Demokrasi mücadelesi kiminle, kime karşı?

Gasp edilen demokratik hak ve özgürlükleri yeniden kazanmak, daha da genişletmek, Kürt halkının iradesini ayaklar altına alan kayyım saldırısına karşı direnmek, grev yasaklarını kırmak elbette büyük bir önem taşıyor. Ancak bu direnişin yargı reformuyla, anayasa yazmakla, sermaye sınıfından medet ummakla örülmesi olası değil. Tersine, bu çağda demokratik haklar alanını genişletmek, bu hakları özgürce kullanmak için verilecek ciddi-samimi mücadele hem sermaye sınıfına hem bu sınıfın düzenine karşı net bir duruş göstermek durumundadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 14 Eylül 2019
  • 08:50

Toplumun geniş kesimleri nezdinde meşruiyetini yitiren AKP-MHP koalisyonu yerel seçimlerde uğradığı hezimetten sonra zıvanadan çıktı. Özgüveni sarsılan dinci-faşist koalisyon, elinde kalan tek araca, kaba şiddete sarıldı. Kayyım atamalarıyla, tutuklamalarla, tehditlerle ömrünü uzatmaya çalışırken, burjuva muhalefetin önde gelen isimlerini bile hedef almaya başladı.

Uzatmaları oynayan saray rejimi toplumsal muhalefeti, Kürt hareketini, hatta burjuva muhalefeti kaba şiddetle sindirmeyi hedefliyor. Dikta rejimlerin “olağan” icraatlarından olan bu saldırganlığa karşı “demokrasi ittifakı” arayışları da gündeme geldi. Henüz somut adımlar atılmasa da bazı aydınlarla HDP’nin bu yöndeki girişimleri devam ediyor.

***

Dinci-faşist zorbalığa karşı mücadele arayışlarının gündeme gelmesi kendi içinde olumlu bir çabadır elbette. Zira tek adam diktasına dayalı saray rejiminin hedef aldığı hak ve özgürlükler ancak meşru mücadeleyle korunup geliştirilebilir. Bu bağlamda “demokrasi ittifakı” ya da “faşizme karşı birleşik mücadele” söylemi, kitlelerin harekete geçirilmesini esas alan bir çabayla birleştirilebilirse anlamlı olacaktır.

“Demokrasi ittifakı” oluşturma girişimlerine farklı çevreler ilgi gösterse de esas çabayı HDP harcıyor. Partinin Eş Genel Başkanı Sezai Temelli liderliğinde yürütülen görüşmeler HDP’nin konuya verdiği önemi gösteriyor. Sendikaları, reformist sol partileri, insan hakları örgütlerini ziyaret eden HDP heyeti “Demokratik Anayasa”, “Yargı Paketi”, “Demokrasi İttifakı” için ortak çalışma öneriyor. Sezai Temelli liderliğindeki heyetin son durağı, sermaye kodamanlarının örgütü TÜSİAD oldu.

Hazırladığı “strateji metni”ni TÜSİAD’a sunan HDP heyeti “Demokratik Anayasa”, “Yargı Paketi”, “Demokrasi İttifakı” için sermaye kodamanlarından da destek istedi. TÜSİAD kapısının çalınması, kitleleri harekete geçirecek bir mücadele programının değil, düzen kurumlarına dayanan bir “ittifak” arayışının esas alındığına işaret ediyor.

***

Son günlerde gündeme getirilen “demokratik anayasa” söyleminde elbette bir yenilik yok. Hem düzen partileri hem reformist sol çevrelerin sık sık dile getirdiği bu söylemin bir kıymet-i harbiyesi de bulunmuyor. Zira kulaklara hoş gelse de gerçek yaşamda karşılığı olmayan boş bir nakarattır bu. Hal böyleyken “demokratik bir anayasa için demokrasi ittifakı” formülünden dikkate değer bir pratik sonuç çıkması olası değil.

Yargı reformları ya da kağıtlara yazılan hukuksal metinlerin bir ülkeyi demokratikleştirdiği görülmüş şey değildir. Tek adam diktasına dayalı saray rejimi burjuva yasaları paçavraya çevirmişken, yargı reformlarından demokratikleşme beklemek abesle-iştigaldir. Çünkü bu rejimde yargı kurumu faşist baskının aparatı konumuna indirgenmiştir. Artık demokratik içerikten uzak anayasanın geçerli olabilmesi bile bu rejimin yıkılmasına bağlıdır. Yasa-kural tanımayan, kaba şiddete tapan bir rejimin “yargı reformu” ya da “demokratik anayasa” ile yıkılmasını ummak için ise hiçbir geçerli sebep bulunmuyor.

***

Demokrasi ittifakından söz edildiği yerde sermaye kodamanlarının kapısını çalmak, düzen kurumlarına endeksli anlayışın içler acısı durumunu gözler önüne seriyor. Kapitalistlerin “demokratik anayasa” istediğini var saymak, demokratikleşme için onlardan destek istemek hüsranla sonuçlanmaya mahkum hayaller yaymaktan başka bir işe yaramaz.

TÜSİAD kapitalistlerini demokrasi mücadelesinde müttefik görenler tarihsel materyalizmden bihaber olabilirler. Buna rağmen TÜSİAD’ın tek adama dayalı dikta rejimin kurulmasında oynadığı rolü görmek zor değil. Emperyalistlerle TÜSİAD’ın desteği olmasaydı ne AKP iktidarı kurulabilir ne de T. Erdoğan’ın saray rejimi ülkenin üstüne bir kabus gibi çökebilirdi. AKP şefi tarafından defalarca azarlanmalarına rağmen utanç verici bir pısırıklık sergileyen TÜSİAD kapitalistlerinin demokratik anayasa diye bir dertleri yok. Onlar için önemli olan, sömürü çarkının istikrarlı bir şekilde dönmesidir. Örneğin işçi sınıfını en önemli mücadele silahından yoksun bırakan grev yasaklarından çok memnunlar. Nitekim tek adam rejimine ciddi bir itirazları olmamıştır. Olması da beklenemez. Zira bu rejim onların sınıfsal çıkarlarını korumak için gündeme getirilmiştir.

***

Gasp edilen demokratik hak ve özgürlükleri yeniden kazanmak, daha da genişletmek, Kürt halkının iradesini ayaklar altına alan kayyım saldırısına karşı direnmek, grev yasaklarını kırmak elbette büyük bir önem taşıyor. Ancak bu direnişin yargı reformuyla, anayasa yazmakla, sermaye sınıfından medet ummakla örülmesi olası değil. Tersine, bu çağda demokratik haklar alanını genişletmek, bu hakları özgürce kullanmak için verilecek ciddi-samimi mücadele hem sermaye sınıfına hem bu sınıfın düzenine karşı net bir duruş göstermek durumundadır.

Bu çağda demokratik haklar uğruna mücadelenin etkili olabilmesi için söylemi aşıp eyleme geçmek zorunludur. Bu eylemin kiminle örgütleneceğinin, kime karşı duracağının net olması gerekiyor. Gerçek demokratik ittifak ancak demokratik haklara ihtiyacı olan, bunlar uğruna mücadele etmeye hazır sınıf ya da güçlerle oluşturulabilir. Bunun muhatabı ise sermaye değil işçiler, emekçiler, ilerici-devrimci güçler, kadınlar, gençler, ezilen toplum kesimleridir…