6 Şubat sabahına büyük bir depremle uyandık. Merkez üssü Maraş olan depremden Maraş, Antakya, Adıyaman, Malatya, Antep, Amed başta olmak üzere 10 şehir etkilendi. Daha depremin ağır bilançosu bile kamuoyu tarafından tam anlaşılamamışken ikinci bir deprem daha yaşandı. Söz konusu iki depremin yarattığı yıkım çok büyüktü. Yüz binlerce insan enkaz altındaydı.
Depremin ilk gününden itibaren sermaye devletinin deprem karşısındaki tutumu çok açık ve netti. Yıkımı “asrın felaketi” diye nitelendirip, elini taşın altına koymayacağını gösterdi. Yıllardır işçi ve emekçilerin alın terinden çaldıkları vergilerle büyük birer ticarethaneye çevirdikleri AFAD, Kızılay gibi kurumlar günlerce ortada yoktu. Daha doğrusu bütün bir toplum öyle sandı. Oysa AFAD ve Kızılay depremin ilk anından itibaren işinin başındaydı(!) Nasıl mı? Deprem bölgesindeki yüz binlerce emekçi dondurucu soğuklarda enkaz başında aç ve susuz beklerken, sokaklarda yaktıkları ateşlerle ısınmaya çalışırken Kızılay hemen işe koyulmuştu. Deposundaki çadırları, ambarlarında bağış olarak verilen gıda maddelerini satışa çıkarmıştı. AHBAB ve Türk Eczacılar Birliği gibi kurumlara çadır satmış, emekçilerin dayanışma amacıyla verdiği giysi ve gıda gibi yardımları bile utanmadan ihtiyaç fazlası diyerek satışa çıkarmıştı. Bütün bir toplum Kızılay’ın çadır fabrikaları ile barınma sorununu ilk etapta hafifletmesini beklerken Kızılay nasıl bir şirket olduğunu gözler önüne seriyordu. Kızılay’ın yandaş ve utanmaz başkanı Kerem Kınık ise enkaz altında kalmış, yaralarını dahi saramamış bir topluma Kızılay’ın kâr-zarar dengesini anlatmaya çalışıyordu!
21 yıldır gerici-faşist AKP iktidarının her kuruma yaptığı gibi Kızılay’ında içi giderek boşaltıldı. Öyle ki AKP’li yandaş şirketlerin vergi indirimi vb. için kullandığı paravan bir kuruluşa döndü. Çocuk istismarcısı Ensar Vakfı gibi onlarca gerici tarikat, vakıf ve cemaate para aktardı. Kızılay’ı yöneten Saray yandaşları en vahşi kapitalistlerle yarışabilecek kadar gözü dönmüş bir rant çetesi haline geldi. Kızılay’ın deprem sonrası çevirdiği kirli işlere neredeyse her gün bir yenisi ekleniyor. Bunlardan sonuncusu ise Ankara’da yaşandı.
Kızılay’ın Ankara’da mülkiyeti kendisine ait olan AVM alanına dört bankamatik, üç büfe ve reklam panoları konuldu. İşletmelerin kira gelirini ise yıllarca AKP’ye yakın YDA adlı inşaat şirketi topladı. Üstelik alanda bulunan bankamatik ve reklam panoları kaçak bir şekilde yapılmıştı. Kızılay bu kaçak yapılara karşı sesini dahi çıkarmamış, bu yapılardan gelen kira parasını ise almamıştı. Söz konusu durum 13 yılın ardından ortaya çıktı.
Kızılay gibi bir yardım kuruluşunun çevirdiği kirli işlerin listesi her geçe gün kabarıyor. Üstelik yalnızca Kızılay’da değil, sermaye devletinin neredeyse tüm kurum ve kuruluşları büyük bir yozlaşma ve çürümüşlük içindedir. Üstelik ortaya saçılan tüm pisliğine rağmen deprem için işçi ve emekçilerden para topluyor! Kızılay, AFAD gibi kurumlar bunu her zaman yapıyor. İşçi ve emekçilerden utanmadan topladıkları deprem, sel vb. yardımların akıbeti ise bilinmiyor.
Bir yardım kuruluşunu bile rantın, talanın, yağmanın bir parçası haline getiren gerici AKP iktidarı çürümüşlüğünün boyutunu toplumsal yaşamın her alanında ve her anında gözler önüne seriyor.