Koronavirüs süreci, eğitim sistemindeki niteliksizliğin vardığı noktaya ayna tuttu. Uzaktan eğitim sürecine geçildiği günden bu yana eğitimde fırsat eşitsizliği daha da gün yüzüne çıktı. Her gün ülkenin farklı şehirlerinden eğitimde yaşanan bir mağduriyet haberi alır olduk. Hatta son zamanlarda eğitim haberlerinin yanına ölüm kelimesi de ilişti. İlk önce Maraş’ta Aziz Serin isimli bir eğitimci, internetin çektiği tek yer olan evinin yakınındaki tepeye çıktıktan sonra kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Yakın zamanda ise Çınar Mert'in haberini aldık. Çocuğu dersleri izleyebilsin diye komşusunun internetini evine bağlamaya çalışan babasının ardından çatıya çıkan 8 yaşındaki Çınar çatıdan düşerek yaşamını yitirdi. Yaşanan bu çarpıcı olaylar “teknoloji çağı” diye adlandırılan bir dönemde eğitimde gelinen noktayı bizlere gösteriyor.
Tüm öğrenci ve öğretmenler için ücretsiz ve sınırsız internet, bilgisayar gibi teknik ekipman sağlanması gerekirken artık eğitim almak ya da vermek istemenin bedeli ölüm bile olabiliyor. Özel okul sahibi kapitalist Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ise tüm bunlar yaşanırken skandal açıklamalar yapmaya devam ediyor. Okulların açıldığı ilk gün EBA TV’nin çökmesinin ardından “olumlu bir haber demek ki talep var” açıklamasında bulunmuştu. Bir etkinlikte gerçekleştirdiği konuşmada ise “Biz herkese uzaktan eğitim için imkan sağladık” gibi yalan açıklamalar yapmıştı. Tüm bu açıklamalar, Ziya Selçuk’un “bardağın dolu tarafına” bakıyor olmasından kaynaklanmıyor. Bunlar, eğitimde yaşanan fırsat eşitsizliğinin toplum nezdinde açığa çıkmaması için uydurulan ucuz söylemlerdir.
Eğitimde bu sorunlar yaşanırken, “dindar ve kindar bir nesil” yaratmanın hayali ile tutuşan AKP-MHP iktidarı, tam da bu hayalin zeminini hazırlamak için eğitim kurumlarını bir paravan olarak kullanıyor. “Ağaç yaşken eğilir” bakışıyla hareket ederek pandemi döneminde bile önceliği dinci-gerici eğitime veriyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, okulların açılması ya da kapatılmasında aranan öğrenci sayısında yaptığı değişiklik ile ilkokulların açık kalabilmesi için aranan öğrenci sayısı yükseltilirken, ortaokul ve imam hatip ortaokullarının açılması için aranan öğrenci sayısı düşürüldü. Ortaokul ve imam hatip ortaokulu açılabilmesi için aranan 5. sınıfta en az 20 ya da toplam 40 öğrenci şartı 5. sınıfta en az 15 ya da toplam 30 öğrenci olarak değiştirildi. Sermaye iktidarının gündeme getirdiği bu yeni düzenleme köy okullarının kapatılmasına da neden olacak. Son 17 yılda 20 bine yakın köy okulunun kapatıldığı biliniyor.
İmam hatip ortaokullarının verileri ise daha da çarpıcıdır. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında bin 99 olan imam hatip ortaokulu sayısı, 2018 sonu itibariyle 3 bin 286’ya çıktı ve öğrenci sayısı 723 bin 108 oldu. 2011-2012 eğitim-öğretim yılları arasında 537 olan imam hatip lise sayısı ise 2018 yılında bin 605 oldu ve öğrenci sayısı 627 bin 503’e ulaştı. Eğitim Sen’in açıkladığı veriler de imam hatip lisesi açılışlarındaki fazlalığı ortaya koyuyor. Buna göre, son 1 yılda açılan yeni imam hatip lisesi başına 153, yeni açılan genel lise başına 525 öğrenci düşüyor.
AKP, bu dinci-gerici adımları iktidara getirildiği andan itibaren sistematik bir şekilde attı ve atmaya devam ediyor. Çocuklar daha ilkokul öncesi eğitimden din tacirlerinin propagandasına maruz kalıyor. Öğrenciler 9,5 yaşında imam hatip ortaokulları ile dini eğitim görmeye mecbur bırakılıyor. İmam hatip olmayan okullarda ise “seçmeli ders” adı altında dini propaganda içerikli dersler küçük çocuklara dayatılıyor. Eğitim müfredatından evrim gibi bilimsel konular kaldırılırken, 5. sınıftan itibaren kız çocuklarının okula türbanla gelebilmesinin önü açılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı her geçen gün tarikatlar ve vakıflarla işbirliğini pekiştiriyor, protokoller imzalıyor. Bu protokollere dayanarak hem bu karanlık yuvalarına büyük bir servet aktarılıyor hem milyonlarca çocuk, adı istismarcılıkla anılan gerici tarikatların insafına terk ediliyor.
Çocuklarımızı henüz gelişim çağında dinci-gerici ideolojileri ile etkisi altına almaya çalışan AKP-MHP rejiminin saldırılarına geçit vermemeliyiz. Özel okullarda burjuva eğitim biçiminin en bilimsel halini kendi çocuklarına sunanlar, Ortaçağ artığı bir ideoloji olan dinci-gericiliğin zehrini işçi-emekçi çocuklarına aşılamaya çalışıyorlar. Çocuklarımızı uysal, itaatkar, sorgulamayan köleler haline getirmelerine izin vermemeliyiz. Eğitimde uç noktalara varan bu dinci-gerici uygulamaları bertaraf etmek için mücadeleyi yükseltelim!
M. Nevra