Hitler faşizmi, toplama kampları ve gerçekler

Hitler faşizminin hüküm sürdüğü yıllar komünistler, işçiler, anti-faşistler, Yahudiler, Romanlar vb. için tarihe toplama kamplarıyla birlikte lanetle anılan yıllar olarak geçerken, Alman tekelleri içinse altın çağ olmuştur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 30 Ocak 2020
  • 08:31

İkinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında, Nazi işgali altındaki Polonya’da kurulan Auschwitz-Birkenau’daki toplama kampı, 27 Ocak 1945’te Sovyet Kızıl Ordusu tarafından kurtarıldı. Kampta sağ kalan 7 binden fazla insanı serbest bıraktı. Auschwitz ismi o tarihten bu yana soykırım ile birlikte anılıyor. 1933-45 arası dönemde iktidarı ellerinde bulunduran Naziler, sadece Auschwitz-Birkenau toplama kampında bir milyondan fazla insanı katlettiler.

Toplama kampının kurtarılışının yıldönümü olan 27 Ocak anmaları, Alman hükümeti tarafından Alman tekellerinin suçlarını gizlemenin, kanlı tarihin sorumluluğunu tek başına Hitler’in üzerine yıkmanın, kapitalist tekelleri aklamanın aracı yapılmaya çalışılıyor. Bu sene de kural değişmedi. Fakat bu kez aynı senaryonun tekrar sahnelenmesiyle yetinilmedi. Der Spiegel dergisi, riyakarlıkta ölçüyü iyice kaçırıp, “Auschwitz 75 yıl önce ABD ordusu tarafından kurtarıldı” diyerek, tarihsel gerçekleri tersyüz etmeye girişti.

Alman Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier ve Başbakan Angela Merkel de anma törenlerinde yaptıkları konuşmalarda, Hitler’i bu insanlık trajedisinin tek sorumlusu olarak lanse ettiler. Yahudilere yönelik soykırımı kınayıp, Hitler faşizminin arkasındaki kapitalist tekellerin suçlarından hiç söz etmeyerek, gerçeklerin üzerini kapatmaya çalıştılar.

İsrail’de de anma etkinlikleri düzenlendi. Devlet Başkanı Reuven Rivlin yaptığı konuşmada, gaz odalarının insanlığa karşı değil, sadece Yahudi halkını ortadan kaldırmaya yönelik kurulduğunu söyleme yüzsüzlüğü sergiledi.

ABD Başkanı Donald Trump ve BM Genel Sekreteri António Guterres de, Dünya Yahudi Kongresi’nin Genel Kurulu’nun açılışında arsızca aynı telden çaldılar ve İsrail devletinin yanında olduklarını tekrarladılar.

Hitler faşizminin kısa tarihsel arka planı

Alman tekelleri dünya pazarlarının yeniden paylaşılması için başlattıkları birinci emperyalist savaştan yenilgiyle çıktılar. Alman devleti, savaşın yol açtığı yıkım ve savaş tazminatlarının yükünü işçilerin ve emekçilerin sırtına yıktı. Bu politikaların sonucu olarak enflasyon hesaplanamaz olmuş, işsizlik ve açlık tırmanmış, işçi grevleri ve toplumsal muhalefet yükselişe geçmiş, Almanya’nın birçok kentinde sovyet cumhuriyetlerinin kuruluşu yaygınlaşmıştı. Burjuvazi devrimci dalgayı kanla bastırmakta zorlanıyor, sosyal demokratların ihanetini kılıç korkusuyla teşvik ediyordu.

Sosyal demokrasinin ihanetiyle 1919 Kasım Devrimi yenilgiye uğratıldı. İki ay sonra Berlin’de sosyal demokratlar tarafından Rosa Luksemburg ve Karl Liebknecht’in katledilmesiyle kapitalist tekeller rahat bir nefes aldılar. El altından büyüttükleri Hitlerin SA’ları (Sturmabteilung-Taarruz Bölüğü) eliyle işçi grevlerini ve kitlesel eylemleri provoke ederek, ülkeyi faşist terörün girdabına sürüklediler.

Kapitalist tekellerin önünde iki yol vardı. Ya faşist terörü yaygınlaştırıp işçi grevlerini kanla bastıracak, sosyal demokratların ihanetinin sağladığı imkanları faşist diktatörlükleri için kullanacaklardı ya da bir işçi devrimiyle yok olup gideceklerdi. Kapitalist tekellerin salladığı kılıç sosyal demokratlar üzerinde fazlasıyla etkili oldu. Sosyal demokratların parti ve sendika yöneticilerinin Hitler faşizmine itaat süreçlerini hızlandırdı.

1929 yılının 1 Mayıs’ında, Berlin’deki sosyal demokrat polis amiri gösterileri yasakladı. Yasağa rağmen toplanan 200 bin işçiye ateş açarak, otuz üç işçiyi katlettiler. KPD’nin (Alman Komünist Partisi) gazetesi yasaklandı. Prusya’nın sosyal demokrat İçişleri Bakanı, 3 Mayıs’ta KPD’nin antifaşist örgütü Kızıl Cephe’yi yasakladı.

Sosyal Demokrat gazete Vorwärts (İleri) 3 Aralık 1931’de, şunları yazabildi: “Demokrasiye saygı gösteriyormuş gibi görünen Nasyonal Sosyalistlerin başa gelince yine demokrasiye riayet edeceğinden emin olsak, hükümete dahil olmalarına bugünden izin verirdik.”

Sosyal Demokrat sendika lideri Leipart ise daha ileri giderek şunları söylüyordu: “Sendikalar … işveren örgütleriyle daimi bir işbirliği yapmaya hazırlar. Devletin bunu kontrol etmesi bazı durumlarda iş birliğinin işleyişini kolaylaştırabilir.”

Sosyal demokrat milletvekilleri 17 Mayıs 1933’te, Versay Anlaşması’nın revize edip, Almanya’nın yayılmacı saldırgan politikalarının önündeki tüm engelleri kaldıran Hitler’in Reichstag’daki “barışçıl devrimi” lehine de oy kullandılar. Bu teslimiyet onları faşizmin gazabından kurtarmaya yetmedi. 22 Haziran 1933’te sosyal demokratların tüm siyasi etkinliği yasaklandı. “Sosyalist” devlet görevlileri ve sendikacıların önemli bir bölümü Nazilere katıldılar.

Kapitalist tekeller Hitler’i finanse ediyorlar

Kapitalist tekeller emek cephesinde sosyal demokratların ihanetiyle elde ettikleri başarılarını, Hitleri iktidara yerleştirerek taçlandırmanın hesaplarını yapıyorlardı. 20 Şubat 1933 günü GESTAPO’nun kurucusu Herman Göring’in ev sahipliğinde, 5 Mart 1933’te yapılacak olan seçimler için yapılan toplantıya Krupp, IG Farben, Opel, Siemens, Allianz, Telefunken, Osram ve AEG gibi dev kapitalist tekellerin üst düzey yöneticileri katıldılar. Hitler’e 2 milyon 71 bin mark maddi destekte bulundular.

Sosyal demokratların özellikle sağ kanadının ihanetiyle yolu açılan ve kapitalist tekellerin çok yönlü desteğiyle iktidara getirilen Hitler faşizmi, kapitalist tekellerin diktatörü olarak, kapitalist tekeller için üzerine düşenleri kusursuzca yerine getirdi.

Sermayenin altın çağı, emek cephesi ve insanlığın karanlık yılları

Hitler faşizminin hüküm sürdüğü yıllar komünistler, işçiler, anti-faşistler, Yahudiler, Romanlar vb. için tarihe toplama kamplarıyla birlikte lanetle anılan yıllar olarak geçerken, Alman tekelleri içinse altın çağ olmuştur.

Bu dönemde Almanya’da 12 milyon civarında işçi zorla, hiçbir ücret ödenmeden, ölümüne çalıştırıldılar. 10 milyon işçinin 6,5 milyonu Almanya’daki fabrikalarda, 2,2 milyonu savaş tutsağı olarak ve 1,3 milyon sivil de Almanya sınırı dışındaki işçi kamplarında çalıştırıldılar.

Krupp, IG Farben, Thyssen, Opel, Siemens, Allianz, Telefunken, Osram, AEG, VW gibi kapitalist tekeller Hitler faşizminin kanatları büyüdüler. Demir-çelik tekeli olan Krupp fabrikalarında 23 bini savaş tutsağı olmak üzere 100 bin köle işçi çalıştırıldı. İşçilerin çalışma ve yaşam koşulları o kadar kötüydü ki, yalnızca yüzde 26’sı hayatta kalabildi. Ağır koşullarda çalıştırma sonucunda ölen 10 milyondan fazla işçi   savaştaki sivil kayıplar hanesine yazılarak, kapitalist tekellerin suçları kapatıldı.

Alman kapitalist tekellerinin başlattığı savaşta Almanya, İtalya ve Japonya’dan 8 milyonu asker, 4 milyonu sivil olmak üzere toplam 12 milyon insani; ezici çoğunluğu Sovyetler Birliği yurttaşı olmak üzere ABD, İngiltere ve diğer ülkelerden 16 milyon asker, 45 milyon sivil olmak üzere toplam 61 milyon insan yaşamını yitirdi. Yahudi soykırımında ise 6 milyondan fazla insan katledildi.

Durum buyken, toplama kamplarının kurtarılmasının yıldönümlerinde kapitalist tekellerin sözcülerinin, hükümetlerden burjuva medyaya, BM’den AB’ye kadar uzanan kurum sözcülerinin tarihsel gerçekleri altüst ederek çarpıtmaya yeltenmeleri elbette nedensiz değildir. Onlar, faşizmin, krizi savaş yoluyla aşmanın ve devrim tehlikesini savuşturmanın zorunlu bir aracı olduğu gerçeğini gizlemeye çalışıyorlar. Bunun için tarihsel gerçekleri altüst ediyor, olguları çarpıtıyorlar. Der Spiegel’in yaptığı da bunun bir parçası.

Der Spiegel’in Twitter hesabında Auschwitz’le ilgili gerçeği tersyüz etmesi basit bir “redaksiyon hatası” olarak görülemez. Bu “hata”nın arkasında geleceğe yönelik kirli hesaplar vardır. Almanya’nın en “ciddi” yayını olarak tanınan Der Spiegel’in bu “hata”sıyla bir ön vuruş gerçekleştirilmiş, tepkiler ölçülmüş oldu.

Almanya Cumhurbaşkanı sosyal demokrat Steinmeier’in, kamptaki anı defterine, “Auschwitz dehşet ve Almanların suçunun olduğu bir yerdir. Başka insanları aşağılayan, işkenceden geçiren ve öldürenler Almanlar’dı. Biz neler olduğunu biliyoruz ve biz bunun tekrar olabileceğini de biliyoruz” diye yazması boşuna değildir. Sınıfsal ayrım yapmadan bütün Almanları faşist cinayet ve katliamların sorumlusu göstererek, gerçek suçluları gizlemeyi tercih etmiştir.

Der Spiegel dergisinin çarpıtması karşısında bir okurun şu tepkisi oldukça yerindedir: “Ana akım Alman medyası istemsiz şekilde gösterdi ki, daha az değil, bilakis çok daha fazla tarih dersi almaya ihtiyacımız var.”

Evet, bugün “sınıf tarihi dersi”ne çok daha fazla ihtiyaç var!

“…
Diyorlar ki, harbi Hitler çıkardı.
Peki, Hitler’i kim çıkarmış?
Alaman bankaları ve tröstleri kendilerini tehlikede görmeseydiler
ve desteklenmeseydiler komünistlere karşı kavgalarında
İngiliz, Fıransız, Amerikan
ortakları tarafından
ve hep beraber
Nazileri tutup yükseltmeseydiler,
ve Alaman orta sınıfları geçenki harbin sonunda darmadağın olmasaydı
ve bir çift çizmeye
bir kangal sucuğa satılmaya hazır,
ümitsiz, aç, perişan
yığınlarla serseri dolaşmasaydı kaldırımlarda
ve ihanet etmeseydi sosyal-demokratlar
Hitler, bugünkü Hitler olabilir miydi?”

N. Hikmet