Kapitalizm, daha kıyıcı daha yıkıcı bir şekilde insan hayatlarını yutuyor. Karşısına çıkan her şeyi yıkıyor, zehirliyor… Nehirleri, ormanları, bitkileri yağmalıyor, dünyayı canlılar için yaşanmaz hale getiriyor. Yapısı gereği aşırı üretimi körükleyerek adım adım doğayı tahrip ediyor.
İnsanlığın, tarihi boyunca bilip bileceği en büyük tehdit olan iklim değişiminin, küresel ısınmanın doğrudan sorumlusu kapitalizmdir. Çoktan başlamış olan ve önümüzdeki birkaç on yıl içinde ekolojik felaketlerle sonuçlanabilecek uğursuz süreçlerin nedeni bu sistemdir. Tarihte eşi benzeri olmayan sıcaklık artışının, toprakların çölleşmesinin, temiz suların tükenişinin, sayıları katlanarak artan kasırgaların, deniz seviyelerinin yükselişin nedeni de kapitalizmdir.
***
Sermaye iktidarının yürütme gücü olan AKP ve küçük ortağı MHP, yıllardan beri çevresel felaketi tetikleyecek projeler üzerinde çalışıyor. Bu doğa talanına karşı emekçilerin verdiği mücadele de yıllardan beri devam ediyor. Çanakkale’den Muğla’ya, Eskişehir’den Trabzon’a, Artvin’den İstanbul’a ülkenin dört bir yanında doğa savunucuları yaşam alanlarını talandan korumaya çalışıyor. Rant ve talan projelerine izin vermeyeceklerini haykırıyor, eylemleriyle bunu gösteriyorlar.
Türkiye’de emperyalist ülkelerce terk edilmiş yöntemlerle maden arama tehdidi büyüyor. Mesele çevrenin, doğanın, tarım ve hayvancılığın mahvı olunca toplumsal kaygılar da derinleşiyor. Ülke genelinde giderek artan sayıda emekçi doğasına ve hayatına sahip çıkıyor. Doğayı yok etmeye yeminli, rantsal dönüşümden beslenen kapitalistlere ve onların savunuculuğunu yapan AKP-MHP iktidarına karşı her gün daha çok emekçi birleşiyor, örgütleniyor ve direnişlere katılıyor.
Türkiye doğa talancılarının, ülkenin mahvına yol açacak kapitalist tekellerin kıskacına alındı. Birçok noktada maden aramaya ilişkin ÇED raporları hazırlandı ya da hazırlanıyor. Emekçilerin itirazlarına, doğa düşmanı kapitalistler ve onların tetikçisi AKP-MHP iktidarının verdiği cevap; “çevreye, doğaya zarar vermeyeceğiz” yalanını tekrarlamaktan öteye geçmiyor.
Sermaye kodamanları tam bir utanmazlıkla çevreye zarar vermediklerini, ülkenin kalkınması için yatırım yaptıklarını söylüyorlar. Yağmadan pay alan AKP-MHP iktidarı da aynı yalanları tekrarlıyor.
Ellerindeki propaganda araçlarına rağmen bu yağmacı sahtekarların yalanları gerçekleri örtemiyor. Akbelen başta olmak üzere, ormanlık alanlarda milyonlarca ağacın kesilmesine onay verenler bunlardır! Maden aramada kullanacakları binlerce ton suyu nereden bulacaklarını saklayanlar bunlardır. Siyanürle altın çıkarırken doğal yaşamı nasıl yok ettiklerini saklamaya çalışanlar da bu aynı talancı takımıdır.
Saklıyorlar çünkü köyleri, kasabaları, ilçeleri, illeri, kısacası Türkiye’yi yaşanmaz bir ülke haline getirecek işler yaptıklarını gizleme telaşı içindeler. Doğayla birlikte milyonlarca emekçinin geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılığı çökertme suçu işledikleri bilinmesin istiyorlar. Bu nedenle soruları yanıtsız bırakıyor, foyalarının ortaya çıkmaması için kirli planları devreye sokuyorlar. Ancak ne kirli planları ne de türlü sahtekarlıkları gerçeklerin üstünün örtülmesine yetiyor. Nitekim gerçeği gören emekçiler birçok yerde talanı durdurmak için direniyor. Emekçilerin doğayı korumak için verdikleri mücadeleyi dizginlemek, boğmak için baskı ve zorbalıkta sınır tanımıyorlar. Sadece baskı ve şiddet araçlarını kullanmıyorlar. Aynı zamanda havuç politikasını da uyguluyorlar. Doğa talancısı kapitalistlerin yaptıkları işlerin Türkiye’ye “kazandıracağı” ekonomik gücü pişkin pişkin anlatıyorlar.
Doğayı katletme projeleri üzerinden yapılan yalana dayalı güzellemelere rağmen her gün daha fazla emekçi doğasına sahip çıkıyor. Emekçiler suyun ticarileşmesine karşı, nükleer enerjiye karşı, siyanürle altın aranmasına karşı yerel platformlar kurarak mücadele ediyor. Farklı kentlerde gelişen yaşam alanlarının korunması mücadelesinin kalıcılaşması için, tek tek kapitalistlere karşı elde edilen başarı örneklerinin tüm ülkeye yayılması son derece önemlidir.
Ortaya çıkan tepkinin sınıf mücadelesinin kanalına akıtılması, doğanın korunması için yaşamsal önemdedir. Zira saldırı sınıfsaldır ve kapitalistler AKP-MHP iktidarının tam desteğine sahiptir. Bu nedenle doğanın mahvına yol açacak, Türkiye’yi yaşanmaz ülke haline getirecek saldırıları püskürtmenin yolu, sınıf eksenli mücadeleyi büyütmekten geçmektedir.
Doğanın talanına karşı gelişen mücadeleler büyük bir önem taşımakla birlikte, bu talanı tamamen durdurmak ancak kapitalist yağma düzeninin yıkılması ve sosyalizmin kurulmasıyla mümkündür. Çünkü sosyalizm, çokuluslu petrol ve maden şirketlerini, neoliberal soyguncuları, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi emperyalist yağmacıları, küreselleşen finans sermayesini, bütünüyle emperyalistleri ve içerideki işbirlikçilerini yaşam alanlarımızdan söküp atabileceğimiz yegane düzenin adıdır.
H. Yağmur