Brezilya’da organize suç örgütlerinin hükümdarlığı

İşçi ve emekçiler, mafyalaşan ve bütün aygıtlarıyla çürüyüp kokuşan bu düzenden kendilerine bir gelecek olamayacağını her geçen gün daha iyi görüyorlar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 04 Mayıs 2021
  • 13:16

Birçok siyaset bilimcisi ve sosyoloğun “Doğu Bloku’nun varlığı, kapitalist dünyayı sosyal devlet olma içgüdüsü ile hareket etmeye zorluyordu” şeklindeki tespitlerinin mahiyeti bugünlerde daha iyi anlaşılıyor. Reel sosyalizmin çöküşü, Doğu Bloku’nun dağılması, emperyalist dünyanın zincirlerinden kurtulmasının önünü açtı. Emperyalist burjuvazi Doğu Bloku karşısında yüklendiği sosyoekonomik ve sosyopolitik kamburlardan da kurtuldu.

İlk elden, işçi ve emekçilerin uzun mücadeleler sonucu, bedeller ödeyerek elde ettiği sosyal haklara saldırılar başladı. Ücretler düşürüldü. İşçi ve emekçiler, “Yine de iyi ki bir işim var” deme aşamasına getirildi. İşsizler ordusu artarken, çalışanlar fazla mesai ve düşük ücretlere “razı” edildiler. “Sosyal devletler” a-sosyal olma yolunda hızla ilerleyerek özlerine döndüler. “Demokrasinin vitrinleri”nde, hak, hukuk, adalet burjuvazinin işine gelince hatırlandı, hatırlatıldı.

Burjuva demokrasisinin vitrinlerinde bunlar yaşanırken, Brezilya, Türkiye ve benzeri bir dizi ülkede, devlet aygıtının organize suç örgütleriyle el ele, iç içe görünmeme kamburundan kurtulduğuna da tanık oluyoruz.

Brezilya’nın çeşitli kentlerinde suç örgütlerinin nüfuz alanları giderek büyüyor. Kentlerin bazı semtlerinde bu suç örgütlerinin kontrolünün dışında bir yaşam tasavvur bile edilemiyor. Organize suç çeteleri, semt sakinlerinin desteğini alabilmek için “uyuşturucu çetelerine karşı çıkıyorlar” görümü veriyorlar. Suç çeteleri, siyasetle olan mükemmel bağları sayesinde, şantaj dahil kendilerine yaraşır bir dizi yöntemle nüfuz alanlarını genişletiyorlar. İnsanlar evlerinden atılıp, bölgeden sürgün edilebiliyor. Yerlerine suç örgütü elamanları getiriliyor. Ulaşıma da el atan çeteler, yerel ulaşım şirketlerini sindirerek işlerini elinden alıyorlar. “Güzellikle” vermeyen çıkarsa, tereddütsüz kurşuna diziyorlar. Semt ve mahalleleri işgal eden çeteler, az çok çalışan herkesi “koruma parası” adı altında haraca bağlıyorlar. Mahalle bakkalları, eczaneler, süpermarketler ve hatta anaokullarından bile “koruma parası” talep ediyorlar. Her eve giren gaz tüpünden ve her televizyon bağlantısından ‘ücret’ alıyor. Yani devlet içinde devlet olmuş çeteler. Ya da devletin kendisi çeteleşmiş.

Acımasız öldürme ve sindirme

İddiaya göre bu çete organizasyonları uyuşturucu ticaretine karşı duruyorlar ve hatta uyuşturucu çeteleriyle mücadele ediyorlar. Ancak bu suç örgütlerinin uyuşturucu çeteleriyle nasıl ortak davrandığı giderek daha fazla fark ediliyor. Rio de Janeiro’da mafya ve diğer suç örgütü çetelerine karşı soruşturma yürüten kadın savcı Simone Sibilio, “Mafya ile söz konusu suç örgütlerinin ortak iş tuttukları her geçen gün daha fazla resmi kayıtlara geçiyor. Muhaliflerini daha acımasızca ve tereddütsüzce öldürüyorlar. Öldürülenler dikkatlerden uzak toplu mezarlara gömüyorlar” diyerek, ‘hükümdarlığın’ boyutuna işaret ediyor.

Mafya ve benzeri suç örgütleri müritlerini, suça bulaşmış ve bu nedenle görevden uzaklaştırılmış asker, polis ve itfaiyecilerden devşiriyorlar öncelikli olarak. Bu eski polis ve asker artıkları, halkın vergileriyle finanse edilmiş askeri eğitimlerini, suç örgütleri içinde semtlerde güç kullanarak ranta dönüştürüyorlar.

Kökleri askeri cuntaya kadar uzanan çete üyeleri

Devlet üniversitesi Universidade Federal Rural do Rio de Janeiro’nun (UFRRJ) bir akademisyeni olan ve yıllardır Rio de Janeiro’daki bu suç örgütlerinin şantaj ve entrikalarını araştıran sosyolog José Claudio Alves, şu saptamayı yapıyor: “Bu çetelerin kökenleri 1960’lara dayanıyor. O zamanlar, askeri diktatörlük sırasında, polis memurları ölüm mangaları olarak devreye sokuldular. İşverenler, yerel girişimciler ve yerel yöneticiler, polis ve askerlere mesai saatlerinin dışında, rakiplerini öldürtmek için onlara para öderlerdi.”

Suç çeteleri gelinen aşamada nüfuz alanlarını şeker kamışı bölgelerine hükmedecek kadar genişletmiş bulunuyorlar. 20 yıl öncesine kadar şehrin batısındaydılar. Gelinen yerde yaklaşık 7 milyon nüfusa ev sahipliği yapan 1.255 kilometrekare alana bakan ve dışardan bakıldığında fark edilmeyen bu çeteler, Rio de Janeiro’nun yarısına hükmeder duruma gelmiş bulunuyorlar.

İdare ve polisle el ele ve iç içe

Gayrimenkul spekülasyonundan elde edilen kazanç suç örgütlerinin en önemli gelir kalemlerinden biri durumundadır. Arsa ve mülk korsanlığı, korsan inşaatlar idare eliyle resmiyete bağlanıyor ve dönen bu büyük sermayeden idare de polis de payına düşeni almaya hak kazanıyor. Sosyolog Alves, “Kaçak yapılaşmadan korkmaları gerekmiyor. Çünkü belediye meclisinin müfettişlerini tanıyorlar ve hatta işin ortağıdırlar. Poliste işin içinde olduğu için cezai bir yaptırımdan da çekinmeleri gerekmiyor” diyor. Bu nedenledir ki Rio’nun göbeğindeki parklarda, koruma altındaki alanlarında yeni sokaklar ve evler inşa etmeleri şaşırtıcı gelmiyor.

Malzemeden çalmanın da işin doğasında olduğu kaçak yapılar, birkaç yıl içinde çöküyor ve oturanların canına mal oluyor. Yıkılan yapıların yerine yenisi inşa edilerek, suç örgütlerine ikinci bir “ekmek kapısı” açılıyor.

Araştırmacı Gabriel Ferrando, çetelerin stratejisini, “Önce gazetecilere, araştırmacılara, polis memurlarına, onlarla iş tutmayan yerel yöneticilere rüşvet teklif ediyorlar. Bu işe yaramazsa tehdit ediyorlar. Eğer bu da işe yaramazsa, itibarınızla oynuyorlar. Olmadı, öldürüyorlar” şeklinde tarif ediyor ve “Rio belediyesinin sağcı meclis üyeleri, çetelerin siyasetteki kolu olarak görülüyor. Bunların çoğunun eski asker ve polis olmaları da tesadüf değil” diyor.

Suç çeteleri gelinen yerde suç kartellerine evrilmiş bulunuyorlar. Suç kartellerinin önünde boyun eğmeyen kamu yöneticileri, siyasetçi ve hukukçular da hayatlarından endişe ediyorlar.

Rio’nun varoşlarında yıllarca bu suç çetelerine karşı mücadele eden ve 2018’de şoförü ile birlikte sokak ortasında vurularak öldürülen solcu Milletvekili Marielle Franco ne ilk ve ne de son örnektir maalesef. Marielle Franco ve şoförünü öldürmekle suçlanan zanlılardan biri hala “yargılanıyor”, esas zanlı ve suç örgütü lideri Nóbrega aranıyordu. Marielle Franco Brezilya’da kadınların ve siyahların mücadelesinde öne çıkan bir sembol olarak biliniyor ve tanınıyordu. Hem kadın mücadelesinin ve hem de siyahların mücadelesinin sembolü olması, onun hedef alınmasının bilinçli bir tercih olduğunu gösteriyor.

Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, başkan seçilmeden ve hala parlamento üyesi olduğu dönemde bu çete “Reis”ine alenen övgüler dizmişti. Rio de Janeiro Senatörü olan oğul Flavio Bolsonaro ise, cinayetten çok önce Rio kentinde Nóbrega’yı en yüksek şeref madalyası ile ödüllendirmişti. Oğul Bolsonaro hakkında “suç örgütü kurmak ve yönetmek” nedeniyle hala süren bir dava bulunuyor. Bu nedenledir ki, Marielle Franco’nun katil zanlısı olarak aranan suç örgütü elebaşı Adriano da Nóbrega’nın, 9 Şubat 2020’de Bahia eyaletinde bir polis operasyonu sırasında ölü olarak ele geçirilmesi, haklı olarak “Konuşmasın diye susturuldu” şeklinde değerlendirilmişti.

Çete reisi Adriano da Nóbrega’nın susturulması, baba ve oğul Bolsonaro’ları “zan altında” bırakacak delilden kurtarmışa benziyor. Devlet Başkanı faşist Jair Bolsonaro, 2020’nin başlarında çetelerle herhangi bir bağlantısının olduğunu reddetmişti.

Sosyolog José Claudio Alves için bu pek inandırıcı değil. “Eski milletvekili, yeni Başkan Bolsonaro, Nóbrega’nın organize suç örgütüyle bağlantılarını olduğunu çok iyi biliyordu. Suç örgütü liderini şüpheye yer bırakmadan alenen övmek suçtur” diyerek, baba ve oğul Bolsonaro’ların suçluluğuna işaret ediyor.

2020 başlarında, pandeminin Brezilya’yı kasıp kavurduğu dönemde önlem almak yerine dalga geçen faşist Devlet Başkanı Bolsonaro’nun yerine organize suç örgütleri sokağa çıkma yasağı ilan ederek, pandemiye karşı “önlem” almışlardı.  

Gelinen yerde Brezilya’da organize suç örgütleri devletleşmiş, devlet de mafyalaşmış bulunuyor.

Ve bu bize çok tanıdık geliyor

Çok gerilere gitmeye gerek yok. Sedat Peker ve Alaattin Çakıcı gibi organize suç çetesi mensuplarının “racon kesip adalet dağıtarak” devletleştiğine tanık olduk. Çakıcı, faşist MHP Başkanı Devlet Bahçeli’ye yazdığı bir mektubunda, “Senin için Batı’nın ajanı diyorlardı, inanmıyordum. Senin kalbinde Türk Cumhuriyetleri için sevgi olduğuna inanmıyorum. Yüreğin yiyorsa, beni öldürt” diye meydan okuyordu. Çok geçmeden “anlaşma” sağlandı ve faşistin faşiste hitap şekli değişti. “Batı ajanı”nın yerini “Erdemli son Türkmen beyi” hitabı aldı.

Çakıcı’nın “anlaşmadan” önce Erdoğan’a yazdığı mektuplar da sitem ve tehditlerle doluydu. Sonrasında, “Rabbim yar ve yardımcınız olsun. Şu rahmet ayında anaların, babaların, çocukların ve annelerinin kapalı duvarlar arkasında aileleri için hasret ateşiyle yanıp kül olan bu insanları sevindirirseniz, neden ilk turda seçimi kazanamayasınız…” türünden dualar etmeye başladı.

Mafyalaşan devleti arkasına alarak devletleşen Peker ve Çakıcı gibi suç çetesi elebaşları, muhalefete ve muhalif olan herkese “Akıllı olun, haddinizi bilin”, “Oluk oluk kan akar” gibi tehditler yönelterek, ayar verme cüreti sergileyebiliyorlar.

Her türlü hak, hukuk ve adaletin rafa kaldırıldığı, devletle mafyanın birlikte racon kestiği saldırı önekleri sadece Brezilya ve Türkiye’de yaşanmıyor. Saltanatlarını kaybetme korkusu ile saldırganlaşıyor ve mafyalaşıyor devletler. Devletler mafyalaşıyor, mafya devletleşiyor…

İşçi ve emekçiler, mafyalaşan ve bütün aygıtlarıyla çürüyüp kokuşan bu düzenden kendilerine bir gelecek olamayacağını her geçen gün daha iyi görüyorlar. Gelecek için örgütlü mücadeleyi yükseltmek dışında bir çıkışın olmadığı kavrandığında, “İşçiler iktidara, burjuvazi mezara!” şiarları eşliğinde herkes hak ettiği yere ve mevkiye kavuşacak.

Yazarın tüm yazılarına, yukarıda imzasını tıklayarak ya da buradan ulaşabilirsiniz...