6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen bölgede milyonlarca insanın temel yaşamsal ihtiyaçları neredeyse ilk günkü kadar yakıcılığını koruyor. Depremden sağ kurtulabilenlerin bir kısmı mahkûm edildikleri çadır kentlerde çıkan yangınlarda ya da su baskınlarında yaşamını yitiriyor. Deprem bölgesinde ölüm ve yıkım hala orta yerde duruyor. Bu esnada gerici-faşist iktidarın deprem suçları da katlanarak artıyor. Kokuşmuş rejim, depremin üzerinden 11 ay geçtikten sonra AKP döneminde palazlandırılan müteahhitleri yargılandıkları davalarda serbest bırakarak suç zincirine yeni halkalar ekliyor.
Deprem bölgesinde enkazların numune toplanmadan kaldırılması ve imara ilişkin bazı raporların/belgelerin saklandığı binaların bilerek yıkılmasıyla delillerin büyük kısmı karartıldı. Buna rağmen depremzede yakınlarının ve meslek odalarının çabalarıyla en az 35 bin binanın yıkıldığı 11 ilde çok sayıda dava açıldı. Bu süreçte müteahhitlerden birçoğu ya yurtdışına kaçtı ya da iktidardan aldığı güçle elini kolunu sallayarak dolaştı. Antakya’da en az 370 kişinin yaşamını yitirdiği Emlakbank Evleri’nin firari müteahhidi Mehmet Özat depremden 9 ay sonra Ankara’da bir AVM’de depremzedeler tarafından yakalanarak, tutuklattırıldı. Yani iktidarın, depremin yarattığı yıkımda sorumluluğu bulunanları görünürde bile “yargılama” ve “suçlama” gibi bir derdi bulunmuyor. Bu suç sarmalında katil müteahhitler de rejimin korumasında kendine yer buluyor. Kokuşmuş rejimin tüm icraatları “İnşaat ya Resullullah” anlayışını doğrular niteliktedir.
Katil müteahhitlere yargı koruması
Antakya’da 97 kişinin hayatını kaybettiği Özkan City’nin müteahhidinin serbest bırakıldığı açığa çıktı. “Reis’in dava adamıyım” diyen AKP’li müteahhit İrfan Özkan, asli kusurlu bulunmasına rağmen serbest bırakılırken, bilirkişi raporu da kaybedildi.
Adıyaman’daki İsias Otel Davası’nda konuşan otelin sahibi Ahmet Bozkurt ise işini doğru bir şekilde yaptığını ileri sürdü. Bozkurt pişkince “tek suçlu deprem” diyerek iktidarın pespaye safsatalarını tekrarladı.
Aynı duruşmada Bozkurt’un, saniyeler içinde moloz yığınına dönüşen otelin içinde kendine çelikten bir oda yaptırdığı da açığa çıktı. Depremi öngörerek kendine oda inşa eden Bozkurt’un mahkemede sürekli “her şeyi usulüne göre yaptığı ve pişman olmadığını” tekrarlaması kaba bir küstahlığın dışa vurumu olduğu gibi, yağma ve talandan beslenen inşaat rejimi tarafından korunduğunu da gösteriyor.
Yine Antakya’da depremden önce imar suçundan 51 davası bulunan Kule Apartmanı müteahhidine ruhsat veren AKP’li belediyenin ağır cezada yargılanması gereken dosyası asliyede görülerek suçu hukuksal düzlemde hafifletiliyor. Depremden önce onca şikâyete ve raporlara rağmen AKP’li belediyeden ve hep aynı kişilerden ruhsat ve izin belgesi almayı başaran müteahhidin yaptığı binalar 6 Şubat’ta binlerce kişiye mezar oldu.
Malatya’da 15 sporcunun yaşamını yitirdiği Kırçuval Oteli’nin AKP’li sahibi Zafer Kırçuval ve MÜSİAD Malatya eski başkanlarından müteahhit Muharrem Boyraz sadece 3 ay tutuklu kaldıktan sonra “soruşturmanın geldiği aşama” ve “sabit ikametgâh adresi var” gerekçesiyle tahliye edildi.
Maraş'ın Elbistan ilçesinde yıkılan Sağlam Evleri Sitesi'ne ait ıslak imzalı yapı kullanım izin belgesinde fenni mesul ve mimar olarak gösterilen Mehmet Şahin'in ilkokul mezunu bir fırıncı olduğu ortaya çıktı. AKP’li Elbistan Belediyesi imar dosyasını savcılığa göndermediği için de 11 aydır fenni mesul tespit edilemedi. Binada yaşanan ölümlerle ilgili depremin ardından başlatılan soruşturma kapsamında 5 kişi gözaltına alındı ve yurt dışı çıkış yasağı ile serbest bırakıldı.
Bu ve benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Birçok yerde 11 aydır bilirkişi raporları düzenlenmediği için dava bile açılmadı.
***
Gerici-faşist rejimin deprem bölgesinde kabaran suç dosyasına eklenen bir başka gelişme ise çıkarılan yasa ile emekçilerin arazilerinin devlet tarafından gasp edilmesi oldu. Yeni çıkarılan yasaya göre “Rezerv yapı alanı” ilan edilen araziler keyfi olarak “kamulaştırılıyor.” Antakya’nın Dikmece köyündeki emekçilerin tarım arazileri konut yapımına uygun olmadığı halde bu yasaya dayandırılarak ellerinden alınıp TOKİ’ye verilmek isteniyor. Dikmeceliler saldırıya karşı direnişini sürdürüyor. Söz konusu yasa, arazisi, evi vb. olan tüm emekçiler için tehdit niteliğinde olup müteahhitler lehine düzenlemeler içeriyor.
***
Bilim insanlarının uyarıları ve yıkımın boyutları apaçık ortadayken sorumluların yargılanması mücadelesi de bir kez daha depremde yakınlarını kaybedenlere düştü. Bir araya gelerek dernek kuran ailelerin talebi son derece açık: “Bakanlıklardan yapı-denetim firmalarına, müteahhitlerden AFAD-Kızılay gibi kurumlara kadar sorumluluğu bulunan herkesin ‘olası kastla’ yargılanması!” Yani bina inşasında, denetiminde ve arama-kurtarma-yardım çalışmalarındaki yetersizliklerde sorumluluğu bulunanlar, işledikleri suçtan dolayı insanların ölebileceğini öngörerek ve bunu kasıtlı olarak işlemiştir.
Düzenin bütün kurumlarıyla içinde bulunduğu çürüme, yüzbinlerin yaşamına mal olan depremle bir kez daha açığa çıkmıştı. Ayyuka çıkan bunca rezilliğe rağmen aradan 11 ay geçtikten sonra bile hala deprem “felaketi” rejim tarafından rant imkanına dönüştürülmek isteniyor. Emekçilerin korkularını da büyüten olası İstanbul depremine ilişkin sözde hazırlıklar bahane edilerek yapılan yasal düzenlemelerle rant alanları yaratmak için “devlet zoruyla gasp” düzenine geçiş yapmaya hazırlanıyorlar. Güvenli konutlarda yaşama hakkı için mücadeleyi yükseltmenin yolu, 6 Şubat depremlerinin hesabının sorulmasından geçiyor.