Dünyanın yeniden paylaşılması üzerinden gelişen emperyalist rekabet ve çatışmalar, yerküreyi hızla bir nükleer silah cephaneliğine dönüştürüyor. ABD emperyalizminin başını çektiği “tek kutuplu talan sistemi” zayıflarken, Çin başta olmak üzere yükselen güçlerin etkisi ise her alanda artıyor. Bu süreci durdurma histerisiyle hareket eden ABD ile suç ortakları militarizm ve silahlanmaya devasa bütçeler harcıyor, yüz binlerce insanın yaşamına mal olan, ülkelerin yakılıp-yıkıldığı emperyalist savaşlar çıkartıyorlar. Kapitalist-emperyalist sistemin başını tutan bir avuç ülke nükleer silah üretimini arttırarak milyarlarca insanın geleceğini tehdit ediyorlar.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından yapılan açıklamada, modernizasyon ve genişleme planları kapsamında, operasyonel nükleer silahların sayısında büyük artış gözlendiğine dikkat çekildi. SIPRI, bu gelişmeyi “Silahlanma, Silahsızlanma ve Uluslararası Güvenlik” konusundaki 2023 Yıllığını, “Jeopolitik ilişkiler bozulurken devletler nükleer cephaneye yatırım yapıyor" başlıklı basın açıklamasıyla duyurdu. Enstitünün Direktörü Dan Smith, “İnsanlık tarihinin en tehlikeli dönemlerinden birine sürükleniyoruz” diyerek nükleer silahlanmadaki artışın yarattığı tehlikeyi çok açık bir biçime ifade etmektedir.
Kurum tarafından yapılan açıklamaya göre, bugün dünyada 12 bin 512 nükleer savaş başlığı mevcut ve geçen yıl bu stoklara eklenen başlıkların çoğu Çin’e aitti. SIPRI, nükleer silah sahibi olan 9 ülkenin elinde bugün 9576’sı potansiyel kullanıma hazır askeri stoklarda olmak üzere toplam 12 bin 512 nükleer savaş başlığı olduğunu tahmin ediyor. Bir yıl öncesine göre bu stoka eklenen 86 başlığın 60’ı Çin’e, geri kalanları da Rusya (12), Pakistan (5), Kuzey Kore (5) ve Hindistan'a (4) ait. Ancak SIPRI, Ukrayna Savaşı’nın ardından Rusya, ABD ve İngiltere gibi bazı ülkelerin “şeffaflık düzeyini düşürmesi” nedeniyle tablonun tamamını değerlendirmenin zor olduğunu belirtiyor. Stoklara nükleer başlıklı silahlar ekleyen ülkeler arasında ABD’nin olmaması listenin eksik olduğuna işaret ediyor. Zira ABD’nin ara vermeden nükleer başlıklı silahlar üretmeye devam ettiğine dair birçok haber basına yansıyor.
Dünyanın üçüncü büyük nükleer gücü olan Çin’in, Ocak 2022’de 350 olan savaş başlığı sayısını Ocak 2023’te 410’a çıkardığı tahmin ediliyor. Ayrıca, Çin’in 2030'ların başında en az ABD ya da Rusya kadar kıtalararası balistik füzeye (ICBM) sahip olabileceği belirtiliyor. Çin’in ardından dördüncü sırada yer alan Fransa (290 başlık), beşinci sırada İngiltere (225 başlık) İngiltere’nin operasyonel cephaneliğinin, iki yıl önce sınırını 225’ten 260 savaş başlığına çıkardığını duyurdu ve bu sayının daha da arttırılması bekleniyor. İngiltere hükûmeti, küresel gerilimin arttığı bir ortamda nükleer silah miktarlarını, konuşlandırılmış savaş başlıklarını ya da füzelerini artık kamuoyuna açıklamayacağını kaydetti. NATO üyesi emperyalist devletlerin Ukrayna ordusunu silahlandırması ise Rusya’nın nükleer tehdit söylemlerinin artmasına neden oluyor. Bu arada hiçbir denetime tabi tutulmayan Siyonist İsrail rejiminin de elinde 200’den fazla nükleer başlıklı silah olduğu tahmin ediliyor.
Silahlanma eğilimi hızla devam ediyor!
Yüzde 90’ı ABD ve Rusya’nın elinde bulunan nükleer silahlara sahip ülkeleri SIPRI şöyle sıralıyor: ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, İsrail. Bu ülkelerin operasyonel nükleer silahlarının sayısının arttığına dikkat çeken enstitü, uzun vadeli modernizasyon ve geliştirme programlarına hız verildiğini tespit ediyor. Raporda, nükleer silahların sayısındaki artışın 2023 Ocak ayında 350’den 410’a yükseldiğine dikkat çekilirken, silahlanma eğiliminin devam ettiği belirtiliyor.
Cenevre’de bulunan Nükleer Silahları Ortadan Kaldırmaya Yönelik Uluslararası Kampanya (ICAN) kuruluşu tarafından yayınlanan ayrı bir rapora göre ise, nükleer silahı bulunan dokuz ülke geçen yıl cephaneliklerini modernize etmek ve genişletmek için toplam 82,9 milyar dolar harcama yaptı. ICAN’ın raporunda, 43,7 milyar dolar ile ABD'nin geçen yıl nükleer silahlanmaya en çok kaynak ayıran ülke olduğu vurgulandı. Bu tutar, diğer sekiz nükleer silah sahibi ülkenin harcamalarının toplamından da fazladır. ABD’den sonra ikinci sırada bulunan Çin 11,7 milyar dolar, üçüncü sıradaki Rusya ise 9,6 milyar dolar harcama yapmış.
Kapitalizm insanın, doğanın düşmanı olan bir barbarlık sistemidir!
Bütün gelişmeler ve kurumlar tarafından ortaya konulan belgeler, yapısal olarak belli aralıklarla yeniden paylaşım krizleri yaratan kapitalizmin, kaçınılmaz olarak silahlanma ve emperyalist savaşlar üretmeye devam ettiğini de gösteriyor. Dünyanın birçok bölgesinde yıllardır devam eden çatışmalar ve son olarak başını ABD emperyalizminin çektiği savaş örgütü NATO tarafından tetiklenen Ukrayna Savaşı, nükleer silahların kullanılma olasılığını giderek arttırıyor. Bu ise insanlığı bekleyen tehlikenin ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor.
İnsanlığın gözleri önünde cereyan eden emperyalist savaşlar ve çılgınlık boyutuna ulaşan silahlanma ne kadar tehlikeli ise, kapitalizmin “nükleer savaşlara izin vermeyeceği” konusunda yaratılan boş hayaller de bir o kadar tehlikelidir. Burjuva sağ ve sol liberaller tarafından yayılan bu “analizlerin” gerçek yaşamda bir karşılığı olmadığı gibi, kapitalizm gerçeğinin zerre kadar anlaşılmadığını göstermesi bakımından da ibret vericidir.
Kapitalizm insanın, doğanın ve bütün güzelliklerin düşmanı olan bir barbarlık sistemidir. O, üzerinde yükseldiği sömürü ve zulüm düzeni olan üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sisteminin devam etmesi için her türlü kötülüğü yapabilecek, insana ve insani olan her değere yabancılaşmış bir sistemdir. II. emperyalist paylaşım savaşında Japonya’nın iki kentinin nükleer silahlarla yerle bir edilmesi, işgalci ABD ordusunun Vietnam’da tonlarca kimyasal silah kullanması bu sistemin niteliği hakkında fikir veriyor. Yanı sıra halen devam eden emperyalist talan savaşları da kapitalist sisteme dair uydurulan hayallerin ne kadar boş olduğunu gözler önüne seriyor. Artık insanlığın üstesinden gelmesi gereken temel görev; krizler, savaşlar, yıkımlar, kıyımlar sistemi olan ve çoktan miadını doldurmuş bulunan bu barbarlık düzenini devrimlerle yıkarak gerçek ve kalıcı barışı inşa etmektir.