Depremin üzerinden üç ayı aşkın süre geçmesine rağmen bölgede sorunlar tüm ağırlığı ile sürüyor. Gerici-faşist rejim sorumlusu olduğu yıkımı, depremin ardındaki süreci de yönetemeyerek büyütmeye devam ediyor. Bölgede hala barınma, su ve gıda, sağlık, hijyen gibi sorunlar sürdüğü gibi her yeni gün buna yeni sorunlar ekliyor. Mevsim geçişleri, nitelikli barınma sağlanmadığı için depremzedeler için yeni afetler demek. Yağmur yağınca çadırları su basıyor, fırtınada çadır kentler yıkılıyor, soğukta elektrikli sobalardan kaynaklı yangınlar çıkıyor, sıcakta akrep ve yılan sokmaları artıyor. Tüm bunlara çözülemeyen hijyen sorunu da eklenince bölgede salgın hastalıklarda artış yaşanıyor.
Öte yandan yüzlerce kayıp insanın akıbeti hakkında bilgi verilmiyor. Kızılay- AFAD gibi kurumlarda skandallar bitmiyor. Zehir yüklü molozlar yaşam alanlarına dökülüyor. Toplanan yardımlar depremzedelere ulaştırılmıyor. Bölgedeki ihaleler yandaş şirketlere veriliyor. Liste uzun, bilanço ağır… Gerici-faşist rejiminin suç defteri kabardıkça kabarıyor. Afet yönetmedeki başarısızlığı meslek odalarının raporlarına da yansıdı. TMMOB Maden Mühendisleri Odası, 6 Şubat depremleriyle ilgili ikinci raporunu yayınladı. Rapor; deprem öncesi, arama-kurtarma çalışmaları ve deprem sonrası olarak incelendiğinde, gerici-faşist rejimin yüz binlerce insanın ölümüne, milyonlarcasının yerinden yurdundan olmasına neden olan afeti bilinçli bir şekilde yönetmediğini gösteriyor. Gerici-faşist rejimi, rant ve talan üzerine kurulu kentleşme politikalarıyla, depremin hemen ardından tercih ettiği uygulamalarla bu ağır bilançonun esas sorumlularından biridir.
Deprem öncesi
Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de kentleşmenin rant temelli olması yıkımın başat sorumlusudur. Özellikle Marmara Depremi’nin ardından yasalarda bazı yaptırımlara yer verilse de 6 Şubat depremlerinin ardından yıkılan binalarda mevzuatların asgari düzeyde bile sağlanmadığı açığa çıktı. Kolonların kesilmesi ve bilirkişi raporlarındaki şaibeler büyük yıkımın daha binalar inşa edilirken geldiğini gösteriyor. Raporda bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:
“Ne deprem ve fay gerçeğine yabancıyız ne de bu gerçeğe göre planlama, projelendirme ve uygulamaya bilgi ve deneyiminden uzağız. Bilim ve tekniğin geldiği düzey bütün bu sorunlara uygun çözümler üretebilecek düzeydedir. Bu nedenle vurgulamamız gereken en önemli konu siyasi iktidarların bilim ve teknikle kavga etmek yerine, bilimin rehberliğinde plan, proje ve uygulamaya yönelmeleri, bilimle barışık bir siyasal anlayışı benimsemeleridir. Bu açıdan bakıldığında ülkemizde siyaset birinci derecede suçludur. Rant uğruna yapılan uygunsuz imar planları, para ve oy için getirilen imar afları, liyakatsız kadrolar nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarının işlevlerini yapamaması, yeteriz ve/veya yanlış mevzuat, partizanlık, denetimsizlik vb. bu yıkımın temel nedenleri olarak sıralanabilir.”
Arama-kurtarma çalışmaları
10 bini aşkın madencinin arama-kurtarma çalışmalarında yer aldığına değinilen raporda altın saatlerin heba edilmesine, madencilerin çalışmalarının zorlaştırılmasına ve iktidarın şov peşinde koşmasına dikkat çekildi.
Depremin ardından ilk sorunun ulaşım olduğu ifade edilen raporda, kış şartlarının hesaba katılmadığı ve ağırlıklı olarak karayolu tercih edildiği belirtildi. Ulaşımdaki aksaklıklar nedeniyle kurtarılabilecek çok sayıda insanın kaybedildiği vurgulandı. Dört bir yandan yola çıkan madencilerin koordinasyonsuzluk sebebiyle 15-20 saat yollarda bekletildiği belirtildi. Arama-kurtarmanın en geç başladığı Antakya’nın Akdeniz’e kıyısı olmasına rağmen dört gün boyunca deniz yolunun tercih edilmemesinin eksikliği vurgulandı.
Raporda dikkat çeken bir diğer bölüm ise iletişimde yaşanan uzun süreli aksaklıkların bölgedeki tüm çalışmaları doğrudan etkilemesi oldu. İletişim eksikliğinin çözülmesi için herhangi bir adım atılmazken iktidar bant daralması uygulayarak, derdinin can kurtarmak olmadığını bir kez daha göstermiştir. Depremin 10’uncu gününde bile hala bazı kentlerde iletişim probleminin sürmesi mobil iletişim operatörlerini de sınıfta bırakmıştır. Ancak depremin üzerinden üç ay geçmesine rağmen operatörler hakkında tek bir soruşturma bile açılmamıştır. Bu da iletişimin hayati olduğu başka durumlarda yeni felaketlere davetiyedir.
Raporda madencilerin bölgede yaşadığı önemli sorunlardan birisinin arama-kurtarma çalışması sırasında AFAD’ın sorumsuz müdahaleleri olduğu bilgisi yer aldı. Bu tablo gerici-faşist rejimin zihniyetinin bir başka yansımasıdır. Raporda şu ifadelere yer verilmiştir:
“AFAD ile madenciler arasında yöntem ve anlayış farkı sorunlara neden olmuştur. Canlıya ulaşmak için canla başla çalışan madenciler, bu noktaya eriştikten sonra AFAD tarafından devre dışı bırakılmaya çalışılmış, AFAD canlı çıkartma anında görüntü vererek zaaflarını kamuoyundan gizlemeye çalışmışlardır.”
Gerici-faşist rejimin yolsuzluk ve yalanla bulanmış kurumları AFAD ve Kızılay’ın suçları ağır. Ancak rapordan yansıyanlar en büyük suçun insanlar enkaz altında yaşam savaşı verirken dışarda yapılan bu çirkin hesaplar olduğunu gösteriyor. Raporda AFAD’ın kurtarma ekiplerini organize edememesi, alana hâkim olmaması, ekipman bulamaması, yardımları dağıtamaması gibi çok sayıda beceriksizliğine detaylıca ver verilmiş. Arama-kurtarma konusunda deneyimli madenciler ilk dakikadan yola koyulmuşken kurtarma çalışmalarının organize edilememesi, yapılanlara ise engel olunması, birçok enkazda hiç çalışma yapılmadan insanların ölüme terk edildiğinin kanıtıdır.
Deprem sonrası
Hala depremzedelerin içme suyu, hijyen, barınma, gıda, mevsimine göre kıyafet ihtiyacı ilk günkü gibi aciliyetini koruyor. Gerici-faşist rejimin bu yönlü bir planı bulunmadığı, depremzedeleri birer oy deposu olarak gördüğü ve sadece sahte vaatler dağıttığı gün gibi ortadadır.
Bölgedeki bir başka sorun ise enkazların kaldırılmasıdır. Enkaz kaldırma çalışmaları da önceki sürecin bir devamı olarak plansız olarak işletiliyor. Zehirli maddeler içeren enkazlardan çıkan tonlarca moloz tarım arazileri, su kaynakları ve yaşam alanlarına dökülüyor. Molozlardan çıkan zehir önümüzdeki on yıllar boyunca bölgedeki tüm canlıları olumsuz etkileyecektir. Raporda konuya ilişkin şu tespitlere yer verilmiş:
“İktidarın enkaz kaldırma çalışmalarında bu denli acele etmesi, hasar tespit çalışmalarını, binalardan karot numunesi alımı, moloz depolama alanlarının belirlenmesi ve hazırlanması konusunda da ciddi sorunlar yaşanmasına neden olmuştur. Bu acele nedeniyle yıkılan bütün binalardan yargı sürecinde kullanılacak sağlıklı numune alınması mümkün olmamış, hasar tespit çalışmaları son derece yüzeysel yapılabilmiştir. Enkaz kaldırma çalışmaları yapılırken sulama yapılamaması sonucu yoğun tozlanma olduğu görülmüş, bu tozlardaki zararlı maddelerin özellikle asbest havaya karıştığından şüphe edilmektedir.”
En yakıcı ihtiyaçların başında sağlığa ulaşım gelmektedir. Ancak bu konuda da atılan bir adım yoktur. TTB Aile Hekimleri Derneği konuya ilişkin raporunda depremin üzerinden üç ay geçmesine karşın yıkılan ASM’lerin yerine yeni ASM binaları yapılmadığı, halen aşılama, kanser tarama, üreme sağlığı, laboratuvar hizmetleri, gebe ve çocuk izlemleri yapılamadığını vurguladı. Bölgedeki sağlık hizmetleri, sağlık emekçilerinin gönüllü çalışmaları ile sınırlıdır.
Deprem bölgesinde ilk günlerde yükselen “devlet nerede?” çığlığı hâlâ geçerliliğini koruyor. Sorunlar büyümeye devam ederken yaşanan büyük yıkım ve insan kıyımının sorumlusu ilk günden beri ortadadır. 6 Şubat depremleri gerici-faşist sermaye iktidarının kirli siciline eklenmiştir.