Haziran ayı sonlarında Çin-Hindistan sınırında yaşanan çatışmalarda, 1975 yılından bu yana ilk defa askerler öldü. Dünyanın en kalabalık, aynı zamanda nükleer güç olan iki ülkesi arasında gerilimin tırmanması doğal olarak kaygı yarattı. 3 bin 500 km’yi aşan sınıra sahip iki ülke arasında gerginlikler yeni değil. Ancak yapılan anlaşmalar gereği bu sınırda temas kuran askerler silah taşımıyor. 45 yıl aradan sonra ilk defa (ateşli silahların kullanılmadan) yaşanan çatışmada her iki taraftan onlarca askerin ölmesi, gözlerin bu bölgeye çevrilmesine neden oldu.
ABD’nin Çin’e karşı yürüttüğü ticaret savaşı Pandemi gölgesinde devam ederken yaşanan çatışma, gerilimin tırmanmasında Trump yönetiminin rolüne dikkat çekilmesine neden oldu. Hindistan’ın faşizan eğilimli başbakanı, ABD ile ilişkileri geliştiriyor. Çin’i “baş düşman” ilan eden ABD’nin Hindistan’ı komşusuna karşı kışkırtması şaşırtıcı değil elbet. Yine de Hindistan’ın salt ABD’yi memnun etmek için Çin’le çatışmaya girmeyeceği açık. Hindistan-ABD yakınlaşması gerginliği arttıran bir faktör olsa da, sorunun hem tarihsel hem güncel sebepleri de var.
Tibet sorununda kontrollü gerilim!
İki ülke arasındaki ilişkilerin arka planına bakıldığında, gerilim yarım asrı aşan bir geçmişe dayanıyor. Hindistan bağımsızlığını 1947’de kazandı. Çin Devrimi ise 1949 yılında zafere ulaştı. Hindistan “pasif direniş” eksenli bir mücadele ile bağımsızlığını kazanırken, Çin ise baştan beri komünist partisi önderliğinde gelişen uzun süreli devrimci halk savaşıyla zafere ulaştı.
1949’dan itibaren iki ülke ilişkileri olumlu yönde ilerledi. Ancak “Çinli-Hintli kardeştir” şarkılarının bestelendiği bu dönem uzun sürmedi. Binlerce km’lik sınır bölgesinde her iki tarafın da hak iddia ettiği bölgelerin olması yaşanan gerilimin kaynağı. Her biri diğerini toprağını işgal etmekle itham ediyor ve bu halen aşılabilmiş değil.
Gerilim konularından birini Tibet oluşturuyor. Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) 1950’de Tibet’i ilhak etti. İlhaka karşı 1956’da başlayan gösteriler 1959’da bastırıldı. O zamandan beri Tibet Çin’in bir parçası. Halen Hindistan’da kurulu “Tibet Sürgün Hükümeti”nin Hindistan tarafından desteklemesi, gerilim konularından biri.
İki ülke arasındaki gerilim 1962 yılında doruk noktasına ulaşır. 32 gün süren Çin-Hindistan çatışması yaşanır. Çatışmadan galip çıkan Çin, Hindistan topraklarına giren askeri güçlerini çeker. Böylece sınır olduğu gibi korunur. Sürtüşmeler 1975 yılına kadar devam etse de, ciddi bir çatışmaya dönüşmez. 1975 yılında yapılan anlaşmadan sonra ise, sınır bölgesinde devriye gezen her iki ülkenin askerleri silahsızlandırılır.
2013’ten sonra sınırdaki gerilim yeniden tırmanmaya başladı. 2017’de çatışmayı tetikleyecek kavgalar yaşansa da sorun bir şekilde çözüldü. Geçtiğimiz Mayıs ayında yeniden sıklaşan sınır kavgaları, onlarca askerin öldüğü son çatışma ile doruğa çıktı. Buna karşın taraflar ateşli silah kullanmadılar. Toplam sürece bakıldığında, gerilimin bir türlü aşılamadığı ancak kontrol altında tutulduğu görülüyor.
Esas gerilim nüfuz alanları çatışmasından kaynaklanıyor
İki dev gücün bugün sınır anlaşmazlıklarından dolayı ciddi bir çatışmaya girmeleri olası değil. Nitekim 1962’den bu yana ciddi bir çatışmaya girmekten kaçındılar. Ancak her iki ülkede azgın kapitalist sömürüye dayalı gerçekleştirilen büyük atılım, Asya-Pasifik’te iki küresel gücün ortaya çıkmasını sağladı. Çin’in gücü her bakımdan çok ilerde olsa da, Hindistan’da azımsanmayacak bir güce ulaşmayı başardı.
Her iki ülke de Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile BRİCS üyesidir. Rusya’nın da dahil olduğu bu iki örgütün bünyesinde ortak hareket etseler de, kapitalist ülkeler olarak nüfuz alanlarını genişletme politikasından dolayı da yer yer karşıya geliyorlar.
2,4 milyon askerden oluşan ordusunu kullanmadan etki alanını genişleten Çin, Hindistan’ın komşularıyla da işbirliğini geliştiriyor. Nepal, Myanmar, Pakistan, Sri Lanka, Filipinler gibi ülkelerle ekonomik-ticari ilişkileri geliştiren Çin’in, bu ülkelerde askeri üsler kurmak istediği iddia ediliyor. Hindistan’ı en çok rahatsız eden gelişmelerden biri, Çin-Pakistan ilişkilerinin son yıllarda hızla geliştirilmesidir. Zira 1947’de İngiltere’den bağımsızlığın kazanılmasından hemen sonrasında, Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmasıyla başlayan Keşmir sorunu halen aşılabilmiş değil. 1947’den bu yana üç defa (1947, 1965, 1999) savaşa neden olan Keşmir sorunundan dolayı Hindistan Pakistan’ı “birinci düşman” kabul ediyor.
ABD politikasını destekleyen ve Hindu ırkçılığını temsil eden güçler, “Çin bizi kuşatıyor” propagandasını son dönemde yaygınlaştırdılar. Çin mallarının Hindistan’a girişinin yasaklanmasını talep eden ırkçı-sağ, ABD ile işbirliğinin daha da geliştirilmesini istiyor. Hindu-ırkçılığını kışkırtan politikalar izleyen Narendra Modi hükümeti de, temsil ettiği sınıfın çıkarlarına uygun olduğu düşüncesiyle ABD politikalarına yedeklenmeye eğilimli. Bu eğilimin Çin ile gerilimi daha da tırmandırma ihtimali yüksek.
ABD kışkırtıyor
Çin’i “baş düşman” ilan eden ABD, başka güçleri de ekileyerek ya da baskı yaparak, Çin’e karşı bir “haçlı seferi” ilan etme arayışında. Göründüğü kadarıyla Hindistan yönetimi, Asya-Pasifik’te ABD için “en kullanışlı” aktör olmaya aday. Aşırı sağcı-faşizan Narendra Modi yönetimi ABD ile işbirliğini hızla geliştiriliyor.
Trump yönetimi, batı kökenli büyük tekellerin Çin’deki işletmelerinin Hindistan’a taşıması için çaba harcıyor. Hindistan burjuvazisi ve hükümeti de bundan medet umuyor. “Hint-Pasifik Bölgesi” tanımını piyasaya süren ABD’nin hedefi, merkezinde Hindistan’ın bulunduğu Çin karşıtı bölgesel bir güç oluşturmak. ABD’nin de katılımıyla Hindistan-Japonya-Avustralya üçlüsünü bir araya getirecek bir tür “Çin karşıtı cephe” kurma çabası da devam ediyor.
Ancak ABD’nin bu hedefine ulaşması kolay değil. Özellikle Japonya ile Hindistan, Çin’in gelişmesinden korksalar da, bu ülkeyle önemli ekonomik-ticari-mali ilişkilere sahipler. Japonya ile Avustralya’nın Çin’le çatışma için hevesli olmadıkları kesin. Çin’le gerilimi tehlikeli bir noktaya taşıyacak bir maceraya atılmak Hint egemenlerinin de çıkarına değil. Buna rağmen ABD’nin uğursuz elinin Asya-Pasifik bölgesini karıştırmaya devam edeceği, bunun bölgenin-dünyanın geleceği açsından risk oluşturduğu açık.
Rusya arabulucu
ŞİÖ ile BRİCS’te Çin-Hindistan ikilisinin ortağı olan Rusya, gerilimin tırmandırılmasını engellemek için çaba harcıyor. Nitekim Putin yönetimi, pandemiden dolayı Moskova’da gecikmeli yapılan Zafer Günü kutlamalarına Çin ve Hindistan dışişleri bakanlarını davet etti. İki ülkenin bakanı Rus mevkidaşları Sergey Lavrov ile aynı platformda yer aldılar.
İki büyük güç arasındaki sorunların çatışma olmadan çözülmesi, en azından kontrol altında tutulması Rusya için büyük bir önem taşıyor. Bu hem ŞİÖ ile BRİCS’in geleceği açısından hem de Hindistan’ın ABD’ye daha çok angaje olmaması açısından böyledir. Nitekim Rusya tüm diplomatik yeteneklerini bu uğurda sefer ediyor. Öte yandan Rusya için Çin-Hindistan ikilisiyle kurduğu ittifakların devamı, ABD tacizlerine karşı koymak açısından da ekonomik ambargonun yaratacağı mali kayıpları azaltmak açısından da önemli.
Anlaşma sağlandı, gerilim sürüyor
Çatışmalar gerilimi tırmandırsa da iki ülke arasındaki diyalog sürüyor. İki taraf da sorunların barışçı yöntemlerle çözülmesinden yana olduğunu ilan etti ve anlaşmanın sağlandığı açıklandı. Verili koşullarda çatışmaların tırmanmasını tercih etmedikleri açık.
Bununla birlikte gerilim sürüyor. 4 Temmuz Cumartesi günü çatışmanın yaşandığı Ladakh bölgesini ziyaret eden Hindistan Başbakanı Modi, sınır bölgesindeki askerlerle çektirdiği fotoğrafı sosyal medyada yayınlayarak, Çin’in sinir uçlarına dokundu. Modi’nin ziyaretini provokatif bir tutum olarak değerlendiren Çin sert tepki gösterdi.
Bu arada Hindistan, Çin şirketlerine kısıtlamalar getirerek bir karşı hamle daha yaptı. Haziran sonunda TikTok, CamScanner, Share it, Wechat, UC tarayıcı, Xender ve Clean-master’in de aralarında bulunduğu Çinli teknoloji şirketlerine ait 59 mobil uygulamayı “Hindistan'ın egemenliği, bütünlüğü, savunması, güvenliği ve kamu düzenine karşı zararlı faaliyetlerde bulunduğu” iddiasıyla yasakladı.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Hindistan’ın Çinli şirketlere ve Çin mallarına yönelik kısıtlamasına ilişkin açıklamalarda bulundu. Yeni Delhi yönetimi ile orta yolda buluşabilmeyi umduklarını, iki ülke arasındaki ilişkilerin genel anlamda korunması gerektiğini belirten dışişleri sözcüsü, “Hint tarafı, Çin’e yönelik yanlış bir stratejik hesaplama yapmamalı” uyarısında bulundu. Açıklamada, “Son zamanlarda bazı Hint siyasetçiler, sürekli Çin-Hindistan ilişkilerine zarar veren sorumsuzca açıklamalarda bulunuyor… Çin gerekli önlemleri alacak ve Çinli şirketlerin yasal hak ve çıkarlarını koruyacak." ifadeleri de yer aldı.
Sınır çatışmaları şimdilik kontrol altına alınmış görünüyor. Buna rağmen önümüzdeki süreçte gerilimi tırmandıracak yeni hamlelerin yapılması sürpriz olmayacaktır.