Yunanistan’da 2015 yılında yapılan erken genel seçimlerde, Aleksis Tsipras liderliğinde Radikal Sol İttifak’ın (SYRIZA) galip gelmesi çeşitli renk ve tonlardaki liberal sol çevrelerde büyük bir heyecan ve umut yaratmıştı. Devrimci mücadeleden, onun araç ve yöntemlerinden umudu kesen grup ve çevreler bir kez daha “yeni bir model olarak” olarak SYRIZA’yı öne sürmüşlerdi. Kitlelerin arayış ve taleplerine yanıt veremeyen SYRIZA’nın son genel seçimde aldığı yenilgi ise aynı çevreler tarafından özeleştirel bir değerlendirmeye konu edilmedi.
Büyük bir ekonomik kriz ve istikrarsızlığın pençesinde debelenen Yunanistan halkının ekonomik ve sosyal kurtuluş talebiyle seçim meydanlarına inmesi, Tsipras’ı bir kurtarıcı olarak görmesi kendi sınırları içerisinde anlaşılır bir durumdur. Ancak kendisini sol sosyalist olarak tanımlayan kimi parti, grup, çevre ve kesimlerin bu harekete umut bağlaması ve onu açlık ve yoksulluktan kurtuluşun kahramanı olarak değerlendirip takdim etmesi, ancak ibret alınabilecek bir budalalık örneği olabilir.
2008-2015 yıllarında yıkıcı bir ekonomik ve siyasi krizle karşı karşıya kalan Yunanistan’da Tsipras ve temsil ettiği hareketin bir kurtarıcı olarak öne çıkmasına batılı emperyalistler tarafından rıza gösterilmesinin elbette çeşitli sebepleri vardı. AB üyesi bir ülke bütün ekonomik destek paketlerine rağmen dünyanın gözü önünde hızla bir çöküşe ve istikrarsızlığa sürükleniyordu. Ağır ekonomik sosyal yıkımın yükü altındaki işçi ve emekçiler meydanları zapt etmiş, kitlesel ve militan sokak eylemleriyle adeta Yunanistan sokaklarını yangın yerine çevirmişlerdi. Bu durum batılı emperyalist ve kapitalistleri kaygılandırıyor ve bu kaygı emperyalist güçlerin sistem sınırları içinde kalan sosyal reformist bir partiye “sıcak yaklaşmalarına” yol açıyordu.
Tsipras ve temsil ettiği siyasal hareket geniş emekçi kitlelerin daha iyi bir yaşam ve çalışma koşulları uğruna mücadelesinin yarattığı sol dalga sayesinde büyüdü, gelişti. Emperyalist devletler ve Yunan egemenleri yeri geldiğinde onu parlattılar, meşrulaştırdılar. Tsipras bir an bile içinden çıkmayı düşünmediği sistemin efendileri için bir taşla iki kuş vurma imkanı demekti. Bunlardan ilki, kontrolden çıkıp sokağa taşan toplumsal öfkenin SYRIZA hükümeti eli ile yeniden düzene bağlanması ve ikincisi de böylelikle sistemin yeniden restore edilip Yunanistan kapitalizminin yeniden inşası için zaman kazanılmasıydı.
Tsipras ve SYRIZA Yunanistan burjuvazisi ve onların emperyalist efendileri için belki kendi misyonunu oynadı. Ama Yunan işçi ve emekçilerine hiçbir şey vermedi. Tersine işçi ve emekçilerin öfke ve tepkisine dayanarak elde ettiği hükümet etme imkanını Yunan sermayesinin ihtiyaçlarını esas alarak icra etti. Görünürde emekçilerden yana görünen bazı önlem ve uygulamalar ise her zaman sermaye çevrelerinin ihtiyaç ve dayatmalarının gölgesinde kaldı. Sonuç olarak da kitlelerin talep ve istemleri ile elde edilen hükümet olma şansı gene kitleler tarafından geri alındı. İşte Tsipras hareketi ve popülist söylemlerin hikayesinin özeti budur.
Yunanistan’da kavga devam edecek
Reformist solun sisteme bir süreliğine de olsa nefes aldırması, kitle hareketinin öfkesinin kontrol edilmesi ve sistemin yeniden restore edilmesinin avantajı üzerine gelen sağın seçim galibiyeti, Yunan sermayesinin elini içeride geçici olarak rahatlatmış durumda. Kiriakos Miçotakis’in yakın dönem açısından uygulayacağı politikalar belirlenmeye başladı. Enerji yataklarının paylaşım mücadelesi üzerinden Akdeniz’de suların ısınması, Güney Kıbrıs meselesi, Türkiye ile yaşanan adalar krizi vb. gelişmelere dair işaretler, Miçotakis’in dış politikada saldırgan ve milliyetçi bir zemin üzerinden hareket edeceğini gösteriyor. Bu söylemler üzerinden oluşturulacak siyaset dili (dış tehdit ve milliyetçilik söylemi) kitleleri maniple etmeye ve onları bir kez daha gerçek sorunlarından uzaklaştırmaya yarayacaktır.
Ancak ne Miçotakis’in ne de Avrupa merkezli emperyalistlerin, Yunan işçi sınıfı ve emekçilerinin daha iyi bir yaşam için öne sürdüğü talep ve istemleri karşılama şansı bulunmamaktadır.
Tüm bunlar ve SYRIZA’nın yol açtığı hayal kırıklığı Yunanistan’da kapitalist sömürünün altında ezilen işçilerin ve emekçilerin alternatif ve militan mücadele birikim ve deneyimine sahip oldukları gerçeğini asla değiştirmez. Yunan işçi ve emekçileri geçici bir durgunluğa girseler de talep ve istemleri için mücadeleye devam edeceklerdir.
Tsipras’ı “yeni dönemin yeni sembolü” olarak selamlayan Türkiye reformistlerine gelince, onların sorunu yapısaldır. Sınıfsal bir bakış açısından yoksun, hayalperest ve temelsiz beklentilerine SYRIZA deneyiminden bir şeyler öğrenerek çekidüzen vermeleri beklenemez. Uluslararası alanda Tsipras’lardan modeller yaratmanın, iç siyasette İmamoğlu türevlerinin peşine takılmanın dayanılmaz hafifliği, sınıf perspektifinden ve devrimci bir programdan yoksun olmanın kaçınılmaz akıbetidir.
Baskı ve sömürü politikalarının yoğunlaştığı bugünün dünyasında Tsipras ve benzeri reformist partilerin seçim zaferleri ede ederek hükümet olmaları, görünürde büyük başarılar elde etmeleri elbet halen de mümkündür. Ancak anti-kapitalist bir programı olmayan, politikayı sınıflar arası mücadelenin karşıtlığı üzerinden yapmayan, hiçbir sol ve devrimci anlayışın işçi ve emekçilere verebileceği bir şey olmayacağı, SYRIZA örneğinde bir kez daha ortaya çıkmıştır. SYRIZA’nın sınıf mücadelesine en büyük katkısı bu olmuştur.
H. Engin