14-28 Mayıs seçimlerini “kazanan” gerici-faşist iktidar, hiç zaman yitirmeden din istismarına dayalı karanlık zihniyetlerini topluma dayatmaya devam ediyor. Esas hedefleri olan gerici-faşist rejim tahkim edilirken toplumsal muhalefetin ve mücadelenin gelişmesinin önünü kesmek için din istismarı sistemli bir tarzda hayata geçiliyor. Seçimlerin ardından gerici-faşist iktidarın ilk icraatları eğitim kurumlarına on binlerce din görevlisi yerleştirmek, hedef gösteren açıklamalarla toplumu ayrıştırmak, adliyelerde Kuran kursları açmak, ilerici, sol, muhalif kesimlere yönelik gözaltı ve tutuklama terörünü sistemli bir biçimde uygulamak oldu.
Gerici-faşist rejimin başı Erdoğan, 2012’de yaptığı bir konuşmada eğitimdeki hedeflerinin “dindar ve kindar nesiller yetiştirmek” olduğunu ifade etmiş, 2020’de ise siyasi bakımdan başarılı olduklarını ancak fikri iktidarı henüz kuramadıklarını belirterek asıl hedefini açıklamıştı. Bugün atılan adımların temel hedeflerinden biri de işte bu “fikri iktidarlarını” güçlendirmektir.
Sermayenin ihtiyacına ve çıkarlarına uyumlu ve biat eden bir nesiller topluluğu yetiştirmek amacıyla öncelikle eğitim alanı dizayn edildi. Yıllar içinde dini müfredatın yoğunlaştırılması, 4+4+4 sistemi, gerici vakıf ve cemaatlerle yapılan protokoller, ilerici eğitim emekçilerinin tasfiyesi, liselerin büyük bir bölümünün imam hatiplere dönüştürülmesi gibi birçok adım bu amaçla atıldı. Eğitim alanındaki bu gerici politikaların son uygulaması ise ÇEDES projesi oldu. Proje kapsamında pedagojik eğitimi bile bulunmayan din görevlilerinin “değerler eğitimi” diye tanımlanan dini dogmalarının çocuklara dayatılması amaçlanıyor. Millî Eğitim Bakanlığı, bu projeyle okulların kapılarını Diyanet eliyle tarikat ve vakıflara bir kez daha ardına kadar açıyor. Ayrıca, Diyanet’in belirlediği görevlilerin veliler ile ayda bir kez bir araya gelmesi de planlanıyor. Böylelikle eğitim alanındaki bu düzenleme, aynı zamanda geniş toplum kesimleri üzerinde baskı kurmanın da bir aracına dönüştürülüyor.
Eğitim, yargı, sağlık gericilik kıskacında!
Yine çocukları ve gençleri hedef alan bir başka adımsa adliyelerde atıldı. Ankara Adliyesi’nin ardından İstanbul Anadolu Adliyesi’nde de hâkim, savcı ve personel çocukları için Kuran kursunun açılacağı duyuruldu. Kartal Müftülüğü tarafından organize edileceği açıklanan Kuran kursu, 7-20 yaş arasındakiler için adliyenin mescidinde verilecek. Tarikatların yerleşmesiyle sık sık gündeme gelen adliyelerdeki bu uygulamalar yargının da dini esaslara göre düzenlenmesinin bir başka alanını oluşturmaktadır.
Bunlara ek olarak, son bir hafta içerisinde Kütahya Dumlupınar Üniversitesi personelin çocukları için yaz Kuran kursu açılacağı duyuruldu. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi ise Kuran kursu öğreticileri için “eğiticilerin eğitimi” programı düzenledi. Kartal Halk Eğitim Merkezi ile İnsan Medeniyet Hareketi Hicret Derneği arasında imzalanan yaz okulu protokolü kapsamında 7-13 yaş arası kız ve erkek çocuklara dini ve sportif faaliyetlerde bulunma ve kamu okullarında yaz okulu açma yetkisi verildi.
Üniversiteler, adliyeler ve okulların yanı sıra din görevlileri “manevi danışman” adı altında hapishaneler, kadın sığınma evleri, öğrenci yurtları ve sağlık kurumlarına da yerleşmiş durumda. Böylece toplumsal yaşamın her alanı tarikat ve cemaatlerin görünen yüzü olan “danışmanlarla” ağıyla kuşatılmış durumdadır.
* * *
Tüm bu adımlar, gerici-faşist rejimin toplumu tepeden tırnağa dini referanslar temelinde yönetme planlarının köşe taşlarını oluşturmaktadır. Ancak bu yolla burjuvazinin çıkarları, emekçilerin çıkarları gibi göstererek çürümüş iktidarlarını ayakta tutabiliyorlar. Yine bu yolla sürekli artan enflasyonun, işsizliğin, hayat pahalılığın, zamların üzeri örtülüyor ve ekonomik krizin yükünü döne döne emekçilerin sırtına bindiriliyor. Gerici-faşist politikalarını hayata geçirirken en çok başvurdukları yöntemlerden biri olan ayrımcı söylemler kullanılarak ve yapay gündemler oluşturarak sefil çıkarlarının üzerini kapatıyorlar.
Böylece ekonomik krizin ağır faturası altında yaşam savaşı veren milyonlar din istismarı ile sindirilerek kontrol altında tutulmaya çalışılıyor. Emekçilerin bilinçlerine etki edebilecek, gerici-faşist iktidara yönelik en küçük bir ses, tepki ve hak arama mücadelesi ise faşist baskı ve zorbalıkla ezilerek topluma gözdağı veriliyor.
Toplum üzerindeki bu baskı ve gerici kuşatma ancak örgütlü mücadele ile dağıtılabilir. Yapay gündemlerle ayrıştırılan ve dinsel gericilikle bilinçleri uyuşturulmak istenen işçi ve emekçiler bu kuşatmayı ancak kendi gündemleri ve talepleri etrafında bir araya gelerek ve insanca yaşam mücadelesini yükselterek dağıtabilirler.