Dünyanın en büyük otomotiv tekeli olan Alman Volkswagen (VW) temsilcisi Meiswinkel, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir basın açıklamasında “Uluslararası rekabet bizi geçip gitmekle tehdit ediyor” diye yakınmış, şirketin ilk üç çeyrekte geçen yılın aynı dönemindeki 4,99 milyar avro yerine “sadece” 4,49 milyar avro kâr elde etti diye şikayet etmişti. VW Grubu, kâr oranındaki yüzde onluk düşüşü işçilerin ücretlerini düşürerek ve işçi çıkararak telafi etmeyi amaçlıyor. Grubun CEO'su Oliver Blume, 4 Aralık Çarşamba sabahı Wolfsburg'daki ana fabrikada düzenlenen bir toplantıda binlerce çalışana seslenerek artan rekabet ve azalan talep konusunda tehdit ve yalan vaatlerle bezeli bir konuşma yaptı ve “Volkswagen'in geleceğini güvence altına almak için acil adımlara ihtiyaç olduğunu” söyledi.
CEO’ya göre durum ''ciddi''. Rakipler daha önce görülmemiş bir güçle pazara giriyor ve fiyat baskısı ''muazzam''. Aynı zamanda VW'nin bir zamanlar çok kârlı bir pazar olan, ancak geride kaldığı Çin'de yeniden öne geçmesi hedefleniyor. VW'nin son zamanlarda yerel rakiplerine giderek daha fazla pazar payı kaptırması ve kar oranlarının düşmesi, onu tüm dünyada “tasarruf” yapmaya zorluyor. Almanya'da işgücü maliyetlerinin çok yüksek olduğunu ve VW'nin buna tepki vermesi gerektiğini söyleyen Blume, ''Bunun için planlar masada'' diyor.
***
Eylül ayından bu yana İG-Metall sendikası ile VW yönetimi zayıflayan talebe yanıt olarak “daha sıkı tasarruflar yapmak ve az kullanılan tesisleri daha verimli hale getirmek için” birlikte çalışıyorlar. Eylül ayı başında yapılan toplantı, 25 bin işçinin pankartlar ve sloganlarla gerçekleştirdiği protestoların hedefi olmuştu.
IG-Metall şeflerinin verdikleri ödünlere rağmen henüz bir anlaşmaya varılamadı. VW yönetimi kısa süre önce IG-Metall ve işçi konseyinin işten çıkarma ve tesis kapatma olmaksızın ücretlerin düşürülmesini de kapsayan önerisini yetersiz bularak reddetti. Sendika yönetimini teslim aldığını bilen Blume büyük bir küstahlıkla, “önerinin sadece bir başlangıç noktası ve hala yeterli olmaktan uzak'' olduğunu söyleyerek onları tersledi.
Müzakerelerin dördüncü turu için önümüzdeki günlerde bir araya gelmelerinden önce açıklama yapan Çalışma Konseyi Başkanı Daniela Cavallo, gidişatın o zaman belirlenmesini bekliyor, “ya bir yakınlaşma olacak ya da daha da tırmanacak” diyor. VW yönetiminin pervasız tavrına bakılırsa yakınlaşmaktan çok işçilerle şirket arasındaki anlaşmazlıkta tırmanış olacağını öngörebiliriz. Sorun, sendika yönetimi ve Çalışma Konseyi Başkanı Daniela Cavallo gibilerinin en az VW yönetimi kadar cesur olup olmayacağına bağlı. Kuşkusuz ki bu süreçte işçilerin tabandan yapacağı basınç da büyük önem taşıyor.
Wolfsburg'da yapılan toplantıda oldukça gerçekçi davranarak açık konuşan ve tehditler savuran VW CEO'su Blume, yönetimin ''keşkeler dünyasında'' çalışmadığını, hızla değişen bir ortamda kararlar aldığını vurguladı.
Yönetimin birçok yanlış ürün kararıyla krizden tek başına sorumlu olduğu suçlamalarını reddeden CEO, ''Ürünlerimiz iyi, şimdi maliyetleri düşürmek zorundayız - her alanda'' diyor. VW dünyanın en iyi otomobillerini üretebilir diyen CEO'ya göre, “Grup bunlarla para kazanmıyorsa bunun bir önemi yoktur”.
Kıbleleri para olan bu aç kutların sözcüsü Blume, çalışanlara işçi ücretlerini düşürme planlarının uzun vadedeki önemini gözden kaçırmamaları çağrısında bulunarak, alınan kararın “hala bir geleceği olması gereken çocuklar ve torunlarla da ilgili olduğunu” iddia etti. Toplantıyı ve toplantının havasını aktaran sermaye medyası bile, CEO'nun sözlerinin işçiler üzerinde etkili olmadığını gösteriyor:
“Yaklaşık 20,000 çalışan salonun içinde ve çevresinde toplanmış, birçoğu yanlarında protesto pankartları getirmiş ve öfkelerini ıslıklarla kusmuştu. Kalabalıkla başa çıkabilmek için etkinlik dışarıda da büyük ekranlardan yayınlandı.”
Bu yılın ilk üç çeyreğinde geçen yılın aynı dönemindeki 4,99 milyar avro yerine “sadece” 4,49 milyar avro kâr elde etmesini bir “felaket” olarak gören VW ana markası başkanı Thomas Schäfer’ın “şirketin mevcut yapısı ve aşırı kapasitesiyle geleceğe uygun olmadığını” söylemesi, kavga yerine tavizlerle durumu idare etmeyi alışkanlık haline getiren sendika bürokratlarının dizlerinin titremesine yetti.
Çalışma Konseyi Başkanı Cavallo, Yönetim Kurulu’nun, istihdam ve kârlılığın eşit derecede önemli hedefler olduğu ve fabrika kapatmanın tabu sayıldığı “VW kültüründen” koptuğunu söyleyerek, işçi haklarına karşı keskin kılıcını kınından çeken VW şeflerini insaflı davranmaya, verilen sözlere bağlı kalarak ''VW kültüründen” kopmamaya çağırmaktan öte birşey söyleyemiyor.
VW yönetiminin kriz sırasındaki genel davranışlarının kabul edilemez olduğunu söyleyen Cavallo, Volkswagen’in şu anda hem içeride hem dışarıdaki medyada ''ulusun alay konusu'' olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi. “Hiciv sitesi 'Der Postillon' ‘hakkımızda’ ilkin yönetim katının kapatılmasını önerdiler. Evet, eğer konu bu kadar ciddi olmasaydı, bütün gün gülebilirdim” diyen Cavallo “hakkımızda” derken de VW'nin kapitalist yönetim kurulunun kapatılmasının önerilmesinden oldukça mutsuz olduğunu söyledi.
Kapitalist şirketler arası rekabetin gelinen noktada aleyhlerine işlemesinden yakınanlar, Almanya'nın 2023 yılında öldürücü rekabetin lehlerine sonuçlanmasından, dünyanın en güçlü üçüncü ekonomik gücü haline gelmesinden oldukça memnundular! Çalışan ailelerin satın alma gücünün 2021'den bu yana yaklaşık yüzde 15 oranında düşmesinden de mutluydular. Kârlarındaki kısmi düşüşün ve derin bir küresel ekonomik ve mali krizin sonuçlarını işçilerin üzerine yıkarak, milyonlarca insanın sefaleti pahasına da kazançlı çıkmaya çalışıyorlar.
VW Grubu'nda (*) siyasetin etkisi her zaman güçlü olmuştur ve politikacılar iş toplantılarının düzenli konukları arasında yer alır. Şubat 2023'te Olaf Scholz bizzat oradaydı ve konuşmasında çalışanların ortak kararının “kalbine çok yakın bir konu” olduğunu söylemişti. “2021 yılının sonunda Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı Stephan Weil (SPD), 2008 yılında ise Scholz'un Başbakanlıktaki selefi Angela Merkel (CDU) katılmıştı” ifadeleriyle toplantıyı haberleştiren medya, bu yılki haberini “Bu yıl toplantıya katılan, salonda ve dışarda süren protestoların şiddetli gürültüsünden dolayı, SPD'li Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil'in konuşmasında çalışanlara söyledikleri duyulmadı” şeklinde verdi.
***
Almanya’da kapitalist tekellerin işten atma, ücretlerin düşürülmesi vb. saldırıları gündemdeyken, bu saldırılara karşı işçilerin mücadelesi de tırmanmaya devam edecektir. 28 Kasım Perşembe günü Ford toplam 5800 kişinin daha işten çıkarılacağını duyurdu. Cuma günü VW, İşçi Konseyi’nden gelen tüm teklifleri reddetti. Gesamtmetall patronu Wolf, sadece metal ve elektrik endüstrisinde 300.000 kişinin istihdam alanının yok edileceğini açıkladı. Veriler bir fırtınaya işaret ediyor! Almanya'nın en büyük tekellerinin genel saldırısı tüm işçi sınıfını etkiliyor. Cumartesi günü Duisburg'dan bir otobüs çelik işçisi VW'deki işçi arkadaşlarıyla dayanışma göstermek üzere Wolfsburg'a gitti. VW'nin on fabrikasından dokuzunda çalışan 66.000 işçi pazartesi günü uyarı grevleri yapıtı.
Kapitalist tekellerin yeniden yapılanması gibi, Alman emperyalizminin Zeitenwende (Dönüm Noktası) dediği militarizm furyasının mali külfeti de işçi sınıfı ve emekçilere fatura edilecek. Hitlerin “Eylem için savaşa uygunluk” şiarı, Bundeswehr'ın (Federal Alman Ordusu) "Alman halkının hak ve özgürlüklerini cesurca savunacak, hayati ve bedensel riskleri bilinçli olarak kabul edecek askerlere sahip olmalı” şeklinde güncelleştirildi. Güncelleştirilen saldırgan politikalara karşı zorlu bir mücadele dönemine girilmiştir. Oldukça örgütlü ve sınıf bilincine sahip olan kapitalistlerin topyekün saldırısını püskürtmek için gerekli olan sınıf bilinci ve örgütlülük konusunda işçiler halen yetersizdir. Ne ki kılıçlar çekilmişken işçilerin hızla bu zaaflarını aşarak ilerlemekten başka bir seçenekleri kalmamıştır. İki sınıf arasındaki çatışmanın gidişatını, kavganın ateşinde sınanan işçilerin bu temel eksikliklerini aşıp aşmayacakları belirleyecektir.
(*) Nazi rejimi döneminde “ulusal” bir otomotiv şirketi olarak kurulan Volkswagen, sendikaların şirket yönetimleri ve devletle iç içe geçmesinin dünya çapındaki en bilinen örneklerinden biri. “Deutschland, Inc.” (Almanya AŞ), hissedarlar, IG Metall ve Alman hükümetinden oluşan bir üçlü ittifak tarafından yönetilmektedir. “Sosyal ortaklık” ve “ortak karar alma” ilkelerine dayalı olarak, işçilerin ve sermayenin çıkarlarının uyumlu hale getirilebileceği iddia edilmektedir.