Deprem ve doğa talanı
2023’ün ilk depremi Suriye’de oldu. Suriye’de büyük bir yıkıma neden olan deprem Lübnan, Kıbrıs, Irak, İsrail, Ürdün, İran ve Mısır dahil geniş bir coğrafyada hissedildi.
6 Şubat depremleri ise Maraş merkezli gerçekleşti ve Türkiye’de 11 ili etkiledi. Resmi açıklamalara göre depremler sonucunda Türkiye’de en az 50 bin 783 kişi yaşamını yitirdi. Şam yönetimi ise Suriye’de en az 8 bin 476 kişinin yaşamını yitirdiğini açıklamıştı.
Deprem öncesinde alınmayan önlemler, rant politikaları, imar afları, bilim insanlarının uyarılarının dikkate alınmaması gibi ihmal ve bilime düşman vurdumduymazlıktan dolayı resmi verilere göre on binlerce insan yaşamını yitirdi. Bazı tahminlere göre ise hayatını kaybedenlerin sayısı açıklananın üç-dört katıdır. Deprem sonrasında halkın uzun süre enkaz altında bir başına bırakılması, ulaştırılmayan yardımlar, AKP-MHP iktidarının yıkımdan rant devşirmeye dayalı politikaları, depremi çok büyük bir felakete dönüştürdü.
Çürüyen ve çeteleşen düzenin dümenini elinde tutanAKP-MHP rejimi bu yıkımın bir numaralı sorumlusudur. Bu rejim, tüm uyarılara rağmen yaklaşan İstanbul depremine karşı da kayda değer hiçbir önlem almış değil. Yeni çıkardığı yasa ile depreme karşı önlem almayı değil, yeni rant alanları devşirmeyi hedeflemektedir. Bunun ilk somut adımlarını Hatay’ın Antakya ve Defne ilçelerinde atan saray rejimi, “riskli bölge” ya da “rezerv alanı” adı altında depremzedelerin topraklarına el koyamaya başladı.
Sermaye düzeninin “2023 dönemeci”
“2023 dönemeci” olarak anılan bir seçim yılını geride bıraktık. Bu bağlamda TKİP VII. Kongresi Kapanış Konuşması’nda işaret edilen şu noktanın altını çizmek gerekir:
“Dinci-faşist iktidarın seçimi kazanmış olması, onun kendi payına bir güç ve moral tazelenmesi oldu. Büyük bir rahatlama yaşadılar ve yeni bir moral güç kazandılar. Seçimler aracılığıyla elde edebildikleri meşruiyeti artık nihayet kaybedeceklerini sanıyorlardı, ama sonuçta bir biçimde kazandılar. Bu da tersinden abartılı bir moral güç kazandırdı onlara. Şu an bir özgüven içindedirler ve pervasız davranma eğilimi sergilemektedirler. Toplumu ve kamusal yaşamı dinselleştirmek bakımından atacakları yeni adımlar üzerinden bunun belirgin yeni işaretleri var.”
***
2023 yılına damga vuran deprem ve emekçileri büyük bir yıkıma sürükleyen AKP-MHP iktidarının politikalarına rağmen ortaya çıkan seçim sonuçları dinci-faşist bloğun kitleleri manipüle edebilme imkanlarının göstergesi oldu. Seçimleri hile/hurda ile kazanmış olsalar da azımsanmayacak oranda oy oranı devşirebildikleri görüldü.
Seçimlerin bir diğer önemli göstergesi ise sandığa endekslenen umutların boşa çıkmasıdır. Kitleleri edilgenliğe iten düzen muhalefeti bir yandan da siyasal mücadeleyi parlamenter zemine sıkıştırmıştır. Reformist sol da boylu boyunca parlamenter hayallere kapılmıştır. Seçimlerin sonuçlanmasından sonra reformist sol güçler ve kitlelerde oluşan moral kırılma belirgin hale gelmiş, Mart’ta yapılacak yerel seçimler yaklaşınca, birkez daha seçim pazarlıkları başlatılmıştır.
***
Seçim sonrasında oluşan parlamentonun bileşimine bakıldığında, bu kurumun koyu bir gericilik yuvası haline geldiği ve tümüyle göstermelik, içi boş bir kovuğa dönüştüğü görülmektedir. Devletin tüm kurumlarını ele geçiren dinci-faşist rejimin elinde baskı ve zorbalık dışında bir yönetme aracı kalmamıştır. Sonu gelmeyen saldırılarla emekçilerin üzerine çullanan rejime karşı biriken tepkiler, kaçınılmaz olarak kendini göstermeye başlayacaktır.
Toplam tabloya bakıldığında, 2024 yılında işçi sınıfı ve emekçilerin kendi öz güçlerine dayalı bir örgütlenme ve mücadele arayışına yönelmeleri kaçınılmaz görünüyor.
2023: Çok yönlü kriz, bunalım ve derinleşen yoksulluk
Seçim sonrasında devam eden kriz, emekçileri çok yünlü bir kuşatma altına almış durumda. İktisadi ve mali krizin yanı sıra devlet krizini de içinde barındıran siyasal kriz sürmektedir. Saray rejiminin toplumu dikey olarak bölerek yarattığı kültürel kriz, zinciri tamamlayan bir halka olmuştur.
Adı konulmamış IMF programının “kemer sıkma” politikaları, emekçiler için “boğaz sıkma” boyutuna vardırılmıştır. Emekçileri hedef alan ekonomik yıkım saldırıları, toplumsal muhalefete ve örgütlü dirençli emekçilere dönük sonu gelmez saldırganlıkla tamamlanıyor.
Alım gücünün düşmesi, artan hayat pahalılığı ve değer kaybeden TL ile krizin tüm yükü emekçilerin sırtına bindiriliyor. Bir sene boyunca “yeni seçilen” Maliye Bakanı, cilalanmış Merkez Bankası başkanı ve “çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz” söylemleri eşliğinde krizin ağırlaşarak devam ettiğine tanıklık edildi. Sahte müjdelerle, kof nutuklarla, tutulmayan sözlerle emekçiler aldatılmaya çalışılıyor. Krizin yükünü emekçilerin sırtına yıkan dinci-faşist blok, “şirketlere teşvik” politikasından ise ödün vermedi. Bu yanıyla çürümenin çok boyutlu hali yaşandı. Bir yanda artan intiharlar ve geçinemediği için bunalıma giren emekçiler. Diğer yanda dolandırıcılık sistemleri, futbolcusundan “fenomenine” kadar zenginlerin birbirlerinin paralarını ele geçirebilmek için çevirdiği kirli oyunlar...
2023’ün son günlerinde ise asgari ücrete yapılan sefalet zammı açıklandı. Açıklanan rakam, Saray rejiminin işçi sınıfını açlık sınırının altında bir ücrete mahkum etme politikasını kalıcı hale getirdiğini gösterdi. Devam eden metal TİS’lerinde ise, pazarlıktan çok sendika ağaları ile kapitalistlerin yeni bir oldu-bitti arayışında oldukları görülüyor. MESS, devlet ve sendika bürokratları, metal işçilerine nasıl bir kumpas kurabileceklerinin arayışı içindeler.
Kürt halkına dönük baskı
2023, baskı ve zorbalığın tırmandığı bir yıl oldu. Özellikle de içeride ve dışarıda Kürt halkına dönük saldırganlığın zirve yaptığı, Kürt siyasetçilerin, gazetecilerin, avukatların tutuklandığı, mahkeme kararlarının uygulanmadığı, siyasi tutsaklar üzerinde tecridin ağırlaştırıldığı, Kürt işçilere, futbolculara, Kürt bölgelerindeki ormanlara dönük saldırıların arttığı bir yılı geride bıraktık.
AKP-MHP iktidarı Filistin’e yönelik işgal ve saldırganlığına karşı hamasi nutuklar atarken Rojava’ya yönelik saldırılarında İsrail’inkine benzer taktikler izledi. Sınır ötesinde Kürt halkının kazanımlarına göz diken saray rejimi, Kürt hareketini de çok yönlü kuşatma altına almaya çalıştı. Güney Kürdistan’daki çatışmalarda askerlerin hayatını kaybetmesi Rojava’ya dönük saldırganlığı tırmandırmanın bahanesi sayıldı. İçerde ise rejim, olayı şoven histeriyi körüklemenin, Kürt halkına düşmanlığı kışkırtmanın bir aracı olarak kullandı.
Kürt sorunu konusunda resmi ideolojiyi temsil eden saray rejiminin imha ve ilhak politikasına rağmen Kürt halkı direnmeye devam ediyor.
Saldırılar ve direniş
AKP-MHP iktidarının 2023 yılı karnesi saldırganlıklarla dolu. Saldırıların karşısında ise muhalefetin her kesiminde direnme eğilimi ise öne çıktı.
Anayasa Mahkemesi, Cumartesi Anneleri'ne uygulanan Taksim yasağının “hak ihlali” olduğuna kararı verdi. Ocak ayında verilen AYM kararlarına rağmen sonrasında da Cumartesi Anneleri’nin eylemleri yasaklandı ve polis saldırısı, gözaltılar yaşandı. Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmedi ve 11 Kasım'dan itibaren tekrar meydanda açıklama yapmaya başladı.
Emek ve meslek örgütlerine dönük saldırganlık da bu yıl artarak devam etti. Belediyelerle başlayan, üniversite rektörlerine kadar uzanan kayyım politikası, sağlık alanında da uyguladı. AKP-MHP iktidarının düşman bellediği ve “amaç dışı faaliyet” yürüttüğü iddiasıyla yargılanan TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın da aralarında olduğu konsey üyelerinin tamamı mahkeme kararıyla görevden alındı. Saray rejimi TTB’ye kayyım atadı. İktidarın hedefinde olan ve kayyım darbesiyle karşı karşıya kalan TTB yine saray rejimine biat etmedi. “Görevimizin başındayız!” diyerek dik durdu ve mücadeleye devam kararlılığı gösterdi.
Muğla’nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı’nda açılmak istenen kömür madenine karşı nöbet tutan İkizköylüler de kokuşmuş rejimin zorbalığına maruz kaldılar. Talancılara karşı ağacını/ormanını/doğasını korumak için haftalarca devam eden direniş toplumda biriken öfkenin göstergelerinden biri oldu.
Kürt halkına dönük saldırıların bir ayağı olarak Cudi Dağı'nda yaşanan ağaç kıyımı ve orman yangını da devletin vahşi bir orman katliamcısı olduğunu birkez daha gözler önüne serdi.
Dinci-ırkçı gericilik, kadınların kazanılmış haklarına dönük saldırıları arttırdı, zorbalığa “aile kanunu” söylemleriyle kılıf uydurmaya çalıştı.
2023 yılında pek çok gazeteci saraya biat etmediği ya da Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından hedef gösterildiği için soruşturmaya tabi tutuldu, gözaltına alındı ve tutuklandı. MA ve JINNEVS editörleri, gazetecileri, Merdan Yanardağ, Barış Pehlivan, Ayşenur Arslan, Tolga Şardan bu saldırılardan payını alan gazeteciler arasındaydı.
Yargıyı bir aparat olarak kullanan AKP-MHP iktidarı, dava süreçlerinde de tek adam rejiminin kuralsızlığını esas aldı. Sivas Katliamı davası ile Vartinis davasında verilen zamanaşımı kararlarını Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın tahliyesi izledi.
Katilleri sokaklara salanlar, Haziran Direnişi davasında verilen cezaları onadı. TİP Hatay Milletvekili Can Atalay ise AYM kararlarına rağmen serbest bırakılmadı. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi Atalay’da hala zindanda rehin tutuluyor.
***
2023, AKP-MHP iktidarının eğitimde de sömürüyü derinleştirdiği bir yıl oldu. MESEM’lerin yaygınlaştırılması ve mesleki eğitim alanının yaygınlaştırılması sömürünün derinleşmesini sağladı. Bunun yanı sıra, dinsel gericiliğin okullar üzerinden yaygınlaştırılması AKP iktidarının eğitim alanında attığı bir diğer adım oldu. Okullara din görevlisi, imam, vaiz gibi görevlilerin atanmasının önünü açan "Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)" projesi, birçok okulda hayata geçirildi. Bu proje ile dinci-ırkçı saray rejimi, karanlık zihniyetini küçük çocuklara empoze etme konusundaki pervasızlığını gösterdi. Bundan dolayı pek çok ilerici kurum, parti veya kişi bu uygulamaya karşı çıktı. Ancak tepkiler, bu saldırıyı püskürtebilecek düzeye henüz ulaşabilmiş değil.
2023 yılı baskı ve zorbalığın tırmandığı bir yıl olurken, AKP-MHP iktidarının gemi azıya alacağı yeni bir yıl başlamış bulunuyor:
“Seçim başarısıyla yeni bir özgüven kazanmış bulunan dinci-faşist iktidar, toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek ve her türden direnme eğilimini ezmek için her zamankinden daha pervasız davranacağının ilk işaretlerini şimdiden vermiş bulunmaktadır. İlerici-devrimci parti ve gruplar, her zamankinden çok daha ağır siyasal koşullar altında devrimci siyasal mücadeleyi yürütmek görev ve sorumluluğu ile yüz yüzedirler. Partimiz açısından bu, bir yandan ağırlaşan siyasal koşullara rağmen devrimci siyasal mücadeleyi etkin biçimde yürütmeyi, öte yandan Mayıs seçimlerini izleyen umutsuzluk ve karamsarlık dalgasına göğüs germeyi gerektirmektedir.” (TKİP VII. Kongresi bildirgesi)