Ölüm ve sömürü düzenine geçit yok!

Bu haramiler düzeni yaşamımızı her geçen gün daha çekilmez hale getiriyor. Depremde, selde, iş cinayetinde, yangında, maden kazasında, sokakta, eylemde her yerde katlediliyoruz! Bu ölüm ve sömürü düzeni bize bir gelecek sunmuyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Mart 2023
  • 19:00

Geçtiğimiz hafta deprem bölgelerini bu kez sel felaketi vurdu. Adıyaman, Urfa ve Malatya’da etkili olan yağışlar depremde zarar gören bu kentleri ve kentlerde yaşayan depremzedeleri bir kere daha ağır bir yıkımla baş başa bıraktı. Çoğunluğu Urfa’dan olmak üzere 18 insan yaşamını yitirdi. Çadırları su bastı, konteynırlar sel sularında sürüklendi. Yıkım üstüne yıkımın sorumlusunun en son aranacağı yer ise doğa. Çünkü söz konusu sel felaketi de tıpkı deprem gibi sonuçları itibariyle rant, talan ve yağma politikalarının bir sonucu. Son 20 yıla dikkatle bakılırsa, AKP iktidarının betondan bir rant dünyası kurduğu söylenebilir. Selin ağır şekilde etkilediği Urfa’da kent merkezi neredeyse tamamı ile betonlaştırıldı. Aynı şekilde tarım arazileri, mera arazileri çarpık bir şekilde anti-bilimsel bir yaklaşımla imara açıldı. Üstelik imara açılan alanlara yapılan yolların, kavşakların, alt geçitlerin açılışlarına gerici-faşist AKP iktidarının en büyük şeflerine varıncaya değin büyük bir yiyiciler ordusu katılmış, açılışları adeta birer şova dönüştürmüşlerdi. Aşırı yağışın sele dönüşmesi işte bu, “ben yaptım” oldu zihniyetinin bir sonucudur. Tıpkı geçtiğimiz yıl Kastamonu’da dere yataklarına yapılan binaların sular altında kalması ve onlarca insanımızın katledilmesi gibi. Tıpkı üzerinden bir buçuk ay geçen ve milyonlarca insanımızın yaşamını tarifsiz bir yıkıma sürükleyen Maraş depremleri gibi.

İş cinayetlerini, madenci katliamlarını, depremleri, selleri “coğrafyanın ve insanımızın fıtratında bu var” diyerek aklamaya çalışan gerici-faşist rejimin şefleri yaşanan sel felaketine de benzer yorumlarda bulundu. Sarayın Tarım Bakanı Vahit Kirişci’nin sel afetine dair açıklamasında, “Canımızı aldı ama toprak suya kavuştu” deme arsızlığını gösterebildi. Katledilen madenciler için “madencinin fıtratında var”, “acısız güzel öldüler” diyen bir siyasal iktidarın temsilcilerinden sel için de kuşkusuz başka bir açıklama zaten beklenemezdi. Vahit Kirişçi’nin bu yaklaşımı 20 yıldır milyonlarca işçi ve emekçiyi sömüren, yüz binlerce insanı felaketlerin önlenebilir sonuçlarına rağmen ihmalle öldüren, kentleri, doğayı yıkıma sürükleyen AKP iktidarının özü ve özetidir. AKP iktidarı 20 yıldır sermayenin “demir yumruğu” olarak büyük bir yıkımın ve sayısız katliamların baş sorumlusudur. En vahşi uygulamalarla kapitalist düzene hizmette kusur etmemiştir. Sorumlusu olduğu tüm bu yıkımları din ve inanç sömürüsü ve şovenizm zehriyle tüm topluma dayatmıştır. Siyasal İslam vahşi kapitalizmin özbeöz çocuğudur!

Kuşkusuz onlar için depremde, selde, madende, sokakta katledilen insanların hiçbir önemi yoktur. Zira siyasal İslamcı bu kapitalistler, insani olan her türlü ilke ve değere yabancı ve düşmandırlar.

Deprem sonrası ailesinden birçok kişiyi kaybeden ve zar-zor bulduğu konyetnerda sele yakalanan genç bir kadın ve bir buçuk yaşındaki bebek elbette ki onların umurunda değildir! Elbette ki alınmayan önlemler, rant, yağma ve talan politikası sonucu ölümlerden ölüm beğenen(!) yüz binlerce emekçi onların umurunda değildir. Yandaş kanallarda ölüm sayısı 50 bini aştı derken, deprem bölgelerinde depremzelere tehdit savurup gözaltına alırken, selde yaşamını yitirenleri de birer sayı olarak görmekten geri durmazlar.

Bu haramiler düzeni yaşamımızı her geçen gün daha çekilmez hale getiriyor. Depremde, selde, iş cinayetinde, yangında, maden kazasında, sokakta, eylemde her yerde katlediliyoruz! Bu ölüm ve sömürü düzeni bize bir gelecek sunmuyor. Ölümlerden ölüm beğenmemiz için bekleyen bir akbaba sürüsü misali bizi kontrol altında tutmak istiyor. Ses çıkarmayalım, susalım, zulme ve zorbalığa karşı boyun eğelim, “buna da şükür” diyerek sömürüyü kabul edelim istiyorlar. Oysa gelecek ve yaşam bizim ellerimizde. Ya bu haramilerin ölüm düzenini kabul edeceğiz ya da geleceğimiz ve yaşamlarımız için mücadele edeceğiz. Bu iki seçenek dışında hiçbir seçeneğimiz yok.