ABD, kriz içinde bir ülke. Korona ile enfekte olan altı milyon insan ve şimdiye kadar 180.000’i aşkın ölüm kayıtlara geçti. Salgının yayılımı ve günlük olarak çok sayıda ölüm engellenemiyor. Sağlık sisteminin çöktüğünden söz ediliyor. Sistem payına tablo oldukça vahim: Salgın süresince 40 milyonu bulan işsiz, yakın gelecekte evsiz kalacağı söylenen yüzbinlerce insan, olağanlaşmış ve sistemli biçim kazanmış polis şiddeti ve cinayetleri, kurumsallaşmış ırkçılık, büyüyen sosyal ve toplumsal sorunlar ve tüm bunların sonucu olarak büyüyen toplumsal hoşnutsuzluk, patlayan kitlesel öfke ve büyüyen değişim talebi...
Bu koşullar altında yapılan her parti kongresinin gündemi, bu sorunlara hangi yanıtların verileceği ve bunların nasıl çözüleceğine ilişkin bir program olur normalde. Fakat Cumhuriyetçi Parti kongresinde dört gün boyunca bu konularda hemen hiç konuşulmadığı gibi, soru bile sorulmadı. Zira söz konusu olan, bir parti kongresinden ziyade bir Trump toplantısı ve gösterisiydi. Trump’ın yeni dönem başkanlığını güvenceleyecek, “Dört yıl daha! Donald Trump için dört yıl daha!” haykırışları eşliğinde bir Trump propagandasının sahnelenmesiydi. Tüm konuşmacıların yanı sıra Trump’lar (Trump ailesi) hemen her gün sahne alarak Trump hakkında övgü dolu konuşmalar yaptılar.
Dört gün süren kongrenin son gününde, başkanlık seçimleri için aday gösterilmesini “minnettarlık ve sınırsız iyimserlikle dolu bir kalp”le resmen kabul eden Trump, Beyaz Saray’dan yaptığı konuşmada, 3 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerinin “ülke tarihindeki en önemli seçim” olduğunu vurguladı. İki parti arasında iki vizyon, iki felsefe ve iki gündem gibi net ayrımlar olduğunu iddia ederek, “Bu seçim, Amerikan rüyasını savunup savunmayacağımızı veya bir sosyalist programın sevgili kaderimizi yıkmasına izin verip vermeyeceğimizi belirleyecek... Bu seçimle, kanuna uyan Amerikan halkını korumak ile vatandaşlarımızı tehdit eden anarşistler, provokatörler ve ayak takımına özgürlük tanımak arasında karar vereceğiz.” dedi.
Koronavürüsü kastederek, “Son aylarda milletimiz ve tüm dünya görünmez bir düşmana çattı. ... Halkımıza hayatlarını kurtaran tedavileri sağlıyoruz” açıklamasını yapan Trump, seçmen kitlesine “Virüsü yeneceğiz, salgını sona erdireceğiz ve krizden her zamankinden daha güçlü çıkacağız...Yıl sonundan önce veya belki daha da erken bir aşı bulmuş olacağız” “müjdesini” verdi. Meksika duvarının yakında hazır olacağını ve çalışmaların beklenenden daha iyi gittiğini duyurdu. Kendisini silah taşıma hakkının savunucusu, kürtaja karşı bir savaşçı olarak sundu. Amerikalıların yakında Mars’a seyahat edeceklerini de iddia eden Trump, rakibi Joe Biden’ı, “Amerikalıları tamamen karanlıkta tutmak istiyor” diye suçladı.
Komünizm düşmanlığı ve kıyamet senaryosu
Kongrede Trump ve diğer konuşmacıların hemen hepsi, Biden ve Demokratları ABD için varoluşsal bir kıyamet tehdidi olarak suçladılar ve Biden üzerinden komünizme olan kinlerini kustular. Toplumda ama öncelikle muhafazakar-sağcı kitle arasında sosyalizm karşıtı histeriyi kışkırtma yarışına girdiler. Sorunlar karşısında kendi “çözümlerini” değil, rakibin ve partisinin ABD toplumu için nasıl bir felaket olduğunu sırayla tekrarladılar.
“Biden, sosyalizm için bir Truva atıdır”, “Biden’ın Amerika’sında güvende değilsin”, “Bir Çin kuklası ve solcu bir ‘radikal’ olarak, Amerikan yaşam tarzını yok edecek ve suçlu çetelerin varoşları yakmasına izin verecek”, “Polisi dağıtmak ve sınırları kaldırmak istiyor”, “Terörist milislerden, ‘İslam Devleti’nden (IŞİD) sorumludur”, “Joe Biden’ın gündemi ‘Çin malı’, benim gündemim ABD’de yapıldı” gibi konuşmaların yanı sıra, Trump’ın seçilmemesi durumunda ABD’nin kaosa, şiddete ve ekonomik gerilemeye, sosyalizme veya komünizme batacağı, ABD’nin işinin biteceği vb. gibi söylemlerle bir yarış vardı kongrede. Kürsüye çıkanlar Biden’ı vatandaşların güvenliği için bir tehdit olarak sundular. 180 bin kişinin ölümüne rağmen Trump’ın salgın krizini başarıyla yönettiğinden söz ettiler ve “sayısız Amerikan hayatını kurtardı” deme yüzsüzlüğü gösterdiler. Trump’ı “Çin Komünist Partisi’nin yağmacı saldırganlığının yüzündeki maskeyi yırttığı”, IŞİD lideri El Bağdadi ve İranlı General Süleymani’nin öldürülmesini sağladığı için övgülere konu ettiler. Polis şiddetine ve cinayetlerine karşı meşru direnişi yükselten emekçileri anarşist güruhlar olarak tanımladılar. Eylemci kitleleri, “Yaşam tarzımızı, yerleşim alanlarımızı, okullarımızı, kiliselerimizi ve değerlerimizi yok etmek isteyen intikamcı kalabalık” diye suçlayarak, histeri körüklediler.
Cumhuriyetçiler, kadın düşmanlığı ve cinsiyetçi görüş ve açıklamalarıyla tanınan Trump’ı “şefkatli bir baba ve kadın haklarının destekçisi” olarak sunmaktan da geri kalmadılar. Bu konuda inandırıcı olabilmek için, özellikle “Trump evreninde” yer alan kadınlara rol verdiler. Önce, karısı Melania kocasının insani niteliklerine güzellemeler yaptı. Sonra kızı Ivanka, babasının kadınlar için ne kadar çok çalıştığını anlattı. Lara da yarışa katılıp, babasının “sıcakkanlı ve şefkatli” olduğunu ileri sürdü. “Bu, ... sol ile sağ arasında bir seçim değil, ... sosyalizme giden haritasız, korkunç bir yola mı gireceğimizi belirleyecek bir seçim” açıklamasıyla, seçmen kitlesine sosyalizm korkusu yaymayı ihmal etmedi. Trump’ın görevini bırakan danışmanı Kellyanne Conway ise, Trump’ın “On yıllardır kadınları iş dünyasında ve hükümette liderlik pozisyonlarına terfi ettirdiğini” ileri sürerek “Bize güveniyor ve bize danışıyor, görüşlerimize saygı duyuyor ve erkeklerle eşit olduğumuzda ısrar ediyor” iddiasında bulunarak, yarışı zirveye taşıdı.
Kongrede konuşanların bir diğer teması da seçim hileleriydi. Posta yoluyla oylamayı sabote etmek için büyük dolandırıcılık iddialarını gündeme getiren kimi konuşmacılar, rakipleri olan demokratların seçim hilesi yapacaklarını, başka türlü seçimi kazanamayacaklarını iddia ettiler. Trump’ın bu seçim kampanyasındaki en büyük yüklerinden biri koronavirüs ve onun tüm ülke-halk için yarattığı muazzam yıkıcı sonuçları olduğu halde bu konuda da şaşırtıcı arsızlıklar sergilemekten ve Trump’ı övmekten utanmadılar. Trump’ın kendisi de yaptığı kapanış konuşmasında, hükümetinin Covid-19 ile mücadelede harika bir iş çıkardığını övünç konusu yaptı ve “Biden hükümette olsaydı, yüzbinlerce insan daha ölürdü” diyebildi.
Cumhuriyetçiler en çok da Joe Biden ve Kamala Harris’in sözde “sosyalist” seçim kampanyasına karşı korku kampanyasını örgütleyip, bunu sosyalizm karşıtı histeriyi körüklemekle birleştirmeye gayret ettiler. Trump’sız bir Amerika’nın uçurumun kenarına sürükleneceğini ve Amerika halkını bir felaketin beklemekte olduğunu iddia ettiler. Ağızlarında salya akan anti-komünistler, ırkçılar, Amerikan toplumunun en gerici ve militarizmi savunan güçleri, Trump’ın kazanabilmesi için her türlü kirli ve ahlaksız propagandaya başvurdular. Böylece seçimlerde Amerikan halkının karşısına hangi “program”la çıkacaklarını, seçim kampanyasını hangi temel esaslar üzerinde yürüteceklerini de ortaya koymuş oldular. Cumhuriyetçilerin kongresinden çıkan tek şey, “sorunlulardan” ve “sosyalistlerden” kurtulmak için Trump’ın seçilmesini tek çare olarak sunmaktı. Polis şiddeti ve cinayetlerine karşı sunulan çözüm ise “kolluk kuvvetlerine, polise güçlerini geri vermek” ve “hükümet her zaman kolluk kuvvetlerinin yanında duracak” biçimindeydi.
Çürüyen ABD kapitalizmi ve demokrasisi, büyüyen sosyalizm özlemi
Salgının tetikleyip şiddetlendirdiği çok yönlü kriz, sınıflar arası büyüyen eşitsizlikler, derinleşen sosyal uçurum, salgın süresince birkaç ay içinde onmilyonlarca insanın işini kaybetmesi, artan yoksulluk, sağlık alanında yaşanan çöküntü, sağlık sigortasından ve sağlık imkanlarından yoksunluk, güvencesizlik, adaletsizlik, salgının ağırlaştırdığı sosyal ve ekonomik sorunlar, ağır sömürü ve çalışma koşulları, isyan ettirici kurumlaşmış bir ırkçılık, olağanlaşan polis şiddeti ve cinayetleri, ABD toplumunun temel gerçekleri olarak orta yerde duruyor. Bunlara karşı büyüyen eşitlik ve özgürlük arayışı, Amerika işçi sınıfı ve emekçi kitlelerini döne döne mücadeleye itiyor ve bu, zaman zaman yakın örneği daha dün yaşanan büyük çaplı sosyal patlama ve isyanlar biçiminde kendini dışa vuruyor.
Tüm bu gelişmeler bir arada, Amerikan emekçilerinin ama özellikle de gençlik kitleleri arasında sosyalizm özlemini büyütüyor. Çeşitli anket çalışmaları bunu ayrıca doğruluyor. Dolayısıyla ABD sermaye sınıfının ve onun şimdiki temsilcisi Trump’ın sosyalizm fobisi çok da temelsiz ve yeni değil. Trump, vesile buldukça bu korkuyu sıklıkla dile getiriyor. Sosyalizmi ABD için en büyük tehdit olarak göstermek, Trump ve egemenler için adeta bir öncelik haline gelmiş durumda. Avrupa’da “sosyal demokrat” program olarak sunulan servet vergisi, hastalık tatili sigortası, genel sağlık sigortası, çocuk parası vs. gibi sıradan haklar olarak kabul edilen talepler bile, Amerika’da komünistlik olarak suçlanmaktadır. Dün Sanders’ın bugün de Biden’ın programında yer alan bu taleplerden dolayı her ikisine de komünistlik payesi biçilmekte ve onlar üzerinden sosyalizm düşmanlığı körüklenmektedir.
Oysa her ikisi de Amerikan kapitalizminin iki büyük partisi olan Cumhuriyetçiler ile Demokratların programı da temel misyonları da temelde bir ve aynıdır. Dolayısıyla Trump’ın iki parti arasında “iki vizyon, iki felsefe ve iki gündem” olduğunu ileri sürmesi ve “Bu seçim, Amerikan rüyasını savunup savunmayacağımızı veya bir sosyalist programın sevgili kaderimizi yıkmasına izin verip vermeyeceğimizi belirleyecek” iddiasında bulunması, kaba bir yüzsüzlükten başka bir şey değildir.
Kaldı ki Demokratların ve adayları Biden’ın, kapitalizmin dehşetinin katlanılabilir, kimi aşırılıklarından arındırılabilir olacağını iddia etmekten başka bir program ve gündemleri yoktur. Demokrat Parti’nin ve Biden’ın temel rolü, kapitalizme karşı sınıf ve emekçilerin büyüyen mücadelesini dizginlemek ve düzen içinde boğmaktır. Onun Trump’a karşı muhalefeti, ancak Amerikan sermaye sınıfının çıkarlarına dokunmadığı sürece sürdürülebilir. Onların da sermaye partisi olarak hiçbir temel toplumsal, sosyal, siyasal ve iktisadi sorun karşısında emekçilerden yana bir çözümleri söz konusu olamaz.
Hiçbir egemen sınıf partisinin çözemeyeceği sorunlar karşısında emekçilerin hoşnutsuzluğu ve öfkesinin yanı sıra çıkış arayışı büyümekte ve bu kendini kitle hareketleri şeklinde ortaya da koymaktadır. Bunun içindir ki sosyalizm özleminin büyümesi karşısında Trump’ın ve ABD kapitalistlerinin kıyamet uyarısında bulunmasında bir parça gerçek payı var. Zira çözümsüz sorunlar karşısında bunalan Amerikan işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin, siyaset sahnesine daha etkin bir şekilde çıkacağının işaretleri çoğalmaktadır.
Dolayısıyla sorun, Amerikan kapitalizminin iki büyük partisinden birinin, Cumhuriyetçilerin, faşist özelliklere sahip Trump figürü etrafında Amerika toplumunu otoriter bir rejime dönüştürme çabasıdır. Bunun karşısında işçi sınıfının ihtiyaç duyduğu şey, iki sermaye partisinden birini seçmek değil, devrimci bir sosyalist program oluşturmak ve bu bayrak altında devrimci sınıf mücadelesini yükseltmektir.