Emperyalizme ve siyonizme karşı;

“Proleter kardeşler birleşin”

Emperyalist savaş ve iç savaşlara karşı mücadelede işçi sınıfının tutumu belirleyici bir etken olacaktır ve olmaktadır da.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 09 Kasım 2023
  • 08:00

I. Filistin sorunu ve emperyalizm

7 Ekim günü Hamas’ın İsrail’e roket ve füze saldırıları ile başlayan “Aksa Tufanı” hareketi, İsrail-Filistin savaşlarının yeni bir halkasıdır. İsrail kurulduğu günden bu yana Filistin’e karşı siyonist politikalarını pervasızca hayata geçirmektedir. 1948 yılından bugüne Filistin halkına karşı saldırgan bir politika izleyen İsrail siyonizmi, başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin tam desteğini alarak bütün dünyanın gözleri önünde her türlü savaş suçunu aleni bir şekilde işlemektedir. 7 Ekim’den bu yana yaşanan savaşta İsrail’in, Gazze’de bir hastaneyi vurması, okulları ve sivillerin olduğu mülteci kamplarını bombalaması bu suçlar içinde sadece gözle görülen birkaçıdır. 

Bir savaş makinesi olarak İsrail devleti, emperyalizmin Ortadoğu’daki ileri karakolu ve en büyük müttefikidir. İki yüzlü emperyalist devletler bu yüzden İsrail’in Filistin’de yaptığı insanlık dışı katliamları görmezden geliyor, bu suçlara ortak oluyorlar. Bu minvalde savaşın başladığı ilk günden beri İsrail lehine yalan ve dezenformasyona dayalı kara propaganda yürütüldü. Gerçekle ilgisi olmayan videolar ve resimler servis edilerek, kamuoyu bilinçli bir şekilde terörize edildi. Emperyalizmin güdümünde olan uluslararası kurum ve kuruluşlardan İsrail’e tam destek çağrıları yükseltildi. Bölgeye ABD ve İngiltere tarafından savaş gemileri ve askeri teçhizat gönderildi, Avrupa ülkelerinin çoğunda Filistin’e destek eylemleri yasaklandı, bir dizi ırkçı-baskıcı uygulama devreye sokuldu.

Bu süreçte benzer şeyleri, doğrudan olmasa da dolaylı olarak bölge ülkeleri de yaptı. Filistin sorununu “kırmızı çizgileri” olarak gördüğünü iddia eden Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye olmak üzere bölgedeki diğer devletler, meclis kürsülerinden gürültülü konuşmalar, mitingler ya da kınama dışında pek bir şey yapmayarak utanç verici pasif bir tutum aldılar. Bu söylemlerin dışında İsrail’e yönelik hiçbir ciddi yaptırım uygulamıyor, aksine ekonomik ve askeri ilişkilerine olduğu gibi devam ediyorlar. Bu süreç Filistin sorununa karşı ikiyüzlü bir politika izleyen kukla devletlerin de gerçek foyasını, emekçiler ve bölge halkları nezdinde ortaya çıkardı. Böylece İsrail’in Filistin’e yönelik gerçekleştirdiği bu toplu imha savaşında saflar belirginleşmiş, cepheler netleşmiş oldu.

II. Filistin sorunu ve işçi sınıfı

Emperyalist devletler ve tekelci sermaye İsrail’e destek verirken, uluslararası kamuoyunda ise Filistin halkıyla dayanışma güçlendi, Siyonistlerin işlediği savaş suçlarına karşı yaygın ve kitlesel eylemler gerçekleştirildi/gerçekleştiriliyor.  Böylece Filistin direnişine yönelik gerçek ve fiili destek emperyalist devletler ve onların kuklalarından değil işçi sınıfı ve emekçilerden gelmiş oldu. Savaşın başladığı ilk günden itibaren, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırgan tutumuna karşı meydanlarda, okullarda, fabrikalarda, havaalanı ve işletmelerde basın açıklamaları, protestolar, yürüyüşler, grevler, işgaller vb. pek çok eylem gerçekleştirildi.

Savaşın başından beri taraf olan ve kışkırtan ABD’de yüz binlerce kişi meydanlara çıktı, ayrıca ilerici/savaş karşıtı Yahudiler tutuklama tehdidine rağmen Amerikan senatosunun içinde Filistin’e destek eylemi yaptılar. İngiltere, Hollanda, Almanya, Fransa, Belçika, Yunanistan gibi bir dizi ülkede yasaklara ve tutuklamalara rağmen milyonlarca kişinin katıldığı sokak eylemleri, yürüyüşler, işgaller ve blokaj eylemleri düzenlendi. Yunanistan’da emekçiler meydanlara ve sokaklara akın etti, sendikaların çağrısıyla fabrikalar, havaalanları ve limanlar işgal edildi. Türkiye’de AKP’nin gerçekleştirdiği ve İsrail’e yönelik boş nutuklar atmaktan başka bir işlevi ve niteliği olmayan, sadece iç politikaya yönelik hava boşaltma amacı güden “Büyük Filistin Mitingi”ni dışarıda bırakırsak, ilk günden beri onlarca eylem, basın açıklaması, yürüyüşler, grevler, iş durdurma vb. eylemler gerçekleştirildi.

Filistin’e yönelik yapılan bu imha savaşına karşı en önemli destek ise yine işçi sınıfından geldi. Özellikle İsrail ordusuna üretim yapan büyük silah tekellerine ait fabrikalarda işçilerin gerçekleştirdiği fiili eylemler büyük ses getirdi. İngiltere’de Bae Systems, Instro Precision, Thales ve Leonardo UK gibi İsrail ordusuna doğrudan silah teçhizat ve mühimmat üreten şirketler hedef alınarak grev ve işgal gibi eylemler düzenlendi. Fabrika önlerinde ve içlerinde Filistin’e destek bildirileri dağıtıldı ve yazılamalar yapıldı. Belçika’da 4 sendika “Filistin’deki savaş için gönderilen askeri teçhizatı taşımayı reddediyoruz!” başlıklı ortak bir bildiri yayınlayarak Filistin halkı ile dayanışma gösterdiler.

Kanada’da emekçiler emperyalizmin aksine, mazlum Filistin halkı ile dayanışma göstererek, İNKAS silah şirketinin önünde İsrail’in silahlandırılmasını protesto ettiler. İsrail’de dahi Netanyahu hükümetine karşı tepkiler gelişirken savaşın esas sorumlusu “İsrail hükümetinin siyonist politikaları ve emperyalizmin saldırgan tutumudur” vurgusu yapıldı. Bu ve buna benzer eylemlilikler dünyanın pek çok yerinde gerçekleştirilmeye devam ediyor.

III. Savaşa karşı devrimci tutum

Emperyalist savaş ve iç savaşlara karşı mücadelede işçi sınıfının tutumu belirleyici bir etken olacaktır ve olmaktadır da. Emperyalist-kapitalist sistemin savaş politikalarının gerisinde sınırsız sömürü düzeni üzerine kurulmuş sermaye sınıfının egemenliği vardır. Filistin’de ya da dünyanın başka bir yerinde yaşanan katliamlarda bundan bağımsız değildir. Bugün “Filistin destekçisi” bir politik hat izlediğini iddia eden ülkeler dahi İsrail ile ikili ekonomik ve askeri anlaşmalarını sürdürüyor, silah, mühimmat ve ham madde tedarik etmeye devam ediyorlar.

Bir tarafta baskı ve zorbalıkla yerinden yurdundan edilmiş, savaşlarda katledilmiş mazlum bir halk diğer tarafta ise bu savaştan kar ve rant sağlayan düzen ve o düzenin savunucuları olan sömürücü asalaklar. Sınıflı toplumların ortaya çıkışından beri savaşlar yaşamın bir gerçeği olmuştur. Bu gerçekliğin temelinde ise egemen sınıfların çıkar ilişkileri ve politik yönelimleri vardır. Binyıllar boyunca egemen sınıflar savaşlar ile halkları birbirine kırdırmış, düşmanlaştırmış ve köleleştirmiştir. Bunun en tipik örneklerinden biri İsrail-Filistin savaşlarıdır. 1948 yılında siyonist İsrail devleti emperyalistler tarafından kurulana kadar yüzlerce yıldır iç içe yaşayan Filistin halkı, İsrail tarafından baskı ve zorbalıkla katlediliyor ve yok edilmek isteniyor. Yıllardır yaşanan bu toplu imha politikası karşısında, emperyalistler ve bölge ülkeleri tarafından bugüne kadar sahte vaatler dışında gerçekte hiçbir şey yapılmamıştır.

Oysa bugün dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler ve direnen halklar mazlum Filistin halkı ile dayanışma içindeler. İsrail’in Filistin’i işgali karşısında emperyalistler ve onlar güdümündeki kukla devletlerin ortaya koyduğu politik ve pratik tutumun aksine, işçi sınıfı ve emekçiler dünya halklarına gerçek çözümün yolunu gösteriyorlar. Gerçek çözümün yolu bu süreçte her bir işçi tarafından savunulması ve yüksek sesle dillendirilmesi gereken “işçilerin birliği halkların kardeşliği” sloganını hayata geçirmektir.

Tarih boyunca işçi sınıfı ve emekçiler, egemenlerin çıkarları için savaş meydanlarında birbirlerini yok etmek için çarpışmış olsalar da halklarının kardeşliğine yönelik benzersiz dayanışma örnekleri de vardır. İspanya iç savaşı sırasında egemenlerin çıkarları uğuruna kardeşlerini öldürmek istemeyen Milanolu işçiler obüslere sabotaj yaptıkları için kurşuna dizilirler. Yine İspanya’da silah fabrikası işçileri ürettikleri bombaları işlevsiz kılarak içlerine “Bu bomba patlamayacak yoldaşlar, bir Alman işçi”, “Bu bombalar patlamayacak. Şimdilik sizin için bu kadar yapabiliyoruz” "Unite Proletarian Brothers – Proleter Kardeşler Birleşin!" benzeri mesajlar koyuyorlardı. Patlamayan bombaların yanı sıra tetiği düşen mitralyözler, ateş almayan tüfekler gibi savaş boyunca bu ve benzeri birçok olay kayıtlara geçmiştir.

Dünya çapında var olan siyasal gericilik atmosferi yıllar içinde işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinde ciddi bir gerilemeye sebep olsa da işçi sınıfı tarihsel deneyimi ve kapasitesi ile biricik devrimci sınıf olduğu gerçeğini tekrar tekrar hayatın içinde gösteriyor. Bugün dünyada hakim olan korku ve umutsuzluk atmosferinin kaynağı emperyalist-kapitalist sistemi ve onun sınıfsal egemenliğini yıkmanın yolu, işçi sınıfının devrimci ideolojiyle kuşanarak şovenizme ve her türden ayrıştırıcı burjuva ideolojisine karşı politik ve pratik olarak örgütlü mücadeleyi yükseltmesinden geçmektedir.

Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!

K. Torlak