Uzun zamandır ekonomik, sosyal, siyasal kriz içinde debelenen AKP iktidarı çözümü baskı ve zorbalığı arttırmakta buluyor. 23 Haziran’da uğradığı hezimetle “milli irade” söyleminin de altı boşalan dinci-faşist iktidar Kürt halkına ve ilerici-devrimci güçlere saldırılarını yoğunlaştırıyor. Korkutma, sindirme ve sinmeyeni cezalandırma amacı güden bu saldırılar ev, ofis, dernek, matbaa baskınları şeklinde sürüyor. Toplumun öncülerine yönelen bu zorbalık, aslında tüm toplumu hedef alıyor.
Geçtiğimiz yıl Lübnan’dan Türkiye’ye getirilip 6 ay boyunca gayrı resmi bir şekilde tutulduğu “Çiftlik” adı verilen bir merkezde işkenceye maruz kalan Ayten Öztürk’ün, uygulanan tüm işkenceleri teşhir ettiği duruşmasının ardından, avukatlarının bağlı bulunduğu Halkın Hukuk Bürosu’nun İstanbul ofisine baskın yapıldı. Baskında 5 avukat gözaltına alındı ve 4’ü tutuklandı.
Seçim sürecinde Atılım’ın eki olarak çıkan “İstanbul Sokak’ta” gazetesi nedeniyle Etkin Haber Ajansı’nın (ETHA) bürosu basıldı, bürodaki editörler gözaltına alındı. Ardından ESP’ye yapılan baskınlarla da birçok kişi gözaltına alındı.
Oluşabilecek en küçük bir kıpırtıdan dahi korkan şizofrenik iktidar ODTÜ’de mezuniyet töreni öncesi 4 öğrencinin evine sabah baskını düzenleyerek gözaltına aldı.
Kürt halkına ve siyasi hareketine de azgınca saldıran sermaye devleti Türk ve Kürt kentlerinde onlarca baskın gerçekleştirdi. Urfa, İzmir, Şırnak, Adana, Antalya, Niğde, Mardin, İstanbul’da onlarca eve baskın yapan polis yüzlerce kişiyi gözaltına aldı. Urfa-Ceylanpınar’da HDP meclis üyesi Dilan Ablay’ın evini basıp tüm ailesi ile gözaltına alan polisler, Ablay’ın dedesinin evine de baskın düzenledi ve 70 yaşındaki Zübeyir Ablay baskın sırasında gördüğü fiziki şiddet yüzünden 5 gün iş göremez raporu aldı.
Ev baskınları sırasında uygulanan fiziki ve psikolojik işkence rutinleşmiş durumda. Bunun çarpıcı örneklerinden biri ise geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşandı. Arnavutköy’de yaşayan Hüseyin Topkaya’nın evine “terör şüphelisi” olduğu iddiasıyla baskın düzenlendi. İçeri giren polisler Topkaya’yı yere yatırarak başına silah dayadı, bir yanlışlık olduğunu ifade etmeye çalışması üzerine tekmeleyerek kaşını patlattı. Hüseyin Topkaya’nın eşine de silah doğrultan polisler, o sırada misafirlikte bulunan 14 yaşındaki yeğeninin kafasına da silah dayadılar. Tüm bu işkencelerin ardından yanlış eve geldiklerini fark eden polisler “yanlış adres, kusura bakmayın” diyerek evden ayrıldılar. Bir Aziz Nesin romanını andıran bu olay; keyfiliğin, şiddet ve işkencenin geldiği noktayı göstermesi açısından da ibret verici bir örnek oldu.
Bir tek adam diktatörlüğü kurmaya çalışan, sömürüyü katmerlendiren, farklı olan hiçbir şeye tahammülü olmayan, topluma Ortaçağ karanlığını dayatan Erdoğan/AKP diktatörlüğü, elindeki tüm baskı ve şiddet mekanizmalarına rağmen başarısız kalıyor. Toplumun önemli bir kesimini karşısında bulan gerici-faşist iktidar gelinen noktada çok yönlü kuşatılmışlığın da etkisiyle bataklıkta çırpınan insan misali çevreye saldırıyor. Faşist iktidara karşı ilerici-devrimci güçlerle dayanışmayı büyütmek, faşist baskı ve zorbalığa geçit vermemek önem taşıyor.