koşullarının değişimi Zika virüsü taşıyan sivrisineklerin çoğalması ve onlardan bulaşan hastalığın salgın boyutuna sıçramasına neden olmuştur.
Doğal yaşam alanlarının yok edilmesi, çeşitli hayvan-bitki türleriyle biyoçeşitliliğin kaybı, yaban hayvanı ticareti ve kaçakçılığı (petshoplar, hayvanat bahçeleri, akvaryumlar vb.) su, hava ve toprak kirliliği, iklim değişikliği ve küresel ısınma, tarımda kullanılan çeşitli kimyasallarla toprak yapısının bozulması vb. salgınları tetikleyici pek çok neden sıralamak mümkündür. Hepsini kesen ortak nokta ise sermayeye bağımlı gelişimleridir.
Günümüz dünyasında patojenlere bağlı sağlık sorunlarının artmasını kapitalist üretim sürecinden bağımsız ele almak mümkün değildir. Kapitalist politikalarla insan, hayvan, doğa ve bir bütün olarak canlı yaşamının sağlığı bozulmakta ve sürekli tehdit altında bulunmaktadır. Bu koşullarda kazançlı çıkan tek taraf kapitalist tekeller olmaktadır.
Aşısı olan hastalıklardan bile insanların öldüğü kapitalist dünyada, Covid-19 salgınına karşı “acil önlem” olarak aşı çalışmalarının sürdüğü belirtiliyor. Oysa ki, virüslerin ortaya çıkmasına ve yayılmasına ortam hazırlayan kapitalist-emperyalist dünya sisteminin kendisidir. Tamda bu nedenle, salgınlardan ve toplum sağlığını tehdit eden diğer hastalıktan gerçek manada korunmanın yolu bu sistemin tarihsel olarak aşılmasına bağlıdır.
*Alman hekim Dr. Rudolf Virchow tarafından bulunan “zoonoz” terimi, insanlara çiftlik hayvanları, onlardan elde edilen ürünlerden, evlerde beslenen hobi hayvaları ve doğada yaşayan yaban hayvanlarından doğrudan/dolaylı temas yoluyla bulaşan hastalıkları ifade etmektedir.