Kent yağmasına karşı mücadeleye!

Sağlıklı, nitelikli, güvenli kentler ve doğayla uyumlu yaşam alanları işçi sınıfının önemli gündemlerinden biri olabilmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 20 Haziran 2022
  • 19:00

AKP işbaşına geldiği 2002 yılından itibaren kentleri, kamusal alanları ve doğayı pervasızca yağmaladı. AKP’nin “çılgın projeleri” inşaat patronlarının iştahını kabartırken, yaşam alanları sınırsız ve geri dönüşümsüz olarak tahrip edildi. Büyükşehirlerdeki arsalar yandaşlara tahsis edildi, rant için emekçi mahallelerindeki dönüşüm projeleriyle insanlar evlerinden ya da ödemeyeceği miktarlarda borçlara mahkûm edildi. Nerde bir yağma, talan, rant projesi varsa altından AKP’ye yakın inşaat patronları çıktı. AKP iktidarı inşaat patronlarına sınırsız kolaylıklar sağladı. Hukukun hiçe sayıldığı onlarca proje 5’li çeteyi büyüttükçe büyüttü.

Aydos, Çekmeköy, Fetihtepe…

Aydos’ta “Millet Bahçesi” için ormanın talanı, Okmeydanı’nda “kentsel dönüşüm” adı altında zorbalıkla insanların evlerinden kovulması, Çekmeköy’de “Pazar yeri” için deprem toplanma alanının ranta açılması AKP’nin kent yağmasına en güncel örneklerden yalnızca birkaçı. Hukuk tanımayan talan projelerini ise ancak halkın çevre mücadelesi durdurabiliyor ya da erteleyebiliyor. Yıkım ve talan projelerine karşı ülkenin her yerinde direnişler yaşandı/yaşanıyor. Bugüne dek onlarca termik santral, maden ocağı, taş ocağı projesi bölgede yaşayanların mücadelesi ile durdurulabildi.

Büyük ve yıkıcı bir depremin beklendiği İstanbul’da deprem toplanma alanları bir bir TOKİ’ye devredilerek üzerine konut yapılırken, son kalan birkaç alandan biri olan Çekmeköy Parkı’nın da yapılaşmaya açılmasına karşı Çekmeköylüler mücadele ediyor. Proje ortaya çıktığından bu yana itirazlarını dile getiren Çekmeköylüler, yıkımın başlaması ile parkta nöbete başladı.

İstanbul’un oksijen deposu olan Aydos Ormanı’nda AKP’li Sancaktepe Belediyesi ile Çevre Bakanlığı’nın iş birliği ile “Millet Bahçesi” adı altında mescit, kreş, büfe, lokanta ve otopark gibi birçok yapı yapılması planlanıyor. Aydos Ormanı’nda ağaç katliamına karşı halk mücadele veriyor. Hukuki olarak da mücadeleyi yürüten bölge halkı iş makinalarının önüne yatarak Aydos’u korumaya çalışıyor.

Okmeydanı’nda bulunan Fetihtepe halkı ise rantsal dönüşüme direniyor. Gidecek yerleri olmadığını belirten Fetihtepeliler evlerini boşaltmadığı için elektriği, suyu polis ordusu eşliğinde kesildi. Elektriksiz, susuz, doğalgazsız bırakılan Fetihtepeliler zorla evlerinde çıkarılmak isteniyor.

İnsanca yaşam mücadelesinin parçası…

Kapitalist kentleşme insana ve doğaya uyumu değil; en az maliyeti ve en çok kârı esas aldığı için emekçiler, bu düzende sürekli olarak risk ve güvensizlik altında yaşar. İnşaat patronları belediyeler ve bakanlıklar aracılığı ile emekçileri, varsa elindeki avucundakini alarak kentlerin kıyısına sağlıksız yaşam koşullarına iter. Sermaye sınıfı adına ülkeyi yönetenler de bu esasa göre yıllardır her yanı talana açtı. Sermayedarların büyümesi uğruna sistematik olarak emekçilerin yaşam alanları çalındı. Özelleştirmelerin zirve yaptığı AKP döneminde ülkenin her karışı satıldı, kamu arazileri sermayeye peşkeş çekildi, yasalar rant politikalarına uyumlu hale getirilerek inşaat sektörü büyütüldü. AKP iktidarının kendi gerici ideolojisine uyumlu olarak kentlerin yapısı sürekli biçimde değiştirildi. Osmanlı kültürünü yansıtan yapılar, devasa camiler, millet bahçeleri, kıraathaneler, mega projeler, vakıflar, AVM’ler vs. bunların örnekleridir.

Sermayedarların ihtiyaçlarına göre kendi rejimini inşa eden ve gerici ideolojisini de bu doğrultuda işçilerin bilincini sersemletmenin bir aracı olarak kullanan Erdoğan rejiminin rant, talan politikaları da doğrudan işçi ve emekçileri etkilemektedir. Bizzat AKP eliyle yaratılan yağma düzeninden hesap sormak da doğal olarak işçi sınıfının insanca yaşam mücadelesinin bir parçasıdır. Sağlıklı, nitelikli, güvenli kentler ve doğayla uyumlu yaşam alanları işçi sınıfının önemli gündemlerinden biri olabilmelidir. Talanın konusunun sadece doğa ve kent olmayıp aynı zamanda emekçilerin fonları ve vergileri olduğu da meselenin bir başka boyutudur. Emekçilerden kesilen vergiler yıkım projeleri üzerinden sermayeye transfer edilmektedir. Geçilmeyen yolların, köprülerin, tünellerin hem maliyeti hem de şirketlerin kârı her koşulda emekçilerin cebinden karşılanmaktadır. Bu alanlardaki mücadelenin önemini işçi sınıfına anlatmak da ayrıca önem taşımaktadır.