Bangladeş’te öğrencilerin etkin bir rol oynadığı kitle eylemleri, haftalar sonra başkent Dakka’da bulunan Başkanlık sarayının işgali noktasına vardı. Baskı ve şiddetle mücadeleyi bastırabileceğini var sayan Başbakan Şeyh Hasina, tam bir kepazelik içinde yuvarlanarak helikopterle Hindistan’a kaçmak zorunda.
Hareket, kamuda istihdamın %30'unun 1971'deki bağımsızlık savaşına katılanların yakınlarına ayrılmasını öngören sistemin kaldırılması talebiyle başlatılmıştı. Bu basit demokratik talebin yükseltilmesine tahammül etmeyen Hasina hükümeti, kaba şiddetle hareketi bastırmaya çalıştı. Ancak sonuç tersi oldu. Kolluk kuvvetlerinin gözü dönmüş saldırganlığı ve işlediği cinayetler hem gençliğin hem emekçilerin öfkesini daha da arttırdı.
Kaba şiddet, internet kesintileri, sıkıyönetim ilanı, sokağa çıkma yasakları sökmeyince, hükümet geri adım atmak zorunda kalmıştı. Ancak gençlerin öldürülmesini protesto eden ve sorumlulardan hesap sorulmasını talep eden eylemlerin başlaması, harekete yeni bir mahiyet kattı. 4 Ağustos Pazar günü başkent Dakka başta olmak üzere ülkenin birçok kentinde yapılan kitlesel gösterilere hem kolluk kuvvetleri hem Hasina partisinin bindirilmiş kıtaları saldırdı. Çıkan çatışmalarda 50’yi aşkın kişinin hayatını kaybettiği bildirildi.
4 Ağustos’ta yaşananlar bardağı taşıran son damla olmuş görünüyor. Zira 5 Ağustos’ta yasakları hiçe sayarak sokaklara inen kitleler, Başkanlık sarayını işgal ederek, tepesine bayraklarını diktiler. Can havliyle sarayı terk eden Şeyh Hasina, kız kardeşiyle birlikte soluğu Hindistan’da aldı.
Sarayı işgal ederek her tarafına dolan göstericiler, “zaferlerini” orada kutladılar. Bu arada bazı resmi konutların da kitleler tarafından işgal edildiği ve lüks eşyaların dışarı çıkarıldığına dair haberler var.
Şeyh Hasina’nın hezimeti ve kaçışı, kitle hareketinin öne çıkan talebinin kabul edilmesi anlamına geliyor. Hükümet karşıtı bir mahiyet kazanan gösteriler, hükümetin fiilen dağılmasıyla görünürde hedefine ulaşmış oldu. Bunu başaran kitlelerin işgal ettikleri sarayda kutlamalar yapması da anlaşılabilir bir durumdur. Zira faturası ağır olsa da mücadele ederek bir kazanım elde ettiler.
Sorun şu ki, Başbakan kaçınca Genelkurmay Başkanı sahneye çıktı. Kitleleri sakin olmaya çağıran ordu şefi, partilerin katılımıyla geçici bir hükümetin kurulacağını, olay olmazsa sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasaklarına gerek kalmayacağını, öğrenci gençliğin temsilcileriyle görüşüp taleplerini dinleyeceğini de söyledi. Bu girişim sonuç verir ve kitleler durulursa, sermaye sınıfı geçirdiği siyasi sarsıntıyı kısa sürede atlatabilecek. Sancılı günler geçince, en azından belli bir dönem için üniformalı bir atla yola devam edecek. Elbette hem gençlik hem emekçi kitleler bu süreçte özgüven kazanıp mücadele deneyimlerini arttırdılar. Dolayısıyla yeni kurulacak hükümetin en azından bir dönem için bu yeni durumu gözetmek durumunda kalacağını söylemek mümkündür.
Sömürü ve baskının alabildiğine yoğun olduğu Bangladeş gibi ülkelerde sınıf çatışmaları da sert yaşanıyor. Nitekim basit bir demokratik hakkı savunmak için başlatılan hareketin kısa sürede Başkanlık sarayının işgali noktasına varması bunun somut göstergelerinden biri oldu. Öte yandan kitle hareketinin gelişim seyrine bakıldığında ektin rol oynayan devrimci bir siyasal önderliğin olmadığı görülüyor. Bu ise, yazık ki halen kitle hareketlerinin en zayıf halkalarından birini oluşturmaya devam ediyor.