Herkese ihtiyaca uygun, sağlıklı-nitelikli konut hakkı!

Diğer tüm temel yaşamsal ihtiyaçlarda olduğu gibi konut sorunun da çözümü, baştan aşağı çürümüş, işçi ve emekçilere yaşam hakkı tanımayan sermaye iktidarına karşı sınıf mücadelesini büyütmekten geçmektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Temmuz 2022
  • 08:00

Kapitalist krizin kabaran faturası işçi-emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştırmaya devam ediyor. Kapitalist sömürü düzeni uyguladığı saldırı politikalarıyla işçi ve emekçilerin gıda, konut, ısınma gibi en temel insani ihtiyaçlara erişimini güçleştiriyor. Sağlık, eğitim, ulaşım vb. hizmetler giderek pahalı bir “lüks” haline geliyor. Dolayısıyla işçi ve emekçilerin içinde bulunduğu yoksulluk her geçen gün daha da derinleşiyor.

Hiper enflasyonla artan hayat pahalılığı, kitlesel işsizlik, Türk Lirası’nda süreklileşen değer kaybı Türkiye ekonomisini iflasın eşiğine getirmiştir. Dövize eksenli ekonomi dibe çökerken, faiz ve kredi oranlarına yönelik müdahaleler, kur korumalı mevduat vb. uygulamalarla sermayedarlara kaynak aktarılarak ve emek sömürüsünü derinleştiren politikalarla birlikte emekçilere kesilen fatura kabarmaktadır.

Emek sömürüsünün ve esnek çalışmanın en yaygın olduğu sektörlerden olan inşaat sektöründeki rant günden güne büyümektedir. Türk lirasındaki değer kaybı ile birlikte konut alımlarındaki artış hızlanmış durumdadır. TÜİK'in verilerine göre konut satışları geçen yıla oranla mayıs ayında yüzde 107,5, kredili ipotekli konut satışları yüzde 177,8, yabancıya konut satışı ise yüzde 235 artmıştır. Öte yandan, temel bir insani gereksinim olan konut hakkı kiralardaki yükselişle birlikte yakıcı bir sosyal soruna dönüşmüş bulunmaktadır.

***

AKP iktidarı döneminde inşaat tekellerinin kârları daha da yükselirken artan kiralar ve kentsel dönüşüm projeleri ile işçi ve emekçiler bankalara borçlandırılarak konut almaya teşvik edildi. Bir yandan uluslararası tekellere teşvikler verilerek emeğin sınırsızca sömürüsünün önü açıldı, öte yandan sıcak para akışıyla çarkların hızlı dönmesi için özellikle inşaat, hizmet ve turizm sektörlerine kaynak aktarıldı. AKP iktidarı 2001 krizinden çıkış için bir yandan ekonomik-sosyal yıkım programını devreye soktu ve kölece çalışma düzenini inşa etti, öte yandan bunun bir parçası olarak iç piyasayı canlandırmak hedefiyle tüketici kredilerinin faizlerini düşürdü. Bu kredilerin ilk sırasında yer alan konut kredileri ile eş güdümlü olarak kentsel dönüşüm projeleri devreye sokuldu. Bir taraftan yüzbinlerce işçi ve emekçi başlarını sokacak bir eve sahip olmak için yıllarca ödeyecekleri konut kredileri yoluyla bankalara borçlandırırken, öte yandan kamu ihaleleri yoluyla Cengiz, Kalyon, Limak, Kolin ve Makyol gibi inşaat baronlarının kasaları dolduruldu. Yolsuzluk, yağma, talan ve iş cinayetleri ile ülke kaynaklarını sınırsızca kullanan 5'li çetenin büyüdüğü bu koşullarda işçi ve emekçilerin ödediği bedel ise katlandı.

“Kentsel dönüşüm” adı altında emekçi semtlerin ranta açılarak yıkımı ise tüm tepkilere rağmen sürüyor. Tarım-orman alanlarının yasa-hukuk tanımaksızın yağmalanması ve talanı ise devam etmektedir. Toplumu değil bir avuç kapitalistin çıkarını esas alan betonlaştırma politikasıyla konut sayısı her geçen gün artmaktadır fakat buna rağmen emekçiler başlarını sokacak bir çatı bulamamaktadır.

Düşük ücretler ve temel tüketim maddelerindeki fahiş fiyat artışlarına eşlik eden kiralık konut fiyatlarındaki yükseliş saray rejiminin de gündemindedir. Emekçilerin tepkisini kontrol altına almak için “müjde” diye sunulan “ucuz” konut kredisini içeren “konut finansmanı projesi” açlık ve sefaletle boğuşan insanlarla dalga geçmek anlamına gelmektedir. Çünkü asgari ücretin 5 bin 500 TL, ortalama memur maaşının 6 bin 285 TL, emekli maaşının ise 2 bin 500 TL olduğu bir dönemde 14 binlerden başlayan konut kredi taksitlerinin müşterisinin işçi ve emekçiler olamayacağı ortadadır. Bu “müjdenin” ardından ev fiyatları yüzde 30 artarken, bu artış anında kira fiyatlarına da yansımaktadır.

Konut fiyatlarındaki yukarı yönlü dalgalanmanın burjuva ekonomistleri de kaygılandırdığı, ev sahibi ve kiracı kavgalarının arttığı ve kira anlaşmazlıklarının mahkemelere taşındığı bugünlerde, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Konut kiralarında, 1 yıl süreyle bir önceki yılın kira bedelinin yüzde 25'ini geçmeyecek şekilde artış yapılabilecek, üzerindeki artışlar geçerli olmayacak” şeklinde bir açıklama yaptı. Yapılan bu yasal düzenleme ise, enflasyon karşında ücretleri sürekli eriyen ve açlık sınırının altında yaşayan, dahası asgari yaşam ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan ve işsizlikle boğuşan milyonlarca işçi ve emekçi için bir çözüm değildir.

Herkese konut ve barınma hakkı için sosyalizm!

Tarih sahnesine çıktığı günden bugüne, işçi sınıfı için konut hakkı mücadelesi insanca yaşam mücadelesinin bir parçası olmuştur. Burjuvazi işçi sınıfını fabrikaların, madenlerin yakınında, ailelerin üst üste yaşadığı camı, banyosu, temiz suyu ve kanalizasyon sistemi olmayan evlerde yaşamaya mahkûm etmeye çalışmıştır. Ve tarih, bu sorunun gerçek anlamda çözümünün ancak sömürünün olmadığı, işçi sınıfının iktidarda olduğu sosyalist işçi ve emekçi iktidarı altında çözülebildiğini göstermiştir. Sovyet Rusya’da işçi sınıfı iktidarında konut hakkı tüm Sovyet halkının yararlanacağı bir hak olarak tanımlanmıştır. 1917 Ekim Devrimi’nin ardından genç Sovyet iktidarı toprağı ve konutu alınan-satılan bir meta olmaktan çıkarmış, iç savaşın ardından toplumun barınma ihtiyacını karşılayacak sağlıklı, nitelikli toplu konut yapımına başlamıştır. 

Sovyetler Birliği Anayasası’nda “Toprak, doğal kaynaklar, sular, ormanlar, değirmenler, fabrikalar, madenler, demir yolları, su ve hava taşımacılığı, bankalar, posta, telgraf ve telefon, devletin büyük tarım işletmeleri ile belediye işletmeleri ve kentlerdeki konut işletmeleri ve sınai bölgeler, devlet mülkiyetidir ve bundan dolayı tüm halka aittir” der.

Toprak ve konut üzerinde özel mülkiyet kaldırılmış, herkese eşit oranda kullanım hakkı tanımlanmıştır. İşçi sınıfı ve emekçiler, konut kirası ve gaz, elektrik, ısınma, su ve çöp toplama giderleri için aylık ücretlerinin yüzde ikisi oranında ihtiyaç bedeli ödemişlerdir.

Tam da bu nedenle, diğer tüm temel yaşamsal ihtiyaçlarda olduğu gibi konut sorunun da çözümü, baştan aşağı çürümüş, işçi ve emekçilere yaşam hakkı tanımayan sermaye iktidarına karşı sınıf mücadelesini büyütmekten geçmektedir.

M. Devrim