Kur Korumalı Mevduat (KKM) ucubesi…

Uygulanması da kaldırılması da emekçilere fatura ediliyor

Tek yol işçi sınıfının, emekçilerin ve tüm ezilenlerin örgütlü mücadeleyi yükseltmesidir. Gerek sefalet zincirlerini kırmanın gerekse sermayenin vurucu gücü olan dinci-ırkçı rejimi tarihin çöplüğüne atmanın başkaca bir yolu yoktur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Ağustos 2023
  • 15:55

İşçi ve emekçilerin giderek yoksullaşması ülkede para olmadığı anlamına gelmiyor. Bu sorun, gelir dağılımındaki eşitsizliğin emekçiler aleyhine sermaye lehine derinleştirilmesinden kaynaklanıyor. AKP-MHP rejiminde bu öylesine pervasız bir hal aldı ki, ücretli/maaşlı emekçilerin ulusal gelirden aldıkları pay %35’lerden %25’lere kadar geriletildi.

Sermayenin “demir yumruğu” olan Saray rejim zamlarla, yüksek enflasyonla, dolaylı vergilerin attırılmasıyla emekçilerin reel gelirini alta doğru çekerken, asalak kapitalistlerin serveti de kazançları da devasa boyutlara ulaşıyor. KKM denen ucube uygulama da sermayeye servet transferi yapmanın araçlarından biri olarak devreye sokulmuştu. Zira sermayedarlar bu uygulamayla hem faiz geliri elde ediyor hem de ana paraları döviz fiyatlarında sabit tutuluyordu. Nitekim sermaye için bu kadar cazibeli hale getirilmesinden dolayı KKM’ye yatırılan para 11 Ağustos itibarıyla 3 trilyon 358 milyar liraya kadar çıktı.

***

“Faizleri düşüreceğiz, bizi sadece Nas (sözde dini kurallar) bağlar” diye vaazlar veren AKP şefi Tayyip Erdoğan, seçimlere bu sahte propaganda ile hazırlandı. Faizler arttırılmadı ama KKM’ye para yatıranların sağladıkları kazançlar faizleri katladı. Bu uygulama ile döviz kurlarının yükselmesi bir süre için frenlendi. Ancak seçimlerden hemen sonra döviz fiyatları dramatik bir şekilde arttı. Bu ise ödenmesi gereken devasa bir faturayı beraberinde getirdi. Saray rejimi bekleneceği üzere yüksek oranlı zamlar, %150’lere varan enflasyon ve dolayı vergilerle faturayı yine emekçilere kesti.

“Rasyonel zemine geçiş” yapan Saray rejiminin yeni “ekonomi kurmayları” şimdi KKM’yi daraltmaya, mümkünse adım adım sona erdirmeye dönük yeni bir adım attılar. Hedefleri yatırımcıları dövizden TL’ye yöneltmekmiş. Oysa atılan adımın böyle bir sonuç yaratacağının hiçbir garantisi yok. Bu adımla faizler arttırılacak, ancak sermaye sahipleri bu artışı yeterli bulmazsa dövize hücum edecek, TL değer yitirmeye devam edecektir. Bu ise yeni zamların gelmesi, enflasyonun yükselmeye devam etmesi demektir. TL’nin değer kaybetmesi, zam furyası ve enflasyonun yükselmesi ise işçi ve emekçileri daha derin bir sefalete itmenin diğer adından başka bir şey değildir.

***

Misyonu “sermayenin demir yumruğu” olan bir rejimin attığı/atacağı her adımın gerisinde sömürücü sınıfların çıkarlarını korumak vardır. AKP-MHP rejiminin Kur Korumalı Mevduat konusunda attığı bu yeni adımın yaratacağı sonuçlar da aynı olacaktır. Nitekim bu adım atılmadan ilk vurgunu yapanlar oldu bile. Cumhuriyet’ten Miyase İlknur’un haberine göre, Merkez Bankası’nın “TL mevduata teşvik, KKM payına sınırlama” getireceği bilgisini önceden haber alan bazı Amerikan yatırım fonları geçtiğimiz cuma günü seans başlar başlamaz satışa geçti. KKM kararının açıklanmasıyla satılan hisselerde %5’lere varan bir düşüş yaşandı. Böylece Saray rejiminin kritik mevkilerinde konumlanan “sağlam kaynaklar” tarafından verilen bilgi sayesinde Amerikan şirketleri ranttan ilk parsayı kapanlar oldu.

Saray rejiminin başı Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından, emekçilerden çalıp sermayeye aktarma oyunlarının devam edeceği anlaşılıyor. Zira 21 yıldır iktidarda olmalarına rağmen halen pişkin pişkin halka sabretmesini vaaz ediyorlar. 21 yıllık icraatlarıyla asgari ücreti açlık sınırının altında sabitleyen bu rejim, işçilerin en az yarısını bu ücrete mahkum etti. Yani asgari ücret fiilen “olağan ücret” haline getirildi. Hal böyleyken, halktan bir-iki yıl daha sabretmesini talep eden gerici-faşist rejimin, sefaleti daha derinleştirmek dışında emekçilere sunabileceği bir şey yoktur. Bunu örtmek için din istismarına ağırlık veriyor, şoven ırkçılığı körüklüyor, hak arayan emekçilere, doğasını savunan köylülere, gerçekleri yazan gazetecilere saldırıyor.

Bu gidişatın kendiliğinden değişmesi söz konusu bile olamaz. Düzen muhalefetinin bu konuda bir şey yapması da mümkün değil. Zira onlar da sermaye sınıfına hizmeti esas alıyorlar. Geriye kalan tek yol işçi sınıfının, emekçilerin ve tüm ezilenlerin örgütlü mücadeleyi yükseltmesidir. Gerek sefalet zincirlerini kırmanın gerekse sermayenin vurucu gücü olan dinci-ırkçı rejimi tarihin çöplüğüne atmanın başkaca bir yolu yoktur.