Milli Eğitim Bakanlığı Nisan ayında “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni açıkladı. Müfredat değişikliği anlamına gelen bu model kısa sürede toplumun farklı kesimleri tarafından eleştirildi. Bu eğitim modeli “iradeli, erdemli, yetkin, bilge kuşaklar yetiştirme” gibi uydurma kavramlarla pazarlanmaya çalışılıyor. Oysa sermaye devleti ve ona hakim olan dinci-faşist zihniyetin derdi “dindar, kindar, sorgulamayan bir nesil yaratma” hedefine göre hazırlanan bu müfredatı çocuklara/gençlere ve topluma dayatmaktır.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” MEB tarafından bir anket ile açıklandı. Eğitim emekçileri başta olmak üzere herkesin bu ankete katılabileceği duyuruldu. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni onaylayan Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Cihad Demirli, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nin askı sürecinde eğitim paydaşlarından gelen 67 bin 284 görüş ve öneri tek tek tasnif edildi" türünden laflar etti.
Demirli, görüşlerin şeffaflık, bilimsellik ve katılımcılık ilkelerinin değerlendirilerek programlara yansıtıldığını öne sürdü. Süslü kelimeler ve eğitimde yaşanan nitelik sorununun ortadan kalkacağı iddiası ile açıklanan yeni müfredat birçok sorun barındırıyor. Eğitim emekçileri kavram karmaşasıyla dolu müfredat metnindeki kelimelerin özellikle de yansıtılan “Ahlak” anlayışının “dindarlığa” indirgendiğine işaret ediyor. Aile başlığı altında “Kol kırılır yen içinde kalır” ve “Aile için de yaşananı üçüncü bir kişi duymaz” gibi cümlelerin kitapçığa konulması ise kadına ve çocuğa yönelik şiddetti örtme çabası olarak değerlendiriliyor.
Gelinen aşamada yeni müfredat tüm tepkilere rağmen onaylandı. Bu durumda gelecek eğitim öğretim döneminden itibaren okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul 5. sınıf ve lise 9. sınıftan başlamak üzere kademeli şekilde uygulanacak. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ise yeni müfredat çalışmaları için “Biz kimseyi seçmedik, eğitimin tüm paydaşlarına çağrıda bulunduk” lafları ederek gerici saldırganlığa kılıf uydurmaya çalıştı. Oysa rejim eğitim emekçileri başta olmak üzere farklı kesimlerden yöneltilen eleştirileri ve itirazları dikkate bile almadı. Talim ve Terbiye Kurulu “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adlı ucube müfredatı onayladı.
“Eğitim Sisteminin ilkelerini ve politikalarını, öğretim programlarını, ders kitaplarını ve bütün eğitim ve öğretim araçlarını belirleyen, yönlendiren MEB’e bağlı bir danışma ve karar alma merci” olan Talim ve Terbiye Kurulu içerisinde yer alan kişilerin tümünün saray rejimine uzun yıllar hizmet eden kişilerden oluşturulmuş olması, dayattıkları “maarif modeli” hakkında da fikir veriyor. Örneğin bu kişilerden Cihad Demirli, bizzat Erdoğan tarafından Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı olarak atanmış. Bu görevlendirmeden önce Önder İmam Hatipliler Derneği yönetim kurulunda yer almıştır. Kurulda yer alan Mustafa Gündüz ise iktidara yakınlığı ile bilinen ve dini eğitimi savunan Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) ve ÖNDER içerisinde sıklıkla faaliyet yürüten bir isim. Kurulun bu tiplerden oluşturulması bile esas hedefin çocuklara/gençlere ve onlar şahsında topluma gerici zihniyeti dayatmak olduğunu gözler önüne sermeye yetiyor.
Dinci-gerici dayatmalara karşı mücadeleyi yükseltelim!
2002 yılında iktidara gelen AKP, dinci-gerici ve piyasacı bir ideoloji ekseninde en çok eğitim alanını dönüştürmek için çaba sarf etti. Bu dönemde eğitim adeta yap-boza çevrildi. Özellikle sınav sistemleri 2-3 yılda bir değiştirildi. İmam hatip liselerine tarihteki en büyük teşvik payları ayrıldı. Dini eğitim düzeyi ortaokul-ilkokul hatta anaokuluna kadar indirildi. İmam hatip okullarına gitmeyenlere ise ‘seçmeli ders’ adı altında zorunlu din dersleri dayatıldı. Meslek liseleri sermayedarların doğrudan arka bahçesi haline getirildi. MESEM uygulaması çocuk işçiliğinin yasal kılıfı haline getirildi. Eğitim bütçesinde fen, anadolu ya da sosyal bilimler gibi liseler adeta unutuldu, bütçenin aslan payı imam hatiplere ve meslek liselerine ayrıldı. Eğitimin her kademesi protokol adı altında tarikat, cemaat ve diğer gericilik yuvalarına peşkeş çekildi.
Erdoğan, şimdiye kadar yaptığı birçok konuşmada gerici niyetlerini alenen ortaya koydu. ‘Dindar ve kindar nesil’ vurguları, ‘ağaç yaşken eğilir’ söylemleri, ‘kültürel egemenliği sağlayamadık’ sızlanmaları vb… Tüm bunlar eğitim sistemiyle neden bu kadar oynadıklarının izahıdır aynı zamanda. Son dönemde sıkça tartışılan ÇEDES Projesi ve “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” de çocuklara ve gençliğe dönük saldırı politikalarının yeni/pervasız hamleleridir.
“Kültürel hegemonya” oluşturma kapsamında hayata geçirmek istedikleri bu saldırının “herkesin onayını aldık” gibi cümlelerle izah edilmesi artık sahtekarlıktan da öte bir pervasızlıktır. Amaçları orta çağ artığı ideolojilerini çocuklara ve topluma dayatmaktır. Kalıcı tahribatlar yaratılmadan çocuklarımızı ve geleceğimizi hedef alan bu gerici saldırganlığın karşısında durmak, mücadele etmek günün en acil ihtiyaçlarından biridir.
M. Nevra