Geçtiğimiz hafta ülkenin birçok ilinde başlayan orman yangınları günlerce söndürülemedi. 15 Ağustos’ta Uşak, Aydın, Manisa, Çankırı, Bolu, Karabük, Muğla ve İzmir’de başlayan yangınlarda 5 bine yakın kişi tahliye edildi. Her yaz emekçiler benzer yangınlarla boğuşuyor ve evlerini, geçim kaynaklarını, yaşamlarını kaybediyor. Buna rağmen yangınların önlenmesi için tedbir almayan iktidar, yangınların çıkış sebeplerini de “bireysel” hatalarmış gibi göstererek esas sorunun üzerini örtmeye çalışıyor.
En büyüğü İzmir’de yaşanan yangınların da sebebi insan hatası olarak gösterilmek istendi. Karşıyaka Karatepe’de başlayan ilk yangın “söndürüldü” ancak soğutma işlemi yapılmadığı için ertesi gün yeniden başladı ve yerleşim alanlarına inerek hektarlarca alanın, onlarca evin ve küçükbaş hayvanın yanmasına sebep oldu. Bölgede yaşayan emekçiler yangının saatlerce yetkili kurumlar tarafından seyredildiğini, müdahalenin yetersiz kaldığını, söndürme araçlarının niteliksizliğini duyurmaya çalıştı. Röportajlara bölgenin yıllardır ranta açılmak ve lüks konutlar yapılmak istendiği de yansıdı.
Yangınların ardından yapılan açıklamalarda iktidar ile yerel yönetimler birbirlerini suçlayarak sorumluluk almaktan kaçtı. İki tarafın da doğal afetlere yönelik önleyici ya da sonrasına ilişkin hazırlıkları olmadığı bir kez daha gün yüzüne çıktı. Son yaşananlar da Tayyip Erdoğan’ın akıllara zarar “Merkezi yönetim ile yerel yönetim el ele vermezse oraya hizmet gelmez” tehditvari sözlerini doğruladı.
İktidara yakın gazeteler yangınlara ilişkin “provokasyon” diyerek yangının çıkış nedenlerinin üzerine örtmeye çalıştı, “yeşil vatan kahramanları” manşetleriyle söndürme çalışmalarının “başarılı” olduğu yalanını pompaladı. Halbuki yangınlar günlerce söndürülemedi ve bazı yerlerde yangının çıkış sebebinin bakımı yapılmayan elektrik telleri olduğu Vali tarafından itiraf edildi.
Emekçiler doğal afetler karşısında savunmasız bırakıldı
Yağmur, sel, deprem, yangın gibi doğa olaylarının emekçiler için felakete dönüşmesinin esas nedeni rant politikalarıdır. Çarpık kentleşme, mega projeler, madencilik faaliyetleri vb. için doğanın talana ve yağmaya açılması en basit doğa olayları karşısında emekçileri çaresiz bırakmaktadır. Oysa insanlık yüzlerce yıllık tarihi boyunca doğa olaylarına karşı hayatta kalmayı öğrenmiş, teknik-bilimsel gelişmeler elde etmiş ve neslini kuşaklar boyu aktarabilmiştir. Ancak kapitalizmin işleyişi, gelinen noktada doğa karşısında emekçileri bir kez daha savunmasız bırakmış ve adeta yüzlerce yıl öncesine geri götürmüştür.
Sermaye devletinin bugünkü temsilcisi gerici-faşist iktidar da yıllardır tercih ettiği politikalarla doğal yaşam alanlarını rant elde etmek için kapitalistlere peşkeş çekti. Yüzlerce yılda oluşan bitki örtüleri, canlı popülasyonu, su yolları, doğal denge geri dönüşsüz şekilde tahrip edildi.
Önleyemedikleri felaketlerin en büyük sebebi kendileridir. Lüks, şatafat, savaş, koruma giderleri gibi kalemlere ayrılan paylardan zerre tasarruf etmeyen iktidar doğal afetleri önlemeye yönelik kaynakları “tasarruf” adı altında kıstıkça kısıyor. Yangın söndürmede önemli bir yeri olan Dalaman orman yolu, Kütahya yangın havuzu, Zonguldak yeni orman yolu, Bergama helikopter pisti, Osmaniye yangın ekip binası ihaleleri iptal edilmiştir. Üstüne üstlük bu ihalelerin toplam bedeli Tarım Orman Bakanı’nın bindiği Mercedes’le aynı fiyata denk gelmektedir. Beklenen depremlere yönelik hazırlıklar ise söylemden öteye geçmiyor. Dere yatakları imara açılmaya devam ediliyor. HES’lerin ve maden şirketlerinin doğaya verdiği zararlara karşı çıkan köylüler jandarma saldırıları ile susturulmak isteniyor. Her yıl aynı aylarda çıkan orman yangınlarına gereken müdahaleler yapılmıyor vb…
Gelinen yerde gerici faşist iktidar doğa olayları karşısında tam olarak acziyet içerisindedir. Artık en küçük yağmur yağışının, yangın ya da depremin sonuçları emekçiler için çok ağır olmaktadır. Her yangın felaketinin ardından insan hatasından, küresel ısınmadan, kuraklıktan bahsedilirken, çıkacak yangınlar bilinmesine rağmen önlem alınmaması iktidarın sorumsuzluğu ve vurdumduymazlığıdır.
***
Meydana gelen yangınların söndürülememesinin bir yanını iktidarın bu alandaki hazırlıksızlığı (yeterli ekipman olmaması vs.) ve beceriksizliği (var olan ekipmanları organize edememesi, süreci yönetememesi vs.) oluşturmaktadır. Öte yandan iktidar, yangınları bilinçli olarak seyretmektedir. Çünkü yanan ormanlık alanların eninde sonunda ranta açıldığı artık bilinen bir gerçektir. Yanan alanların orman vasfından çıkmasıyla doğrudan imara açılması iktidarın politikasıdır.
2007’nin temmuz ayında Muğla’da çıkan orman yangınında 300 hektarlık orman ve zeytinlik arazisi yok oldu. AKP eski milletvekili İbrahim Aydın o bölge için “Kesinlikle imara açılmayacak” demişti. Ancak yanan araziye sadece 5 yıl sonra 2012’de ilk otel, 2016 ve 2018’de de ayrı ayrı lüks oteller açıldı. Bölgede Ocak 2024’te yeniden villa inşaatları başladı.
Yanan ormanlık alanlar kendi haline bırakılsa dahi yeniden yeşermesi mümkünken yapılan tercihler iktidarın hesaplarını ortaya seriyor. İktidar, karşısında örgütlü bir güç görmediği için bu kadar pervasızca hareket edebiliyor. Doğayla uyum içinde yaşamak da doğal afetlerin felakete dönüşmeden önlenmesi de mümkün.
Gerici-faşist rejim işçiye, doğaya, insana, hayvana düşmanlıktan geri adım atmayacaktır. İşçi ve emekçiler, “Yetkili kurumlardan” çözüm beklemek yerine tüm yaşamı yıkıma doğru sürükleyen bu açgözlü sistemi ve sahiplerini alaşağı edip, insanın ve doğanın özgür kalacağı sosyalizm için mücadeleye adım atmalıdır.