Devrim mücadelesinin ufuklarından kızıl bir güneş doğacak!
Türk sermaye devleti toplumsal muhalefeti, sınıf hareketini ve devrimci mücadelenin gelişimini engellemek için her zaman kaba şiddete başvurmuştur. Devrimci mücadele ne zaman gelişim gösterip yükselişe geçse, sermaye devleti gerçekleştirdiği saldırı ve katliamlarla mücadelenin önüne set çekmeye çalışmıştır. Suphilerden Denizlere, Mahirlere İbolara; Çorum, Maraş, Sivas’tan Ulucanlar ve 19 Aralık katliamlarına kadar uzanan sayısız katliamla bu hedefine ulaşmaya çalışmıştır.
Sayısız vahşi saldırıya rağmen devrimciler inatla ve sabırla mücadeleyi yükseltmeye devam ettiler. Her bir saldırı ve katliamın ardından mücadelenin ısrarla sürdürülmesi, sermaye devletinin saldırılarının yok hükmünde olduğunun en somut kanıtıdır.
Denizlerin, Mahirlerin, İboların önderliğinde gerçekleştirilen ‘71 devrimci çıkışının önüne set çekmek isteyenler, devrimci önderleri katlederek bu iğrenç hedeflerine ulaşabileceklerini zannettiler. Oysa tersi oldu. Devrimci önderlerin katledilmesinden kısa süre sonra, 1974 yılında, toplumsal mücadele tekrardan yükselişe geçerek hızla kitleselleşti.
1974 yılıyla birlikte ivme kazanan devrimci mücadelenin karşısına ‘ülkücü’ denen faşist katilleri çıkardılar. NATO güdümlü Özel Harp Dairesi, bilinen adıyla kontrgerilla tarafından organize edilen faşist katillere cinayetler işletilerek, devrimci hareketin önü kesilmeye çalışıldı. Bu saldırılar 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesine kadar devam etti. CIA-NATO organizasyonu ile işbaşına getirilen cunta, faşist tetikçilerin işini de devraldı.
Devletin yönlendirdiği faşist çetelerin sokaklarda devrimci katletmesiyle başlatılan sürek avı, üniversitelerde mücadele yürüten devrimci gençleri özel bir şekilde hedef alıyordu. Birçok üniversitede öğrencilerin can güvenliği tehlike altındaydı.
1977 yılında kurulan İkinci Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti üniversitelerde mücadele sürdüren devrimci öğrencilere yönelik faşist saldırıları özel bir şekilde teşvik ediyordu. Devrimci öğrenciler ise faşist saldırılara karşı omuza omuza mücadeleyi yükseltiyordu. Faşist saldırıların karşısında üniversitelere toplu giriş-çıkışlar yapılıyordu. Üniversite önlerinde sürekli polis devriyeleri bulunuyordu. Devrimci gençler, bugün olduğu gibi hem faşist çetelere hem de polis saldırganlığına karşı direniyordu.
Kanlı pusuya adım adım
Her gün polis ablukası altında tutulan İstanbul Üniversitesi’nin önündeki Beyazıt Meydanı’nda, 16 Mart 1978 günü sadece birkaç polis vardı. Eczacılık Fakültesi’nin önünde gerçekleştirilecek faşist saldırı için her şey devlet tarafından hazırlanmıştı.
Devrim toprağını kanlarıyla sulayan devrimcilerden bayrağı devralanlar İstanbul Üniversitesi merkez kapısından 16 Mart 1978 günü toplu çıkış yaptılar. O esnada “Beyazıt komünistlere mezar olacak” diye höyküren faşist katiller devrimci öğrencilerin üzerine bomba atıp silahla taramamaya başladılar. Vahşi saldırıda Abdullah Şimşek, Baki Ekiz, Cemil Sönmez, Hamit Akıl, Hatice Özen, Murat Kurt, Turan Ören katledildi. 60’a yakın öğrenci ise yaralandı.
Katliamın adım adım planlanmasında payı olan polisler saldırının ardından faşist çetelerin alandan uzaklaşmasına yardım ederler. Katilleri kovalamak isteyen bazı polisler ise, seri katilliği ile bilinen amirleri Reşat Altay tarafından engellenir. Saldırının ardından Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, Ülkü Ocakları’nda görevli Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alındı. Gözaltıların göstermelik olduğu ise kısa süre içerisinde serbest bırakılmalarından anlaşıldı. Devlet yine faşist tetikçilerini himaye etti.
Katiller yıllarca korunmaya çalışılsa da gerçekler gün yüzüne çıkarıldı. Katliamda kullanılan bombanın ABD menşeli TNT tarzı bir bomba olduğu ve bu bombanın TSK görevlisi bir yüzbaşı tarafından dönemin Ankara Ülkü Ocakları başkanı Abdullah Çatlı’ya verildiği ve Zülküf İsot’un bombayı kitlenin üzerine atan kişi olduğu ortaya çıktı. 1999 yılında ablasının açıklamaları ile de bombayı atanın Zülküf İsot olduğu itiraf edildi. Katliamın ardından Zülküf İsot, Ülkü Ocakları üyesi Lütfi Akti tarafından öldürüldü. Katliamın planlayıcılardan Abdullah Çatlı ise Susurluk kazasında ölene kadar mafya babalığı ve devlet için seri katillik yapamaya devam etti.
44 yıl önce devrimci mücadeleyi faşist saldırılar ile bitirmeyi amaçlayanlar halen aynı vahşi zihniyetle devrimcilere, ilericilere saldırmaya devam ediyorlar. Gençliğe yönelik olarak İstanbul Üniversitesi’nde, Akdeniz Üniversitesi’nde, Ankara Üniversitesi’nde ve devrimci mirasın olduğu bir dizi farklı üniversitede saldırılar gerçekleştiriliyor.
Sermaye devleti polisiyle, faşist ve gerici çeteleriyle bir kez daha yükselecek mücadelenin önüne geçme hazırlığı yapıyor. Nasıl ki devrimci önderler katledildikten sonra devrim mücadelesi sürdürüldüyse, nasıl ki Beyazıt’ta faşist katliam gerçekleştiğinde binlerce kişi hep birlikte faşizme karşı omuz omuza mücadeleyi yükseltiyse bugün de gerçekleştirilen her saldırı karşısında mücadele inatla ve kararlılıkla yükseltilmeye devam edecek.
Katliamların hesabını sormak için devrimci mücadeleyi yükseltelim!
16 Mart Beyazıt katliamının 44. yılında, katliamda ölümsüzlüğe uğurladığımız 7 devrimci öğrenciyi saygıyla anıyoruz...
K. Sönmez