TPI sözleşmesi üzerine…

“TPI işçisi için mücadele daha yeni başlıyor!”

Türkiye işçi sınıfı olarak, içine itildiğimiz sefaleti çukurundan çıkabilmek için taleplerini ve haklarını söke söke alan mücadeleci olmak gerekiyor. TPI işçisinde bu maya var.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 13 Haziran 2023
  • 14:00

TPI’da sözleşme, greve çıkılacak gün olan 6 Haziran günü imzalandı. Ocak ayından bugüne devam eden süreç ve sonrasında yaşananlar üzerinde durmak, ortaya çıkan sonuçlar ışığında önümüzdeki döneme hazırlanmak kritik bir öneme sahiptir. 

2022 Temmuz’unda TPI işçisi sendikal bürokrasiyi arkasında sürükleyerek fiili bir grev gerçekleştirdi. Düşük ücret ve çalışma koşullarına karşı biriken öfkesini kararlılıkla birleştirdi, omuz omuza verdi, birliğini korudu ve kazandı. Tüm Türkiye’de yankı uyandıran bu mücadelenin ardından yapılan şube genel kuruluyla başındaki bürokrat takımı süpürülüp bir tarafa atıldı. Bunun özgüveniyle sözleşme sürecine gelindi. İşçiyi kölece çalışma koşullarına tekrar mahkum etmek isteyen TPI sermayesi ise aynı dayatmacı tutumunu tüm sözleşme süresince sürdürdü. İşçinin hiçbir talebine bakmadı. Her masa kurulduğunda %45-50 zam dayattı. Bu sırada işten atmaları sürdürdü, sözü dinlenir onlarca işçiyi beyaz yakaya geçirdi. Baskı ve mobbingi artırdı. Önceki grev deneyiminin öğrettikleri ile işçilerde, bu dayatmalar karşısında grevden başka çözüm yolu olmadığı fikri pekişti. 

Hazırlık nasıldı, nasıl olmalıydı?

Geçen seneki grevin ardından yapılması gereken hızla örgütlenmeyi sağlamak; bölümlere dayalı komiteler kurmak, sorunları bu temelde tartışıp çözüm aramak, işçilerin bilincini geliştirmek ve eğitimler yapmaktı. Bunu yapmak hem TPI işçisinin sözleşmede insanca yaşam koşullarına ulaşması bakımından belirleyici olacaktı hem de toplam sınıf mücadelesini ilerletmek bakımından bir itilim sağlayacaktı. Bu konularda tek bir adım atılmaması ise bugünkü sonuçların yaşanmasına yol açtı.

Öncelikle sözleşme taslağının işçiyle birlikte hazırlanmadığını biliyoruz. Bölümlere kağıt dağıtıp işçilerin taleplerini toplamakla sınırlı bir çalışmayla yetinmek pek bir şey ifade etmiyor. Talep kağıtlarının doldurulması için çaba sarf etmemek de sonuçlarına dair bir açıklama yapmamak da bunu tamamlıyor. Genel kurulda seçim malzemesi yapılmış komitelerin ise sadece bir kere toplanması ve işletilmemesi de aynı bakışın ürünü olarak karşımıza çıkıyor. “Tabana sorma”nın bir hikayeden ibaret olduğunun ilk belirtileri böylece başlamış oldu. Bunlar bir kenara, fabrika yönetimiyle yapılan görüşmelerin sonrasında şubenin fabrikalara açıklama yapmaya dahi gelmemesi görülmemiş şeydir. İşçinin hakları için yapılan konuşmaların “devlet sırrı” gibi saklanması ancak kirli pazarlıkların olduğunu kanıtlar. 

Amerikan sermayesi TPI, işyerini düşük ücret, yoğun baskı ve sömürü bakışıyla yönetiyor. Sözleşmedeki dayatmaları da bununla uyumludur. Bu duruma karşı tek bir eylem, tek bir tepki ortaya konulmaması ise sendikalara sirayet eden uzlaşmacı çizginin yansımasıdır. Astım kaderiyle, baskıyla çalıştırılan işçinin “eylemle yorulacağı, bütün enerjinin greve saklandığı” söylemleri ile tabanın harekete geçirilmemesi ise aynı uzlaşmacı çizginin bir sonucudur. 

Çok yönlü hazırlık gerektiren grevin, son iki günde gözcü seçimi yapılarak bitirilmesi de yine kurulacak masaya güvenin sonucudur. Oysa grevin yönetilmesi için komitelerin kurulması, geliş-gidişlerden yemeğin ayarlanmasına, basın ayağından kamuoyunun desteğinin örgütlenmesine kadar kapsamlı bir hazırlık yapmayı gerektiriyor. Tek adam rejimi altında grev yasağı ihtimali yüksekken grevin yasaklandığı bir durumunda ne yapılacağının belirlenmesi ve grev kararlılığının sürdürülmesi için çok yönlü bir hazırlığın örgütlenmesi zorunluydu. Ancak bu işçiye güvenen ve grev iradesini kuşananların sorunudur. Bunları gözden çıkaranlar için bu saydıklarımız birer “kuru gürültü”ten ibaret sadece.

İzmir Şubesi’ne bağlı olduğu Gemaş’ta yetkinin düşürülmesi aşamasına gelinmesi, DYO’da işten atma saldırısı ve sözleşme süreci, bugün TPI’da yaşananların bir provasıydı adeta. Buradaki zafiyetleri ve eksikleri görmeyen, buraya bakmayan işçi arkadaşlar, “TPI hiçbir yere benzemez” diyenler inatla buradaki pratikleri münferit saydı. Ancak kendini sınıfından bağımsız gören herkes aynı akıbetle yüz yüze kaldı.

Sözleşmenin işçiye sorulmadan imzalanması da akıl oyunları yapmak da suçtur!

TPI kapitalistinin tutumu karşısında işçilerin büyük bölümü greve gideceğini/ gidilmesi gerektiğini düşünürken, şube ve temsilcilerin tüm yönelimlerinin aksine açıklamaları da bu yönde ilerledi. “İşçiye sormadan imzalanmayacak” sözleri bolca sarf edildi. Bir kısım işçide sürecin altı aydır sürmesinden dolayı bir an önce bitirilmesi kaygısı yaşanırken, işçilerin ağırlıklı kısmında ise grev iradesi öne çıkmaya devam etti. Ana zam için %100 zam ile birlikte temmuzda asgari ücrete gelecek zam kadar ek zam talebi işçilerin kırmızı çizgisi olarak belirginleşti.

Greve saatler kala sabah saat 05.00’te sözleşme imzalandı ve fabrikalarda açıklamalar yapıldı. İşçilere ana zam olarak istediği %100 oranının temmuz zammıyla birlikte alınacak ücretin de eklenerek açıklanması bir kafa karışıklığı yarattı. Bunun önden bir tartışmayla böyle sunulmasının konuşulduğundan kimse şüphe duymamalıdır. Böylece TPI yönetiminin tek seferde vereceği zam ikiye bölünmüş, geriye dönük ödemelerde ciddi hak kaybı yaşandı. Aynı zamanda asgari ücret zammı tartışması da kapandı. 

İşçiye sormadan sözleşme imzalanması Petrol-İş’te uzun yıllardır bir gelenek. Oysa bu düpedüz işçi demokrasisini hiçe saymaktır. Sınıf sendikacılığını karşısına almaktır. Bir de üstüne işçinin tepkisini alacağını tahmin ederek kafa karışıklığı yaratma çabasıyla birleşince şube yönetimi alenen TPI işçisine karşı suç işlenmiştir. TPI sermayesinin dayatmalarını pazarlamaya çalışmak mücadeleye ihanettir. İşçi için en iyisini bildiklerini sananlar, işçiye güvenmeyenler, ona sormayı akıllarından bile geçirmemiştir. Grevi “işçiyi zapt etmek” sorunu olarak görmekte, üretimden gelen gücü kullanmaktan korkmaktadırlar.

Herkesin bildiği gibi sendika genel merkezinin uzlaşmacı-mücadele kaçkını tutumunun bu sonuçta belirleyeci bir yeri var. “İş barışı” diye savunulan, “gerekirse mücadele” ile devam eden anlayış esasında sermayeyi korumaktır. Bu anlayışın pratiği her defasında işçiye kaybettirmiş, sendikalara duyulan güveni iyiden iyiye azaltmıştır. Bu anlayış ne Petrol-İş genel merkez ve şube yönetimleriyle başlamıştır ne de onlardan ibarettir. Tüm sendikalarda benzer sorunlar yaşanmaktadır. Bugün “sınıf sendikacılığı” anlayışıyla yola çıkan şubenin, geçen seneki mücadelenin rüzgarıyla farklı davranma isteği bile, bu belirgin sendikal bürokratik çizgisinde birleşmiştir. Altı aydır sürdürülen pratik ve sözleşmenin imzalandığı süreç, bu çizgiden iddia edilenin aksine farklılaşamadığını göstermesi bakımından da önemlidir. Taban iradesi ve inisiyatifinin tayin edici öneminin bir kez daha kendini göstereceği bir sürecin içine girmiş bulunuyoruz. Sendikanın genel kurulunun yaklaştığı da düşünülürse yönetimden hesap sorulması için şimdiden hazırlanılmalıdır. 

TPI işçileri sözleşmeyi tepkiyle karşıladı… Ne yapmalı?

Sözleşmenin imzalanmasının ardından İzmir Şubesi’nin TPI 2’deki açıklaması işçide oluşan kafa karışıklığı nedeniyle sonradan tartışmalı hale geldi. Oysa TPI 1’e önden gelen bilgiler sayesinde açık bir tepkiyle karşılandı. “Bize sormadan neden imzalandınız?” sorusu her yerde yüksek sesle sorulmaya başlandı. Taleplerin grevle kazanılabileceği yerde taleplerin çok altındaki sonuçlar tepkiyi büyüttü. TPI 16-24 vardiyası bu duruma tepki göstererek üretime bir süre girmedi. Daha örgütlü bir yapı olsaydı bu çıkışın kendisi sözleşmeyi çöpe atıp sendika bürokratlarını işçinin talepleriyle tekrar masaya oturtabilirdi. Fiili grev yapılarak TPI kapitalistinin dayatmaları tekrar kırılabilir, talep edilenler kazanılabilirdi.

Gelinen yerde TPI işçisinin örgütlenme sorunu daha yakıcı hale gelmiş bulunuyor. İnsanca çalışma koşulları ve insanca yaşamaya yetecek ücret elde etmenin tek yolu budur. Son süreç, söylemden çok söylemi pratiğe geçirmenin yakıcılığını bir kez daha gösterdi. Kaldı ki 14-28 Mayıs seçimlerinin ardından çok yönlü saldırıların arttığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Sermaye düzeninde faturanın işçilere kesildiği bir durumda oturduğumuz yerden yakınmak ve umutsuzluğa kapılmak sorunlarımızı hiçbir biçimde çözmez. Mücadele örgütlerimiz olan sendikalarsa bu saldırılara yanıt vermekten oldukça uzak ve kötürümleştirilmiş haldedir. Bu koşullarda ya geri çekilerek tüm faturayı ödemeye razı olacağız ya da direnerek haklarımız için mücadele edeceğiz.

Parçası olduğumuz Türkiye işçi sınıfı olarak, içine itildiğimiz sefalet çukurundan çıkabilmek ve taleplerimizi kazanabilmek için topyekûn bir mücadele yürütmemiz gerekiyor. Bunun için taleplerini ve haklarını söke söke alan mücadeleci bir işçi gerekiyor. TPI işçisinde bu maya var. Geçen seneden beri kimi zaman güçlü kimi zaman zayıf olarak gerçekleşen eylemli pratiğiyle bunu gösterdi. Yeter ki örgütlülük için adım atalım, yeter ki cüretli davranalım ve yeter ki umutsuzluk tablosunu yırtalım.

Petrokimya İşçileri Birliği olarak, mücadeleden yana öncü işçilerle yan yana yürümek ve tüm haklarımızı kazanmak için elimizden geleni yapacağımızı bir kez daha buradan ilan ediyoruz.

TPI işçisi için mücadele daha yeni başlıyor!

Petrokimya İşçileri Birliği

13 Haziran 2023