İran İşçi-Komünist Partisi Merkez Komitesi ve Politbüro üyesi Mina Ahadi’yle İran’daki gelişmeler üzerine konuştuk...
- 2009’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra İran “Yeşil Dalga” adı altında kitlesel gösterilerle sarsıldı. Yüzlerce gösterici katledildi, aktivistler uzun hapis cezalarına çarptırıldı. Ayrıca, 2017 ve 2019 yılları arasında İran’da gösteriler yaşandı. 22 yaşındaki Kürt Mahsa Amini’nin 13 Eylül’de öldürülmesiyle birlikte isee tekrar yüzbinler yeniden sokaklara döküldü. Bugünkü protesto eylemlerinden farkı nelerdir?
- İranlı halkların İslam rejimiyle sürekli sorunları vardı. Faşist bir rejimden bahsediyoruz. Her şey yasaklı. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk gibi can alıcı sorunlar. Bir süre insanlar, islam rejiminin reforme edilebileceğini düşündüler. İslam rejiminin iki kanadı varmış gibi lanse edildi. Bilhassa AB hükümetleri tarafından. Örneğin, Hatemi, Hamaney’den daha ılımlı, yani daha reform yanlısıdır denildi.
İslam rejiminin reforme edilemeyeceğini zaman içinde halk anladı. Biz parti olarak ilk günden beri bu iluzyona karşıydık. Bir faşist rejimin iki kanadı olamaz.
Korona salgınıyla beraber rejimin gerçek yüzü daha net göründü. Yaklaşık üç sene evvel bu sokaklara da yansıdı. İnsanlar, “hepsi bir!” diye haykırmaya başladılar. İran rejimi korona sürecinde insanlık dışı bir politika izledi. ‘Aşı’nın gerekli olmadığı ve ‘yabancı aşıların’ iyi olmadığı propagandası yapıldı. İktidarda olan herkes ama kendisine o yabancı aşıdan vurdurdu. Diğer taraftan ise insanlar göz göre göre ölüme terkedildi.
Bunun yanı sıra şunu da çok iyi gördü insanlar: Normal bir vatandaş çaresizliğinde bir hırsızlık yaptığında, ‘elinin kesilmesi’ ile cezalandırılırken, milyonca paraların rejim yanlılar tarafından buharlaştırıldığına tanık oldular. Son araştırmalara göre, İranlıların %45’i ülkeyi terk etmek istiyor.
İnsanların özgürlüğünün ve gelecek umutlarının olmadığı tam bu dönemde 22 yaşındaki Mahsa’yı katletti bu rejim. Biz zaten diyorduk; bu süreçte İran halkı en küçük olayda bile sokaklara çıkacak.
Bugünkü yaşanan protestolarda ilk önem taşıyan olay, Mahsa’nın kadın olması. Dolayısıyla hafızalardaki başörtü mevzusu... diğer önemli olan ise, Mahsa’nın Kürdistanlı olması. Lakin, ‘Ahlak Polisi’ Mahsa’nın Kürt olduğunu bilmiyordu.
Bu biriken öfke sokaklara döktü insanları.
- Kadınların bu eylemdeki rolünü biraz daha açabilir misiniz?
- Evet, bu eylemde kadınlar yadsınamaz bir rol üstlendiler. Şu gerçeği görmemiz gerek; işçi-emekçilerin veya öğretmenlerin grevlerinde kadınlar sürekli en ön saflarda yerini aldılar. Çok cesaretli rol üstlendiler ve üstlenmeye de devam ediyorlar. Bugün yaşanan olayları ‘Kadınların Devrimi’ olarak adlandırmak mümkün. Benim kuşağım Şah Pahlevi döneminde monarşiye karşı sokaklara çıktık. Daha sonra İslamistler iktidara geldi. Ayetullah Humeyni’nin ilk icraatı ‘kadınlara karşı’ çağrısıydı. Toplumun en zayıf halkası olarak görünüyordu kadınlar. O dönemde ben 20’li yaşlardaydım. Humeyni, ‘Ya başınızı örteceksiniz ya da kırbaçlanacaksınız’ dedi. 100 binler olarak kadınlar sokaklara döküldü. İslam rejiminin ilk gününden beri hedefi kadınlardı. Başörtüsü, siyasi İslam’ın ve baskının bir simgesiydi.
- Eylemlerin toplumsal tabanını ya da sınıfsal karekterini nasıl tanımlıyorsunuz? Daha çok kent orta sınıfları ve küçük burjuva kesimlerin öncülüğü ve yoğun katılımı gözleniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- İran’da herkes her şeyini kaybetti diyebiliriz. Tabii ki toplumsal sınıflar arasında farklılıklar var. Bir elit tabaka var -katiller veya bu rejimden nemalananlardan oluşuyor. Orta sınıf da çok şey kaybetti. Ama artık özgürlük söz konusu. Sanatçılar, gazeteciler, hekimler vs. Her kesimin İslam rejimiyle sorunu var. İşçi sınıfı, yani emeğinden başka bir şeyi olmayanlar ve genç kuşak şu an sokakta.
- Devrimci akımların ya da komünist partilerin tuttuğu bir yer, ya da kimi yerlerde öncülüğü sözkonusu mudur?
- İran’da sürekli İslam rejime karşı direniş vardı. İşçi sınıfı halen mücadele ediyor. Şu an elimizde uzun bir liste var; öncü işçilerden oluşan bir liste. Ve bunlar ya solcu ya da komünistlerden oluşuyor. Bunların aralarında, daha evvel cezaevlerinde yatmış işçiler de var. Görüştüğümüz öğretmenler, ücretsiz eğitim, sağlık personeli ise, ücretsiz sağlık hizmeti talep ediyor. Bunların hepsi komünistlerin talebi.
Bir şey daha bu bağlamda açıklamak istiyorum:
Protesto eylemlerinin başlamasıyla, monarşistler, yani Pehlevi’ciler yoğun bir propagandaya başladılar. ‘Eskide her şey daha iyiydi - tekrar Pehlevi dinastisini istiyoruz’ diye. Propaganda aygıtları çok güçlü. ‘Komünist olan Putin yanlısıdır, Komünistler Mao’cudur’ gibi anti-komünist propagandalar. Almanya ile kıyaslarsak, komünist düşünce İran’da seviliyor ve oldukça popüler. Almanya’da komünizme karşı bir alerji var.
- Molla rejimi polisiye gücüne takviye olarak taraftarlarını da sokağa dökmeye başladı. Bunun ne tür sonuçları olacaktır?
- Milyonlar sokağa döküldüğünde zaten rejim kendi güçlerini sokağa dökerek eylemcileri ‘dış mihraklar’ diye adlandırdı. Eylemlerin daha da kızışacağını izleyebiliyoruz. Rejim artık sonuna gelmiştir. Biz yurtdışı örgütü olarak ‘genel grev’ çağrısında bulunuyoruz. Değişik kentlerde üniversiteliler ve öğretmenler grevler başlattı. İşçi ve emekçilerin de arasında genel grev ciddi bir şekilde tartışılıyor. Meslek örgütleri ve sendikalarının da gündem maddesini teşkil ediyor. Hem de oldukça alevli bir şekilde tartışmalar sürüyor. Zira, bu eylemler sokakla sınırlı kalırsa, insanlar bir süre sonra yorulacaktır.
- İran’da göstericilere yönelik acımasız saldırılara paralel olarak İran ordusu günlerdir Irak’ın kuzeyindeki Kürt kasabalarına da ağır silahlarla saldırıyor. İran’daki protesto hareketiyle bağlantılı olarak Kürt’lere yönelik saldırıları nasıl anlamalıyız?
- Ben 10 yıl Kürdistan’da partizandım. Kürdistan bölgesini çok iyi tanıyorum. Kürdistan, ilk günden beri İslam rejimine karşıydı. Çok bedel ödedi Kürtler. Bugünkü olaylar çok enteresan. ‘Jin-Jiyan-Azadi!’ sloganları Tahran sokaklarında yankılanıyor artık. ‘Kürdistan’dan Tahran’a’ kadar eziliyoruz’ diye slogan atıyor eylemciler. Irak-Kürdistan’ında örgütlerle bugün telefonlaştım. Rejim güç gösterisi yapmak istiyor. İrak Kürdistan’ı bombalamayla göstericilere gözdağı vermek istiyorlar. ‘Bakın, bu kadar yapabilirim’ mesajı veriyorlar. Lakin, eylemcileri bölemez bunlar artık. Zira, herkes bu rejimin ne kadar gaddar olduğunu apacık görüyor.
- Batılı ülkelerin İran’a ilişkin bugünlerdeki açıklamalarını yorumlar mısınız?
- Kattiyen samimi bulmuyoruz. İslam rejimini 43 senedir tanıyoruz ve batılı ülkelerin, ilk başta Almanya olmak üzere, bu rejimle çok yakın ilişkilerini biliyoruz. İran’da ne zaman yeni cumhurbaşkanı seçildiğinde -ister Hatami isterse Ruhani olsun- Alman hükümeti alelacele bir ekonomi heyeti İran’a yolluyor. Kirli bir siyaset bu.
Daha dün Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, İran’daki eylemlerle ilgili olarak ‘Feminist dış politika’ yaptığını söyledi. Kendisine hemen bir mektup yazdık ve İran’da yaşanan olayların sadece kadınlara indirgemesini kınadık. İran’ın bütün dış temsilciliklerini kapatılmasını ve her türlü diplomatik ilişkilerin son bulmasını talep ettik.
- Son olarak okurlarımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
- İran’da yaşanan olayların Türkiye genelinde böyle bir yankı bulması bizleri çok sevindirdi. İran’daki kadınların başlattığı eylemler çoğu şeyi değiştirebilir. Gerek Suudi Arabistan, Sudan veya Türkiye gibi başka ülkelere de ilham kaynağı olabilir. Artık siz de sokaklara çıkın çağrısı barındırıyor İran’daki eylemler.
Kızıl Bayrak / Almanya