Ortadoğu’da nüfuzu zayıflayan ABD emperyalizminin bölgede daha saldırgan bir yönelim içine girdiği görülüyor. Son dönemde hem binlerce yeni asker hem ağır silah yığınağı yapmaya başlaması bu yönelimin yansımaları oldu. Biden yönetimi Suriye’de, Irak’ta, Ürdün’de ama özellikle Basra Körfezi’nde saldırgan/tehditkar adımlar atıyor.
ABD’nin isteklerinin “emir” algılandığı dönem kapanıyor
Hegemonya savaşı ve değişen güç dengelerinin belirgin şekilde hissedildiği yerlerden biri Ortadoğu ve Körfez bölgesidir. Yakın zamana kadar ABD’nin istediği gibi oynadığı, gerekli-gereksiz silah sattığı, yüz milyarlarca dolarlık ihaleler bağladığı Körfez ülkeleri, hegemonya çatışmasının yarattığı imkanları değerlendirmeye başladı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler hem Rusya hem Çin’le işbirliğini geliştiren adımlar atıyor. Kimi zaman ABD’nin isteklerini reddedebilecek bir özgüvenle hareket etmeye başladılar. Joe Biden yönetiminin tüm baskılarına rağmen Ukrayna savaşında NATO’nun safında yer almadılar. İran’la yakınlaşma adımları atıyorlar. Suriye’yi Arap Birliği’ne çağırdılar vb…
Krallar ya da Emirler elbette ABD karşıtı olmadılar. Ancak güç dengelerinin değişmeye başladığının, Amerika’nın eskisi kadar güçlü olmadığının, bunun kendilerine yeni manevra alanları yarattığının farkındalar. Sürecin artık dönüşü olmayan bir yönde ilerlediğini biliyorlar ve bunun kendileri için yarattığı imkanları değerlendiriyorlar. Çin’in katkılarıyla İran’la Suudi Arabistan arasında sağlanan yakınlaşma ise, ABD’nin petro-dolar sızdırma argümanını zayıflattı. Zira, yüz milyarlarca dolarlık silah satmanın gerekçesi “İran tehdidi” idi. Bu “tehdit” ortadan kalktığına göre, Amerika’nın bu şantajla milyar dolarlar sızdırması eskisi kadar kolay olmayacak.
Savaş aygıtıyla güç gösterisi
Değişimi izleyen Biden yönetimi, birtakım girişimlerde bulunsa da durumu tersine çevirebilmiş değil. Eskisi gibi küstahça tehditler savurmaktan da kaçınıyor. Çünkü bunun Körfez rejimlerini Çin’e daha çok yaklaştırmasından çekiniyor. Bu arada Kral ve Emirler de ABD’yi kızdırmamak için özen gösteriyorlar. Özellikle Suudi rejimi, Ukrayna savaşına diplomatik çözüm bulunması için zirve toplayarak, NATO’ya bir tür jest yaptı. Bununla birlikte yeni yönelimlerini pekiştiren adımlar atmaktan da geri durmuyorlar.
Gidişattan rahatsız olan ABD emperyalizmi, yine iyi bildiği şeye, yani savaş kışkırtıcılığına başladı. Son günlerde Basra Körfezi’ne yaptığı askeri yığınak, İran’ı tehdit eden açıklamalar yapması, seyir halindeki İran gemilerinin taciz edilmesi, “deniz ulaşımı güvenliğinin sağlanması” demagojilerinin yeniden gündeme getirmesi bölgedeki gerilimi tırmandırmaya başladı. İlk provokatif adımı geçtiğimiz temmuz ayında atan ABD, Basra Körfez’i çevresine F-16 savaş uçakları konuşlandıracağını ilan etti.
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'dan ismini açıklamayan üst düzey bir yetkili, gazetecilere yaptığı açıklamada konuşlandırılacak F-16'ların bir süredir Hürmüz Boğazı çevresinde devriye görevi yürüten A-10 saldırı uçaklarının faaliyetlerini güçlendireceğini söyledi. F-16'ların Basra Körfezi çevresinde seyir halindeki gemilere hava koruması sağlayacağını iddia eden yetkili, bununla İran’ın bölgedeki gemilere müdahale etmesini önlemeyi ve ABD ordusunun bölgedeki görünürlüğünü artırmayı hedeflediklerini ifade etmişti.
İkinci provokatif adımı bu ayın ilk günlerinde atan ABD, gemilere silahlı denizciler ve deniz piyadeleri sağlanacağını ilan etti. Pentagon “İran'ın saldırılarını durdurmak” bahanesiyle başta Hürmüz Boğazı çevresi olmak üzere Basra Körfezi bölgesindeki ticari gemilere silahlı denizciler ve deniz piyadeleri sağlamaya hazırlanıyor. ABD medyasında yer alan haberlere göre “gemilere silahlı koruma” verilmesi, petrol taşımacılığı yapan şirketlerin talebine bağlı olacak.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), yaklaşık 3 bin askerden oluşan 26’ncı Deniz Piyadeleri Sefer Görev Birliği’nin 6 Ağustos’ta Orta Doğu’ya ulaştığını duyurdu. ABD 5. Filo sözcüsü ise, bu güçlerin bölgede kalıcı olacağını açıkladı. Katar’da büyük bir askeri üssü olmasına rağmen “kalıcı” askeri yığınak yapan ABD, İran-Suudi Arabistan anlaşmasını baltalamaya, Körfez ülkelerine baskı yapmaya ve sarsılan hegemonyasını savaş aygıtını kullanarak yeniden tesis etmeye çalışıyor.
“ABD saldırılarına kararlılıkla yanıt verilecektir!”
Suudi Arabistan dahil hiçbir bölge devletinin ABD’ye “gel Basra Körfezi’ni koru” diye bir talebi yoktur. Bu da Washington’daki savaş kundakçılarının öne sürdükleri “İran saldırılarını durdurma” iddiasının sahte olduğunu gösteriyor. Tam tersine, bölge önceki yıllara göre daha istikrarlı durumda. İran-Suudi Arabistan anlaşması bağlamında atılan adımlar ABD tarafından engellenmezse, gerilimler daha da azalacak. Bu ise ABD’yi bölgede gereksiz hale getirecektir. Biden yönetimi tam da bunu önlemeye çalışıyor. Yani bölgede gerilimin ve çatışmaların devam etmesi için provokasyonları yoğunlaştırıyor.
Halen dünyanın en güçlü, en saldırgan emperyalist gücü olan ABD’nin Ortadoğu’yu daha da karıştırabilecek gücü var. Siyonist İsrail rejimi ve AKP-MHP iktidarı gibi kullanabileceği suç ortakları da “görev” bekliyor. Ancak gerilimi askeri bir çatışma boyutuna taşıması eskisi kadar kolay değil. Zira tehdit edilen İran, olası her saldırıya aynı şekilde karşılık vereceğini ilan etti.
ABD’nin tehditleri üzerine açıklama yapan İran Devrim Muhafızları sözcüsü Ramazan Şerif, “İran, gemilerinin Amerikan kuvvetleri tarafından engellenmesi veya alıkonulmasına karşılık verecektir” dedi. İran'ın herhangi bir Amerikan gerginliğine yanıt verme yeteneği ve kararlılığına sahip olduğunu vurgulayan Şerif, şu ifadelerle Biden yönetimine net bir mesaj verdi: “Amerikan’ın herhangi bir şeytani eylemi İran'ın kesin bir yanıtıyla karşılanacaktır!”
Tahran yönetimi, daha önce kendisinin ve bölgedeki diğer ülkelerin Körfez'de su güvenliğini sağladığını vurgulamış, Amerikalılara ve diğer Batılı ülkelere seslenerek “Bu sizi ilgilendirmez” mesajı vermişti. İran’ın şu ana kadar gemilerine karşı yapılan tüm saldırılara aynı yöntemle karşılık vermiş olması, Tahran’dan yapılan açıklamaların ABD tarafından da ciddiye alınmasına neden oluyor. Nitekim ABD medyasında da Biden yönetiminin provokatif hamlelerinin yaratabileceği risklere dikkat çeken analizler yapılıyor.
Amerikan savaş aygıtının bölgeye asker ve silah yığınağı yapması Ortadoğu halkları için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Zira provokasyonların askeri çatışma boyutuna taşınması, bölgenin yeniden savaş cehennemine çekilmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle, hem ilerici devrimci güçlerin hem de bölge halklarının ABD’nin bu küstahça saldırganlığına karşı durması büyük bir önem taşıyor.