Almanya Başbakanı Olaf Scholz 17-18 Ekim tarihlerinde Brüksel'de yapılan AB şefleri zirvesinden hemen sonra Türkiye'yi ziyaret etti. Ziyaretin gündemleriyle ilgili ön hazırlıklar haftalar öncesinde başlamıştı. Tali gündemler bir yana bırakılırsa, görüşme gündemleri içerisinde tarafların kendi öncelikleri yer alıyordu. Buna karşın “at pazarlığı” tarafları aynı masada buluşturdu.
Görüşme kapsamında pazarlıkların ön hazırlığı yapılmıştı. Alman medyası ekim ayının ilk haftasından itibaren pazarlık konularına dair haberler geçiyordu. Almanya merkezli haber portalı Spiegel, 6 Ekim tarihli bir haberde, “Federal Güvenlik Konseyi kısa bir süre önce yaptığı toplantıda, NATO müttefiki Türkiye'ye değeri birkaç yüz milyon euroyu bulan silah ihracatına yeşil ışık yaktı” iddiasını ortaya attı. “Sızdırma” haber, perde arkasındaki pazarlıkların çoktan başlatıldığına, tarafların esas konularda anlaştığına işaret ediyordu.
Haberde, “Türkiye'nin ısrarla istediği denizaltı ve firkateynlerin modernizasyonunda kullanılacak askeri malzemeler, teçhizatlar, torpido ve füzelerin ihracatına yeşil ışık yakıldığı” bilgisi de yer aldı.
Alman medyasında, bu “esneme” karşılığında Ankara’daki Saray rejiminin neler verdiği de tartışılıyordu. Haber ya da analizlerde “Alman hükümetinin esas önceliğinin mültecilerin Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçişini önlemek ve Almanya'da iltica talepleri kabul edilmeyen Türk vatandaşlarını Türkiye'ye geri gönderilmek” olduğu ifade ediliyordu. Scholz’un ziyaretinden önce tarafların mültecilerin geri gönderilmesiyle ilgili anlaştıkları, her hafta 500 kişi olmak üzere 30 bin kişinin geri gönderileceği iddiasını taşıyan birçok haber yayınlandı.
Taraflar arasındaki pazarlığın bir diğer boyutunu ise, “Almanya’da suç işleyen Suriyelilerin Türkiye üzerinden ülkelerine gönderilmesi” oluşturuyor.
Özelde Almanya’ya, genelde AB emperyalistlerine sunduğu hizmetin “önemini” bilen Erdoğan, talepler listesine 40 adet Eurofighter Typhoon savaş uçağını da ekledi. Scholz’la yaptıkları görüşmenin ardında gerçekleştirilen ortak basın toplantısında konuyu yeniden gündeme getiren Erdoğan, “mülteciler karşılığında silah ve savaş malzemeleri” formülünü ortaya koydu. Basın toplantısında Scholz’un NATO üyesi Türkiye’ye silah sevkiyatının bir an önce başlatılmasının gereği üzerinde durması, tarafların “al-gülüm/ver-gülüm” pazarlığında anlaştıklarına işaret ediyordu.
***
Erdoğan’ın silahlanma ve militarizme dair şehvetinin sınırı olmadığı, bu konudaki vaazlarından ve bu alana ayırdığı dev bütçeden biliniyor. Daha önce aynı anda hem Rusya’dan S400 füze savunma sistemleri almış hem başını ABD’nin çektiği F35 savaş uçakları projesinin ortağı olmuştu. Ancak Washington’daki efendileri S400’lere onay vermeyince F35’lere sahip olma hayalleri suya düşmüştü. F35’leri alamayınca F16’ların modernizasyonu pazarlığına başlayan Erdoğan, efendileri kızmasın diye Rusya’dan aldığı S400’leri ambalajından çıkaramadı. Buna karşın modernize edilmiş F16’lara da halen kavuşabilmiş değil.
F35’lere sahip olma hevesine bir türlü erişemeyen Erdoğan, şimdi de kafayı Eurofighter’lere sarmış görünüyor. “Silah karşılığında mülteci” pazarlığını fırsat sayan AKP şefi, Scholz’dan bu konuda kolaylaştırıcı bir rol oynamasını beklediğini söyledi. Zira, Eurofighter savaş uçakları İngiltere, Almanya, İspanya ve İtalya'nın oluşturduğu bir konsorsiyum tarafından üretiliyor. Saray rejiminin bu uçakları alabilmesi için özellikle İngiliz emperyalistlerinin onayı olmazsa olmaz koşullardan biridir. Erdoğan, Scholz'un ağırlığını koyması durumunda, Eurofighter savaş uçaklarına sahip olma hayaline kavuşabileceğini var sayıyor.
Hem ziyaret öncesinde hem ziyaret esnasında “silahlar karşılığında mülteciler” pazarlığının bu kadar aleni, bu kadar pervasız yapılması hem Alman emperyalizminin hem dinci-faşist Saray rejiminin zihniyetleri hakkında net bir fikir vermiştir. Pazarlıklar, her iki tarafta da çürümenin, ahlaksızlığın, insani değerleri ayaklar altında çiğneme pervasızlığının dorukta olduğunu gösteriyor.
***
7 Ekim 2023’ten sonra Erdoğan-Scholz ikilisi ne zaman bir araya gelse, İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımdan dolayı farklı telden çalıyorlar. Bu defa da öyle oldu. AKP şefi yine attı-tuttu. İsrail’in katliamlarını sözde “eleştirdi”. Tel Aviv’deki soykırımcı çetenin başı Netanyahu’yu hedef aldı. Scholz ise her zamanki kepazeliği tekrarladı. Devam eden soykırıma dair tek laf etmeden, “İsrail’in savunma hakkını destekliyoruz” laflarını geveledi.
Scholz, soykırımcı çeteye en çok yaltaklanan, adeta bir paçavra gibi kendini Siyonistlerin ayakları altına seren tutumunu sürdürdü. Keskin laflar eden AKP şefi ise, soykırımcı çeteye petrol taşımaya, ticaret yapmaya devam etmekle kalmıyor, Kürecik’teki radar üssünden İsrail’e istihbarat sağlıyor, soykırım savaşına silah taşıyan Amerikan uçaklarının yol geçen hanına çevirdiği İncirlik Üssü’nü kapatmayı ise aklından bile geçirmiyor. Yani Erdoğan-Scholz ikilisinin İsrail’le ilgili söyledikleri farklı olsa da ikisi de soykırımcı çeteye hizmet etmeye devam ediyor.