CHP mitingi ve sokak eylemleri

Kitle mücadelesi sistem karşıtı bir nitelik kazanmadığı sürece düzen sınırları içinde kalmaya ve şu ya da bu burjuva partiden medet ummaya eğilimlidir. Mafyatik AKP-MHP rejimine karşı biriken öfkenin meşru sokak eylemlerinden çok CHP mitinginde dışa vurması da bu eğilime işaret ediyor. Ancak vadedildiği gibi düzen restore edilse bile emekçilerin temel sorunları yerli yerinde kalacaktır. AKP-MHP rejiminin tarihin çöplüğüne atılması için olduğu kadar, temel taleplerin kazanılması için de kitlelerin meşru-fiili mücadelesi şarttır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Aralık 2021
  • 19:45

CHP’nin 4 Aralık Cumartesi günü Mersin’de gerçekleştirdiği miting farklı tartışmalara konu olduğu gibi, belli beklentiler de yarattı. AKP-MHP rejiminin kabusundan kurtulmak isteyenler, mitingde bir umut aradı. Muhalefet partilerinin pasifliğinden yakınanlar “nihayet bir şeyler değişiyor” iyimserliğine kapıldı. Saray rejimi ve aveneleri ise, rahatsız olduklarını farklı biçimlerde dile getirdiler. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na saldıran AKP şefi, mitinge katılım oranını 6-7 kat düşük göstermeye çalışarak rahatsızlığını dile getirdi. Sarayın memuru Mersin Valisi ise mitinge 21 bin 500 kişinin katıldığını açıkladı ve katılımcıları tek tek saydırmış gibi küsuratlı sayı vererek güya inandırıcı olmaya çalıştı. Ancak Vali’nin saray dalkavukluğu alay konusu oldu. Zira farkı kaynaklar mitinge 100 ila 150 bin arasında katılım olduğunu açıkladılar. 

Miting, “Milletin Sesi Kılıçdaroğlu” şiarıyla düzenlendi. Döviz, flama, pankart gibi görsel araçların taşınmasına izin verilmedi. Sadece CHP’nin altı oklu bayrağı ile Türk bayrağı taşındı. Mitingde “Erdoğan istifa! Hükümet istifa!” sloganı sık sık atıldı. Kılıçdaroğlu’nun buna tepkisi, “İstifa etmesin, biz onu göndereceğiz” şeklinde oldu. 

Alanda bulunan gazeteciler katılımın CHP’lilerle sınırlı olmadığını, HDP, İyi Parti ve diğer parti mensuplarının da mitingi desteklediğini belirttiler. AKP-MHP rejiminin politikalarının bedelini ödeyenler, miting vesilesiyle sokaklara çıktılar. Birikmiş sorunların ve öfkenin hem mitinge katılıma hem kitlenin ruh haline yansıdığı, alanı gözleyen farklı kişiler tarafından dile getirildi. Henüz düzen karşıtı mücadele kanallarına akamayan öfke, düzenin ana muhalefet partisinin mitingini kendini ifade etmenin imkanı olarak değerlendirmiş görünüyor. 

Katılımdaki kitlesellik, renklilik, öfke, dile getirilen sorunlar toplumun geniş kesimlerinde mafyatik saray rejimi kabusundan kurtulma isteğinin dışavurumu oldu. Mitingin, toplumda biriken öfkenin kendini ifade edecek bir kanal arayışında olduğu gerçeğini belirginleştirdiğini söylemek mümkün. 

Saray çevresindeki asalak azınlık ve sermayenin kodaman takımının sefil çıkarlarına göre ülkeyi yöneten AKP-MHP rejimi yarattığı krizlerin faturasını pervasızca emekçilerin sırtına yıkıyor. Bu ise saray rejimi karşıtlığının hiç olmadığı kadar yaygınlaşmasını sağlıyor. Durum böyleyken AKP şefi ile avenelerinin mitingden yansıyan tablodan rahatsız olmaları şaşırtıcı değil. Diğer şeylerin yanı sıra bu tablo din istismarıyla, ırkçı şoven propagandayla halka karşı işledikleri suçları örtme zamanının geçtiğini somut olarak gözler önüne serdi. 

***

Kılıçdaroğlu’nun verdiği mesajlar, kullandığı üslup, vaatler çıtasını yükseltmesi gibi olgular, bekleneceği üzere her şeyin seçimlere endekslendiğini gösteriyor. Konuşmalarında ‘iktidara geliyoruz’ mesajları veren Kılıçdaroğlu, kitlelerde biriken öfkeyi sandığa yöneltmeye çalışıyor. Sorunların ağırlaştığı koşullarda vaatler çıtasının yükseltilmesi, kitlelerde biriken öfkenin farklı kanallara akmasını önleme kaygısıyla da bağlantılıdır. Çürümüş mafyatik bir rejim ve saraylarda sefahat sürenler bir yanda, %22’leri aşan işsizlik, %70’lere varan enflasyon, artan yoksulluk ve sefalet diğer yanda... Biriken sorunlar, bu mafyatik düzenden medet ummanın boş olduğunu kitlelere gösteriyor. Oysa kitlelerin düzenden umut kesmesi, hele de yeni arayışlara girmesi, sadece saray rejiminin değil, düzen muhalefetinin de görmekten korktuğu bir tablodur. 

Sömürünün, eşitsizliğin, gelir dağılımı uçurumun günden güne derinleştiği yerde ‘olağan’ olan sınıf çatışmalarının şiddetlenmesidir. İşçi sınıfıyla emekçilerin meşru-fiili mücadeleyi yükseltmesi ve haklarını alabilmek için sermaye iktidarı üzerinde etkili bir basınç uygulamasıdır. Birçok kentte kitlelerin ‘geçinemiyoruz’ sloganıyla sokaklara çıkmaları bu yönde atılmış ilk adım gibiydi. 

Kitlelerin sokaklara çıkması ilk anda CHP yönetiminde de kaygı yarattı. Kılıçdaroğlu, kitleleri sokaklardan uzak durmaya çağırdı. AKP-MHP rejiminin provokasyon yapma ihtimalini gerekçe göstererek, “evinizde oturun, işi bize bırakın” mealinde mesajlar verdi. Mafyatik saray rejimi elbette provokasyon yapabilir. Ankara gar katliamı bu rejimin ne kadar vahşi olduğunu dünyaya göstermişti. Ancak sorunların ‘arşa çıktığı’ bir dönemde kitlelere ‘evde oturun’ demek, ‘iyi niyet’ meselesi değil, kitle hareketinin gelişmesinden ve kokuşmuş sistemi sıkıştırmasından duyulan korkunun dışavurumuydu. 

‘Sokak’ diye bir derdi olmayan CHP’nin kitlelerin sokaklara çıkmasından sonra miting yapma kararı alması bir tesadüf olmasa gerek. Sokak eylemleri Kılıçdaroğlu ile CHP yönetimini basınç altında bıraktı. Yaptıkları muhalefetin pasifliğini belirginleştirdi. Yanı sıra hem rejime karşı biriken tepkiyi kontrol altında tutma telaşı hem bu öfkeyi seçim sandıklarına havale etme hesapları da var. AKP sonrası dönemde sistemi restore etme iddiası taşıyan Millet İttifakı’nın lokomotifi kabul edilen CHP ve onun lideri vaatler çıtasını yükselterek kitleleri sistem karşıtı mücadele arayışından uzak tutuma misyonuyla da hareket ediyor. 

***

Kitlelerin öfkesi meşru zeminde sokaklara taştığında, katılım genellikle sınırlı kaldı. Dinci-faşist rejimin baskı ve zorbalığının yarattığı korku dikkate alındığında bu durum şaşırtıcı değil. Zira rejimin ördüğü korku duvarları henüz yerinde duruyor. Tam bu atmosferde, kitlelerin öfkesinin biriktiği, ancak henüz düzen karşıtı mücadeleye akacak düzeye ulaşamadığı koşullarda CHP’nin mitingler düzenleme kararı alması, kitlelere doğrudan rejimin şiddetine hedef olmadan sokaklara çıkma alanı açmış görünüyor. CHP’nin mitingler yapma kararı alması ile kitle eylemlerinin sönümlenmeye başlaması arasında somut bir ilişki olup olmadığını saptamak kolay değil. Yine de iki olay arasında bir bağ olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. 

CHP’nin hem kitleleri sokak eylemlerinden uzak tutmaya çalışması hem de mitingler yapma kararı alması, birbirini tamamlayan iki tutumdur. Bu da onun düzenin ana muhalefet partisi olmasıyla bağlantılıdır. Yani çelişik gibi görünen ancak birbirini tamamlayan bu iki tutum, CHP’nin düzen siyasetinde üstlendiği misyonun gereğidir. O, bir düzen partisi olarak rolünü oynamaya çalışıyor. Ancak bu denklemde emekçiler için durum farklıdır. Zira onların gerçek rollerini oynayabilmeleri için düzen güçlerinden bağımsız olmaları gerekiyor. 

Kitle mücadelesi sistem karşıtı bir nitelik kazanmadığı sürece düzen sınırları içinde kalmaya ve şu ya da bu burjuva partiden medet ummaya eğilimlidir. Mafyatik AKP-MHP rejimine karşı biriken öfkenin meşru sokak eylemlerinden çok CHP mitinginde dışa vurması da bu eğilime işaret ediyor. Bazı sol çevrelerin düzenin restorasyonundan medet umma hayaline kapıldığı dikkate alındığında, kitlelerin düzen güçlerinden sorunlarına çözüm bekleme eğiliminde olmaları şaşırtıcı sayılmaz. 

Sistemin çoklu krizlerinin ancak bir kısmı saray rejiminin pervasızlığından kaynaklanıyor. Sorunların esas kaynağı ve bu rejim belasını da emekçilerin başına saran kapitalist sistemdir. Sürecin nasıl ilerleyeceği henüz belli değil. Ancak vadedildiği gibi düzen restore edilse bile emekçilerin temel sorunları yerli yerinde kalacaktır. Salt düzenin restorasyonuyla emekçiler lehine ciddi kazanımların olması mümkün değil; ne ekonomik ne demokratik ne sosyal ne de siyasal alanda ciddi bir kazanım beklenebilir. AKP-MHP rejiminin tarihin çöplüğüne atılması için olduğu kadar, temel taleplerin kazanılması için de kitlelerin meşru-fiili mücadelesi şarttır. İnsanın insan tarafından sömürüsüne dayalı bu kokuşmuş kapitalist sistemde emekçi sınıfların fiili-meşru mücadele dışında bir çıkış yolu bulunmuyor.