Tayin edici olan halkların örgütlü gücüdür

Emperyalist-kapitalist saldırganlık ve savaşlara karşı direnmek, kazanmak için zorunlu bir önkoşul olsa da tek başına yeterli değil. Kazanabilmek için halkların yükselttiği direnişin devrimci bir programa, stratejiye, taktiğe ve bunların taşıyıcısı olabilecek devrimci bir önderliğe ihtiyacı var.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 10 Kasım 2023
  • 20:00

Siyonist İsrail devleti bir aydan bu yana Gazze’yi yakıp yıkarak, evleri, okulları, hastahaneleri, fırınları, su kuyularını ve mülteci kamplarını bombalayarak dört binden fazlası çocuk on bini aşkın insanı katletti, onbinlercesini yaraladı ve yüzbinlercesini yerinden sürdü. İki milyonu aşkın insanı gıdasız, susuz, elektiriksiz, yakıtsız bıraktı. Siyonist rejim şimdi tanklarla, toplarla, savaş uçakları ve savaş gemileriyle daha büyük çapta katliamlar yapma tehdidi ve hazırlığı içinde bulunuyor. Siyonist cellatlardan biri işi, Gazze’ye nükleer bomba atma çağrısı yapacak noktaya vardırdı. ABD ile Batılı emperyalistlerin tam desteğine sahip olan İsrail devleti, Filistin halkına karşı soykırım uygulamasını sürdürürken ABD ve müteffikleri ise bölge çapında olası bir savaşa hazırlanıyor. Var olan onlaca askeri üsse ek olarak ABD uçak ve savaş gemileri ile bir nükleerdenizlatıyı da Orta Doğu‘ya konuşlandırdı. Siyonist savaş makinasını tepeden tırnağa kadar silahlandıran ABD, son olarak 14,3 milyar dolarlık bir yardım yaparak soykırım suçunun arkasında durduğunu birkez daha teyit etti.   

Emperyalist ağababalarıyla birlikte soykırımı sürdüren İsrail, dünya halklarının büyük öfkesiyle karşılaştı. ABD’den Avrupa’ya, Orta Doğu’dan, Afrika ve Asya’ya kadar emekçi kitleler ve halklar, sokakları ve alanları doldurdu. Farklı uluslardan, dinlerden, mezhep ve kültürden milyonlarca emekçiyi birleştiren protesto dalgası, Filistin davasına senpati ve desteği, siyonizme ve emperyalizme karşı ise biriken öfkeyi ortaya koydu. İsrail’le suç ortaklığı yapan kapitalist hükümetler kendi emekçilerinin direnişiyle de karşılaştı ve gerici yasaklar fiilen aşıldı. Filistin halkına desteği, “anti semitizm”, “Hamas terörüne destek” ve “İsrail’e karşı nefret suçları” olarak damgalayıp suç sayan ve bunun için de Filistin halkıyla dayanışmayı ifade eden her türden gösterileri yasaklayan kapitalist hükümetlerin yasaklarına meydan okundu, polis terörüne boyun eğilmedi.

Halkların büyüyen öfkesi ve yayılan-güçlenen protesto dalgası

İsrail’in 7 Ekim’de Gazze Şeridi’ni bombalamaya başlamasının ardından dünyanın büyük bölümünde kitlesel gösteriler yapılmaya başladı. Filistin halkını ve davasını destekleyen, İsrail’in soykırımını lanetleyen bu kitlesel gösteriler, geçen hafta sonu yeni boyutlar kazandı. Savaş suçlarının planlama merkezi olan Amerika’nın yanı sıra Britanya, İrlanda, Fransa, Almanya, Hollanda, İsviçre, İtalya, İspanya, Yunanistan, Kanada, Arjantin, Brezilya, Uruguay, Şili, Meksika, Ürdün, Irak, Katar, Lübnan, Yemen, Pakistan, Mısır, Fas, Cezayir, Türkiye, İran ve daha bir dizi ülkede milyonlarca emekçi sokak ve alanlara aktı. Asya-Pasifik bölgesinde de gösteriler yapıldı. Endonezya’da başkent Jakarta ve diğer kentlerde yapılan gösterilere tahminlere göre iki milyon kişi katıldı. Malezya genelinde ise on binlerce kişi siyonist cellatları protesto etti. Binlerce kişi başkent Tokyo ile Japonya’nın diğer kentlerinde gösteriler yaptı. Güney Kore’nin başkenti Seul, Yeni Zelanda ve Avustralya’da da yaygın gösteriler yapıldı.

Geçen cumartesi günü Londra’daki mitinge 300 bin, bazı kaynaklara göre ise 500 bin kişi katıldı. Washington’daki gösterilere 300 bini aşkın kişi katılırken New York, Chicago, Los Angeles ve San Francisco’daki eylemlere de on binlerce kişi katıldı. Bunların, 2003’teki Irak işgalinden bu yana yapılan en büyük savaş karşıtı gösteriler olduğu söyleniyor. İsrail başta olmak üzere ABD ve Avrupa ülkelerinde çok sayıda anti-siyonsit Yahudi İsrail hükümetini soykırım yapmakla suçlayarak gösteriler yaptı. Arap dünyasında ise İsrail siyonizmine ve ABD başta olmak üzere Batı emperyalizmine karşı büyük bir öfke patlaması yaşandı. Orta Doğu’da yaşanan bu kitlesel gösteriler, zaten halkın büyük çoğunluğu tarafından onaylanmayan bazı Arap devletlerinin İsrail ile diplomatik ilişkileri “normalleştirme” politikasını de sekteye uğratıyor. Bu aynı kitlesel gösteriler, siyonizmin vahşetini cepheden destekleyen emperyalist-kapitalist merkezlerdeki pervasızlıkları şimdiden sınırlamaya başladı. “İnsani mola”, “ateşkes” çağrıları yaratılan basıncın yansımalarıdır.

Dünyanın tüm kıtalarında emperyalist politikalara, siyonist vahşete ve siyasi gericiliğin yasaklarına karşı gerçekleşen bu gösterilerde “Soykırımı durdurun”, “Özgür Filistin”, “Nehirden denize Filistin özgür olacak”,“Katil İsrail Filistin’den defol”, “Gazze Şeridi üzerindeki abluka sona ersin”, “ateşkes sağlansın” gibi talepler öne çıktı. Dünya ölçüsünde Filistin davasına ve halkına karşı gösterilen bu senpati ve fiili dayanışmanın gerisinde, herşeyden önce büyük acılar, yokluklar ve ödenen ağır bedeller pahasına onyıllardan beri direnen ve bu sayede davasını tüm dünyanın gündeminde tutmayı başaran Filistin halkının kararlılığı ve kırılamayan iradesi var. Dünya ölçüsünde yankılanan Filistin halkıyla eylemli dayanışmanın öteki nedeni ise, emperyalist/siyonist barbarlığın mazlum bir halkın kırılamayan bu iradesine kölelik dayatma zorbalığı ve isyan ettirici ölçüsüz vahşetidir.

Dünyanın hemen her yerinde İsrail Siyonizmi’ne ve onun savaş aygıtı olan ordusuna silah tedarikini ve mali yardımı durdurmak için çağrılar da yapılıyor. Belçika ve İspanya’daki sendikalar, İsrail askeri mallarının taşınmasını ve yüklenmesini reddetme yönünde kararlar aldı. Filistin sendikalarının İsrail’e savaş silahları tedarikinin durdurulması yönündeki eylem çağrısının Belçika, Almanya, ABD, Yunanistan, İspanya gibi ülkelerin işçileri arasında yankı bulması ise, kuşkusuz ki protestoların en anlamlı örnekleri arasındadır. Belçika ulaştırma sendikalarının İsrail’e silah sevkiyatını bloke ettiğini duyuran girişimi, Yunan sendikalarının Filistin’e destek için Avrupa’da genel grev yapma çağrısı, Barselona limanındaki liman işçileri sendikasının (Organización Estibadores Portuarios de Barcelona, ​​​​OEPB) siyonistlerin vahşetine karşı İsrail’e silah yüklememe çağrısı işçi sınıfının sergilediği dayanışma örnekleri oldu. Alman Demiryolu Eylem Komitesi ise Filistinli sendikaların İsrail’e silah nakletmeme çağrısını destekleyen bir karar alarak Almanya’dan hiçbir silahın çıkmaması gerektiği çağrısında bulundu. Kaliforniya’daki Oaklanda limanından İsrail’e silah ve mühimmat taşıyan bir geminin hareket etmesi de limanda eylem yapan kitle tarafından saatlerce engellendi.

Bu devasa gösterilerdeki öfke İsrail siyonizmine, ABD başta olmak üzere Batı emperyalizmine ve kendi kapitalist hükümetlerine yönelikti. Emekçi kitleler, emperyalistlerin ve kendi hükümetlerinin siyonistlerle suç ortaklığını teşhir ederek, onların maskelerini indiriyor. Filistin halkının direnişini savunanları kriminalize etme çabası giderek ters tepiyor. Etkinlik ve gösterileri yasaklayan kapitalist hükümetlerin baskıları boşa düşürülüyor.

Halkların direnme gücü ve önderlik boşluğu

Şimdiye kadar milyonlarca kişinin katılıdığı bu hareketin daha da gelişip gelişmeyeceği, daha radikal biçimler alıp alamayacağı sorusu orta yerde duruyor. Fakat Gazze’ye yönelik toplu katliamlar devam ettiğine ve bunun aylara yayılarak sürdürüleceği siyonistler tarafından ilan edildiğine göre Filistin halkı daha ağır bedeller ödeyecek gibi görünüyor. Siyonistler dedikleri gibi savaşı uzatırlarsa, Filistin halkına verilen aktif desteğin büyümesi kuvvetle muhtemeldir. Yaşanan protesto dalgası, halkların emperyalist-Siyonist barbarlığa teslim olmayacağını, emperyalist planları zora sokabilecek potansiyale sahip olduklarını göstermiş bulunuyor.

Emperyalist güçler tüm dünya halklarına karşı her yerde savaş yürütüyorlarken, siyonist rejim de Ortadoğu’da emperyalizmin çıkarlarının kanlı bekçisi olarak başta Filistinliler olmak üzere halklara kan kusturuyor. Fakat bu gerçeğin sadece bir yüzüdür. Gerçeğin öteki yüzü ise, halkların kapitalist sömürü ve yağmaya, emperyalist köleliğe ve işgallere, neo-liberal sosyal yıkıma karşı sürekli bir direniş-mücadele içinde olmalarıdır. Emperyalist şeflerin, kölelik dayatma zorbalığına karşı halklar direniyor, emperyalist hesap ve planların uygulanması zora giriyor. Ortadoğu’da sömürgeciliğe, emperyalist ve siyonist işgalcilere karşı halklar direnirken, Latin amerikada ise neo-liberalizmin sosyal yıkımına ve emperyalist talana karşı direniyorlar. Avrupa ve Amerika’da ise halklar sosyal yıkıma, polis devletine, militarizme, çevrenin talan edilmesine ve emperyalist savaşa karşı mücadele ediyorlar.

Emperyalist-kapitalist saldırganlık ve savaşlara karşı direnmek, kazanmak için zorunlu bir önkoşul olsa da tek başına yeterli değil. Kazanabilmek için halkların yükselttiği direnişin devrimci bir programa, stratejiye, taktiğe ve bunların taşıyıcısı olabilecek devrimci bir önderliğe ihtiyacı var. Sadece böyle bir önderlik farklı uluslardan, dinlerden, mezheplerden ve kültürlerden emekçileri ve ezilen halkları birleştirebilir. Onları emperyalist barbarlık karşısında yıkılmaz bir güç haline getirebilir. Yazık ki halihazırda olmayan budur. Farklı uluslardan emekçileri birleştirebilen devrimci-demokratik bir program ve önderlikten yoksun olan Filistin halkının bugünkü direnişini genelikle dinci-gerici akımlar temsil ediyor. Direnişin bir parçası veya önderliğini yapsalar da bu akımlar, çeşitli uluslardan halkları birleştitremez ve onları doğru hedeflere yöneltemezler. Emperyalizmin ve siyonizmin böl, parçala yönet politikalarını boşa çıkaramazlar. Zira temel toplumsal ve siyasal sorunlar karşısında devrimci değil, gericidirler.

Örgüt ve önderlik boşluğunun sorunları dünya ölçüsünde de kendini göstermektedir. Dünyanın dört bir tarafında işçi sınıfı, emekçi kitleler ve ezilen halklar döne döne genel grevlere, ayaklanmalara ve isyanlara varan görkemli çıkışlar yapmakta, bazı yerlerde diktatörleri kenara süpürmektedirler. Kimi kazanımlar da elde etmektedirler. Fakat devrimci program ve önderlikten yoksun olmanın tüm açmazlarını da yaşamaktadırlar.