ABD’nin hegemonik gücü zayıflarken, Çin başta olmak üzere rakip hegemon güçler ise yükseliyor. “Stratejik rakipler” kabul edilen Çin ve Rusya’yı, ABD “dizginlenmesi gereken güçler” olarak görüyor. Bunun için saldırgan politikalara ağırlık veriyor, çeşitli emperyalist zirveler bunun birer platformu haline getirilmek isteniyor. ABD, G20 zirvesini de kendi küresel liderliğini güçlendirecek bir “savaş alanı” haline getirmeye, büyük güç rekabeti stratejisine uygun şekilde kullanmaya çalıştı. Bunun için her iki ülke de “dünya düzenini değiştirmek isteyen düşman güçler” diye kodlandı. ‘‘Rusya fırtınadır, Çin iklim değişikliğidir” sözleri, tehdit algısının anlatım biçimlerinden biridir. Dolaysıyla Joe Biden, Ukrayna’da Rusya ile yürütülen vekalet savaşına uluslararası desteği güçlendirmek ve Çin’e karşı başlattığı topyekun çevreleme siyasetini G20 grubuna dayatmak için çırpındı.
Fakat ABD ve batıya karşı G20 içindeki sesler giderek daha fazla çıkmaya başladığı için zirvenin bir çekişme platformu haline gelmesi kaçınılmazdı. Bunu önlemek için ortak bir nihai deklarasyon imzalamak durumunda kaldılar. Zira dünyanın jandarması artık o kadar yüksek sesle konuşmamaya ve eskisi kadar küstahlık yapmamaya dikkat ettiği gibi her isteğini de rakip güçlere dayatamıyor. Johannesburg’ta “unutulmaz” BRICS toplantısından kısa bir süre sonra gerçekleşen G20 toplantısı da bunu gösterdi. 8-10 Eylül 2023 tarihleri arasında “Tek dünya, tek aile, tek gelecek” sloganıyla Yeni Delhi’de gerçekleşen G20 zirvesinde neredeyse tüm BRICS+ adayları temsil edildi. Dolaysıyla toplantı, Hindistan’ın başkentinde “Batı, Batı Karşıtı ile buluşuyor” gibi yorumlara da konu oldu.
G20’nin liderleri ve temsilcileri, Rusya-Ukrayna çatışması, küresel ekonomik toparlanma, gıda krizi, iklim değişikliği gibi konularda büyük kapitalist güçler arasındaki görüş ayrılıklarının arttığı, jeopolitik rekabetin keskinleştiği ve çoklu krizlerin derinleştiği koşullarda toplandı. Dolaysıyla, zirvenin konuları bu temaları içerse de Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaş ve bunun dünya çapındaki sonuçları, bu yıl da baskın konu olmaya devam etti. Rusya ve Çin başkanları Vladimir Putin ve Xi Jinping toplantıya katılmadı. Putin’i Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Xi’yi ise Başbakan Li Qiang temsil etti.
Ekonomik açıdan güçlü 19 ülkeyi ve Avrupa Birliği’ni bir araya getiren G20 başkanlığının bütçesinin 110 milyon avroya ulaştığı belirtiliyor. Hindistan G20 başkanlığını devralmasından bu yana 60’tan fazla şehirde 200’den fazla G20 toplantısı düzenlendi. Hindistan hükümeti, emperyalist şefler “çirkin manzara görmesinler” diye Yeni Delhi’nin gecekondu bölgelerindeki evleri yıktı. Yanı sıra, kapitalist şeflerin güvenliği için devasa bir güvenlik gücü seferber edildi. Delhi’de yaşayan 32 milyon insana kapsamlı bir sokağa çıkma yasağı getirildi. Okullar, ofisler, marketler, restoranlar ve gıda dışı mağazalar üç gün süreyle kapatıldı. Önceden duyurulduğu gibi, zirve için 100 binden fazla güvenlik görevlisinin konumlandırıldığı söyleniyor.
Bildirgede Rusya kınanmadı
G20 zirvesi, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşına ilişkin büyük fikir ayrılıklarına sahne oldu. Buna rağmen Ukrayna krizi konusunda “tarafsız duruş” sergileyen ortak bir deklarasyon imzalandı. Bu yılki ortak deklarasyonda, 2022’dekinden farklı olarak Ukrayna krizi nedeniyle Rusya başta olmak üzere hiçbir ülkeye yönelik açık bir eleştiri ve doğrudan kınama yer almıyor. Ukrayna savaşına ilişkin metnin hem Rusya’dan hem de Batı’dan gelen taleplere yanıt verdiği belirtiliyor. Rusya, Ukrayna savaşından dolayı geçen yıl olduğu gibi açıkça kınanmamayı başardı. Bunun yerine, yalnızca Birleşmiş Milletlerin ilgili kararlarına atıfta bulunuldu.
BM şartında, “tüm devletler, herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne, egemenliğine veya siyasi bağımsızlığına karşı güç kullanımından kaçınmalıdır” deniliyor. “Nükleer silah kullanımı veya kullanma tehdidi kabul edilemez” ifadeleri yer alıyor. Bu, ABD ve Batı’nın istediği bir sonuç olmadı. Dolaysıyla ABD’nin liderliğindeki batılı emperyalistlerin bu yılki G20 üzerinde hegemonya kurma çabaları boşa düştü. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise Rusya’nın isminin bile geçmediği bildirgeden “dürüst ve dengeli” diye söz ederken adeta elde edilen sonucun başarısıyla övünür gibiydi.
ABD ve Batı’nın, Çin’e karşı Hindistan’ı güçlü bir şekilde etkilemek ve Rusya-Ukrayna çatışmasında taraf haline getirmek çabası da sonuç vermedi. Sınır anlaşmazlıkları gibi konuları istismar eden batılı emperyalistlerin Çin ile ev sahibi Hindistan arasındaki görüş ayrılıklarını kışkırtmak için çevirdikleri oyunlar başarısızlığa uğramış görünüyor. Yeni Delhi, G20’nin “jeopolitik rekabetin yeri olmadığını” söyleyerek ABD’nin kışkırtmalarına pirim vermedi. ABD ve Batı’nın abarttığı Hindistan-Çin çatışması hakkında konuşan Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar ise sorunu, “batının düşündüğü şekilde” görmediğini açıkladı.
Moskova için özellikle önemli olan bir diğer şey ise metnin aynı zamanda Rusya’nın Batı yaptırımlarının hafifletilmesi yönündeki taleplerine de değinmesidir. Metinde “Rusya Federasyonu ve Ukrayna’dan tahıl, gıda ve gübre/katkı maddelerinin derhal ve engellenmeden tesliminin” sağlanması yönünde bir çağrının olduğu bildiriliyor. Bildirge, tahıl ihracatına ilişkin pasajında, Rusya’nın kendi tarım ürünleri ve gübre teslimatına izin verme talebini açıkça dikkate alıyor. Bu da tahıl anlaşması konusunda Rusya’ya verilen bir taviz olarak değerlendiriliyor.
Afrika Birliği üyeliği ve “tarihi ekonomik koridor” anlaşması
G20, 19 ülke ve AB’den oluşuyordu. Şimdi Afrika Birliği de dahil edilerek “G21” haline geliyor. Liderler, Afrika’ya olan güçlü “desteklerini” yinelediler. AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen kararı memnuniyetle karşıladılar. Von der Leyen, “Afrika Birliği’ni yeni bir G20 üyesi olarak karşılamak bizim için bir zevk” dedi. Almanya, “Bu, Afrika’nın dünya politikasında artan ağırlığının nihayet dikkate alındığını gösteriyor” diyerek memnuniyetini dile getirdi. Çin bir süredir bu genişlemeyi sağlamak için çaba harcıyordu. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning yaptığı açıklamada, “Çin, Afrika Birliği’nin G20 üyeliğine desteğini açıkça ifade eden ilk ülkedir” ve “Çin, Afrika Birliği’nin küresel yönetişimde daha büyük bir rol oynamasını destekliyor” dedi.
AB, ABD ve diğer ortaklar, zirvede büyük bir demiryolu ve denizcilik projesi başlattıklarını ilan ettiler. ABD Başkanı Joe Biden, ABD, Suudi Arabistan, AB, Birleşik Arap Emirlikleri ve Hindistan’ın, Avrupa’yı Orta Doğu ve Hindistan’a bağlayacak kapsamlı bir ticaret koridoru üzerinde anlaşmaya vardıklarını açıkladı. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, anlaşmanın “tarihi bir olay” olduğunu iddia etti. Hindistan, Basra Körfezi ve Avrupa arasında bugüne kadarki en doğrudan bağlantının Hindistan ile Avrupa arasındaki ticareti yüzde 40 oranında hızlandıracak bir demiryolu bağlantısı olduğundan söz etti.
Emirlikler, Suudi Arabistan ve İsrail üzerinden kurulması planlanan yeni ticaret yolunun malların ve yenilenebilir enerjinin Hindistan’dan Avrupa’ya taşınmasını basitleştireceği söyleniyor. Katılımcı devletler bunu yaparak Çin’in bölgede artan ağırlığına karşı koymak istiyor. Proje, Çin’in “Yeni İpek Yolu” girişimine de yanıt olarak görülüyor. Çin’in “Yeni İpek Yolu/Kuşak ve yol” projesiyle açıkça rekabet halinde olan bu anlaşmanın Hindistan, Körfez bölgesi ve Avrupa arasındaki ticareti kolaylaştırma amacı taşıdığı belirtiliyor.
İklim sorunu ve uluslararası mali düzen
Hemen tüm zirveler, “iklim sorununa çözüm bulma” söylemini kullanan emperyalist şeflerin riyakar tutumlarına sahne oluyor. Olmadık vaatlerde bulunuyor, alınmadık karar bırakmıyorlar. Ancak dikkate değer somut adımlar atılmıyor. Zira soruna çözüm bulmak iddiasında olanlar sorunun bizzat kaynağıdırlar. G20 ülkeleri, kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtlarla iklime zarar veren sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 80’inden sorumludur. Çin, ABD ve AB ülkeleri bu konuda aslan payına sahipler. Uluslararası Enerji Ajansı’nın rakamlarına göre, verilen tüm sözlere rağmen küresel emisyonlar geçen yıl 36,8 gigaton gibi yeni bir rekora ulaştı. Yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 yılına kadar üç katına çıkarılması hedefi kondu. Ancak bu hedefin yerine getirilip getirilmeyeceği de belli değil.
Zirve, artan iklim krizi nedeniyle G20’nin kömür, petrol ve gazdan hızlı bir şekilde uzaklaşması gerektiği gerçeğini hiçe saydı. Nihai belge, fosil yakıtlara yönelik “verimsiz” sübvansiyonları orta vadede azaltma kararından söz ediyor. Ancak bu durum gerçeklikle tam bir tezat oluşturuyor. Zira Uluslararası Enerji Ajansı’nın rakamlarına göre, 2022’de bu sübvansiyonlar dünya çapında bir önceki yıla göre ikiye katlanarak bir trilyon doların üzerinde rekor bir değere ulaştı. Uzmanlar, iklimin korunmasına ilişkin nihai bildirgedeki bölümlerin iddiasız olduğunu belirtiyorlar. G20 zirvesinin “iklim krizine karşı yeterince sonuç vermediğini” belirten uzmanlar, haklı olarak “Hükümetler bizi küresel bir felakete doğru sürüklemeye devam ediyor” değerlendirmesinde bulunuyorlar.
ABD hükümetinin iddiasına göre Joe Biden, Yeni Delhi’de yoksul ülkelere daha güçlü mali destek sağlayacak ortaklar kazanmaya çalıştı. ABD, diğer şeylerin yanı sıra Dünya Bankası’nın yoksul ülkelere kredi verme kapasitesini genişletmeyi de amaçlıyor. Almanya, Dünya Bankası için 305 milyon avroluk hibrit sermaye ayırdığını duyurdu. Maliye Bakanı Christian Lindner’e göre böylelikle Dünya Bankası’nın devletlere verdiği kredi hacminin artırmasına olanak sağlanacak. Belirtmek gerekiyor ki, yoksul ülkelere kredi verilmesinin o ülkelere yardım etmekle bir alakası yoktur. O ülkeler emperyalistler tarafından yağmalandığı için yoksullar. Bu yağma ise devam ediyor…
***
Küresel rekabette başa güreşen emperyalist güçler, zirvede de hegemonya mücadelesini sürdürdüler. Ancak, hegemonyasını koruma telaşında olan ABD ve karşısında yükselen güç Çin’in varlığı, bu iki gücün etrafında kümelenen ittifaklar ve çatışmalar, zirvenin temel gündemlerinde anlaşmayı olanaksız kıldı. Bütün gelişmeler, ABD’nin artık dünya olaylarının gidişatını belirleyen tek süper güç olmadığı ve Çin gibi yükselmekte olan ülkelerin kendi çıkarlarını temsil eden ve gerekirse küresel kararları engelleyebilecek güce ulaştığını göstermektedir.
Kapitalist-emperyalist sistemin ABD’nin hegemonyası altında süren tek kutuplu “dünya düzeni” son bulmaya yüz tutmuş bulunuyor. Dünyanın dev güçleri arasında kıyasıya süren çok boyutlu rekabet hızlanıyor. Alacağı biçimler ne olursa olsun emperyalist güçler arası paylaşım mücadelesinin yarattığı riskler günden güne artıyor.