AKP-MHP iktidarı her geçen gün daha ağır saldırıları devreye sokarak toplumu zapturapt altına almaya çalışıyor. Son çıkarılan sansür yasası bunun son örneğidir. Bu saldırıyla devrimci-ilerici basın ve kişilerin gerçekleri geniş kesimlere taşımalarını engellemeyi hedefliyorlar.
Toplumsal sorunların arttığı, yağma ve talan, yozlaşma ve çürümenin derinleştiği bir dönemin içindeyiz. Demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımı keyfi olarak engelleniyor. İşçiler sendikalaştığı, kadınlar tacize karşı sokağa çıktığı, gençler barınma hakkı için mücadele ettiği, köylüler doğasını-toprağını koruduğu zaman polis copu ile karşılaşıyorlar. Kapitalist düzen işçi ve emekçilere ölümü, açlığı, bir avuç asalak sermayedara ise dünyanın tüm zenginliklerini sunuyor. Milyonların canı ve kanı üzerinde ayakta duran sermaye düzeni ve temsilcileri, ayyuka çıkmış tüm pisliklerinin üzerini seçim sandığını işaret ederek örtmeye çalışıyorlar.
Yalanlarla yolu düzlemelerine izin vermeyelim!
Onların düzenleri ve sandıkları hiçbir sorunlarımızı çözmez, çözemez. Çünkü o sandıkta sermayenin temsilcilerinden birini seçmek dayatılıyor. En ileri burjuva demokrasilerinde dahi sandıkların en temel işlevi budur. Milyonların kollarına pranga vuran, açlığa ve ölüme mahkum eden düzenin temsilcilerinden hangilerinin vitrine geçeceğinin belirlenmesidir. Tam da bu nedenle seçimlerden çözüm beklemek ya da parlamentonun toplumsal sorunların çözüm merkezi olduğunu iddia etmek büyük bir yalandır, aldatmacadır.
Düzen partileri geniş yığınları aldatmak, düzenle bağlarını güçlendirmek için canla başla çalışıyorlar. Tali konularda ayrışıyorlar, sermayenin çıkarları söz konusu olduğunda ise ortak davranıyorlar. Bu tutumları sınıfsal doğalarına uygundur. Zira aralarındaki ayrımlar ne olursa olsun, tümü de bu düzenden ve onun nimetlerinden besleniyorlar.
İşçi sınıfı ve emekçileri temsil ettiğini iddia eden reformist sol çevreler de düzenin seçim oyununun bir parçası olmakta esaslı bir sorun görmüyorlar. Parlamanterist hayallere dayalı sol ittifaklar, mevcut düzen içinde biz işçi ve emekçiler için bir şeylerin değişebileceği hayallerini yayıyorlar. Emek ve enerjilerini işçi sınıfının sermaye düzenine karşı mücadelesine hasretmek yerine mevcut düzende kendilerine yer açmanın yollarını arıyorlar. Yıkılacağı inancını artık yitirdikleri için, bu baskı ve zorbalık düzeninin aşırılıklarını törpülemeyi yeterli görüyorlar.
Sandıklarından güçlüyüz!
İşçi sınıfı ve emekçiler seçimlerde sermayenin temsilcilerinden birine yedeklenmek zorunda değiller. Yapılması gereken seçimlerin politikleştirdiği ortamda sömürü ve baskıdan kurtuluş mücadelesinin programını en geniş kesimlere taşımaktır. En sıradan demokratik hak ve özgürlüklerin dahi ancak örgütlü mücadele ile mümkün olduğu bilincini geliştirmek, sınıfın birliği için daha güçlü adımlar atmaktır.
Sermaye diktatörlüğüne son vermek için, sınıfa karşı sınıf mücadelesi tek yoldur. İşçi sınıfı, emekçiler ve onların temsilcileri de seçimleri fiili-meşru bir hatta demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini büyütmek, sınıfa karşı sınıf tutumunu güçlendirmek için değerlendirmeli, sermaye düzeninin gerçek yüzünü tüm açıklığı ile en geniş kesimlere göstermelidirler.
İşçi sınıfının bağımsız devrimci programı ve tutumu ekseninde seçim süreci sınıfa karşı sınıf mücadelesinin büyütüldüğü bir sürece dönüştürüldüğünde, geleceği kazanmak için önemli adımlar atılmış olacaktır.
Sınıf ve mücadele bilinciyle donanmış örgütlü işçiler sermaye düzeninin sandıklarından güçlüdür. Tüm zenginlikleri yaratanlar sömürü düzenini parçalayacak güce sahiptir. Şimdi bu gücü örgütlemenin, köhnemiş sömürü düzenine karşı işçi sınıfının ve emekçilerin kurtuluş mücadelesini büyütmenin zamanıdır.
Gelecek mutlak işçi sınıfının olacak!
Gelecek mutlak sosyalizmin olacak!