Kirli “seçim oyunu” için yol düzleniyor!

Giderek daha da derinleşecek olan toplumsal sorunların gerçek ve kalıcı çözüm yolu ancak, emekçilerin sermaye diktatörlüğünü yıkmak için politik mücadele alanına çıktıkları ve devrimci mücadeleyi yükselttikleri koşullarda açılabilecektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 22 Nisan 2022
  • 19:30

7 Haziran 2015 seçimlerinde hezimete uğrayan Tayyip Erdoğan AKP’si, o günden bu yana tek başına iktidar olabilecek bir oy oranına ulaşamasa da hala iktidarda. O tarihten önce söylemde keskin muhalif fakat eylemde AKP’nin “koltuk değneği” olan MHP, “Hendek savaşları” adı altında gerçekleştirilen vahşi katliamlar sürecinde AKP’ye tam destek sunarak “resmi ortak” haline geldi. Bu koalisyon “millet iradesi” dedikleri şeyi ayaklar altına alıyor. Zira bu yedi yılda yapılan seçimler hile, tehdit, şantaj, rüşvet gibi kirli yol ve yöntemlerle kazanılabiliyor.

AKP-MHP rejiminin yöneticileri, etraflarındaki şirketler, mafya babaları, tarikat şeyhleri, müteahhitler ve her türden yiyici asalaklar, yıllardır tam bir pervasızlıkla ülkeyi yağmalıyorlar. Seçmen desteklerinin düşmesine rağmen, suç dosyalarına her gün yenilerini ekliyorlar. Yağma ve talan çarklarını son hızla döndürmeye devam ediyorlar.

Saray ile yandaş sermaye, kurulan bu yağma ve talan rejimi sayesinde zenginleştiler. Kimileri dolar milyarderi olacak kadar kasalarını tıka-basa doldurdu. Kapitalist düzende bir azınlığın zenginleşmesi için büyük bir çoğunluğun yoksullaşması kaçınılmazdır. Nitekim uzun bir dönemdir, hem Türkiye kapitalizminin yapısal sorunlarının yarattığı krizlerin hem de saray rejiminin bu krizleri alabildiğine derinleştiren politikalarının faturasını on milyonlarca işçi ve emekçi ödüyor. On milyonlarca emekçi ya açlık sınırı altında bir ücretle çalışıyor ya da işsiz.

Ülkeyi kapitalistler için “sömürü cenneti” emekçiler için “sefalet cehennemi” haline getiren saray rejimi, iktidarını ayakta tutma derdine düşmüştür. Kitle desteğinde yaşanan düşüş, suç dosyaları kabarık olan AKP şefi ile etrafındakileri kaygılandıracak boyutlara ulaşmıştır.

***

AKP-MHP koalisyonu tepeden-tırnağa kokuşmuş ve çeteleşmiş mafyatik bir rejimdir. Buna rağmen sergilediği pervasızlık toplumsal muhalefetin ve işçi sınıfı hareketinin zayıf olmasından kaynaklanıyor. Fakat yine de kendini güvende hissetmiyor. Zira toplumsal hareketin ne zaman patlayacağı belli olmadığı gibi, normal koşullarda “milli iradenin tecelli ettiği” seçimleri kazanması kolay görünmüyor. Belli ki iktidar artık hile ve şantajla da kendisini kurtarmayacağının farkında. Bundan dolayı başka kirli araçlara ihtiyaç duruyor.

Rejim cephesinde durum bu iken, düzen muhalefetini oluşturan altı parti toplantılar düzenlemeye başladı. AKP-MHP rejimi sonrasına hazırlandığını söyleyen düzen muhalefeti adeta ilan edilmemiş bir seçim hazırlığında. Şimdiden vaatlerde bulunuyor, kamuoyu araştırmalarına dayanarak seçimleri kazanacağından emin bir havada hareket ediyor.

AKP-MHP koalisyonu kendi içinde kirli pazarlıklar yaparken, düzen muhalefetini parçalamak için de her türlü rezilliğe başvuruyor. Kürt halkına histerik bir ırkçılıkla saldırırken, İmralı’da Öcalan’la pazarlık yaptığına dair haberler çıkıyor. Yanı sıra seçim ve siyasi partiler kanununu değiştirerek ayak oyunları alanını genişletmeye hazırlanıyor.

AKP-MHP koalisyonunun kirli pazarlıklarda anlaşmaya vararak hazırladığı “Milletvekili Seçim Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Böylece dinci-faşist iktidar “millet iradesi”ni çiğnemek için kirli oyunlar sahasını hem genişletti hem de “yasal” bir zemine kavuşturdu.

Bu kanunla seçim barajı yüzde 7’ye indiriliyor. Oyların sayımından milletvekili adaylığına, oyların bölgesel ve genel dağılımından milletvekilleri seçimine, partilerin seçimlere katılım yeterliliğinden ittifaklara kadar birçok değişiklik yapılıyor. Bu değişikliklerin hangi ihtiyacın ürünü olduğu, seçimlerde büyük bir hezimet yaşaması beklenen dinci-faşist koalisyonun bu kirli oyunlarla şansını arttırmaya çalıştığı kimse için bir sır değil.

Bu kanun değişikliğini dayatması, burjuva anlamda bile olağan bir seçimden söz etme döneminin geride kaldığına işaret ediyor. “Milletin iradesi” söylemlerini dilinden düşürmeyenler, seçmenlerin tercihlerini ayaklar altına almak için her tür rezilliğin “olağan” sayıldığı bir sistem kurmuş bulunuyorlar.

***

Seçimler hemen her zaman sermaye partileri ve onların medyasının manipülasyonlarının etkisi altında gerçekleştirilir. Sermayenin tercih ettiği parti ya da partiler medya aracılığıyla, seçim anketleriyle, algı operasyonlarıyla kitlelere pazarlanır. Bir dönem Erdoğan’a “aşık” olduğunu ilan eden Ethem Sancak, geçenlerde AKP’nin ABD emperyalizmi tarafından iktidara taşındığını itiraf etti ve bundan dolayı hakkında soruşturma açıldı. Elbette Ethem Sancak tarafından dile getirilen bu gerçek biliniyordu. Burada önemli olan, AKP’e şefine bu denli yakın birinin bu itirafının, düzen siyasetindeki yozlaşmanın vardığı boyutu ortaya koymasıdır.

Emperyalist ülkelerde yüz milyonlarca dolar seçim propagandaları için, yani halkın aldatılması için harcanırken, Türkiye gibi ülkelerde rüşvet, hile/hurda, manipülasyon, kirli manevralar ve zorbalıkla oy veren kitleler yönlendiriliyor. Buna rağmen sermaye ve emperyalistlerin istediğinin tersi yönde sonuçlar çıktığında ise, “halkın iradesi”yle seçilen liderlere karşı darbe hazırlığı yapılıyor. Bu kirli ve kanlı işlerin organizasyonunu “demokrasi şampiyonu” ABD ile diğer batılı emperyalist suç ortakları yapıyor. Özellikle Latin Amerika’da ilerici devlet başkanlarını devirmek için her yola başvuruluyor.

Emekçi kitleler devrimci bir alternatife yönelecek bilinç ve örgütlülük düzeyine ulaşana kadar yazık ki sermayenin seçim oyununa şu veya bu şekilde katılmaya devam edeceklerdir. “Olağan” koşullarda yapılan seçimlerde kim kazanırsa kazansın, işçiler, emekçiler, kadınlar ve tüm ezilenler için özü itibarıyla değişen bir şey olmuyor. Toplumsal muhalefetin güçlü olduğu kimi ülkelerde seçilen ilerici başkanlar ise, sermaye ve emperyalistlerin kıskacına alınıyor, bunaltılarak iş yapamaz duruma düşürülüyor. Yani kapitalist ilişkiler aşılamadığı sürece, sistemin sömürüye ve ücretli köleliğe dayalı çarkları dönmeye devam ediyor ve çarklarda boy veren tüm sorunlar yeniden yeniden üretiliyor.

Toplumsal hareketlerin güçlü olduğu koşullarda bunun seçim sonuçlarına yansıması kaçınılmaz olsa da, toplumsal sorunların hiçbiri gerçek bir çözüme kavuşturulamıyor. Giderek daha da derinleşecek olan toplumsal sorunların gerçek ve kalıcı çözüm yolu ancak, emekçilerin sermaye diktatörlüğünü yıkmak için politik mücadele alanına çıktıkları ve devrimci mücadeleyi yükselttikleri koşullarda açılabilecektir.