Türkiye’de sendikalaşma oranı %11.4 ve toplu iş sözleşmesi (TİS) kapsamında olan yalnızca %7. Toplam 16 milyon 254 bin işçinin sadece 1 milyon 132 bini toplu iş sözleşmesinden yararlanabiliyor. Bu rakamlar örgütsüzlüğü ve dizginsiz sömürüyü anlatıyor. Peki, TİS imzalayabilen sendikalarda gerçek anlamda bir örgütlülükten bahsedilebilir mi?
Yakın dönemde imzalanan birçok TİS ile enflasyon oranlarında zamlar alındı. %20-%30 oranlarında imzalanan TİS’ler, işsizlik tehdidi, kredi ve borç gerçeği ile birleşince, işçiler açısından kabul edilebilir düzeyde görülüyor. Buna neden olan ise sendikalı ve TİS kapsamında olsa dahi işçi sınıfının örgütsüzlüğü gerçeği.
Bugün sınıf içerisinde öyle bir yanılsama yaratılıyor ki, sendikalı olmak, e-devlet üzerinden sendikaya üye olmak örgütlülük için yeterli görülüyor. Taban inisiyatifinin olmadığı, inisiyatifin temsilcilerde, sendikal bürokraside olduğu bir işleyiş, iplerin burjuvazide olduğu anlamına geliyor.
Geçtiğimiz ay Çelik-İş’in Derby’de imzaladığı sözleşme dahi işçilere açıklanmadı. İşçiler sözleşmeyi maaşlarını aldıklarında bordrolarından anlamaya çalıştılar. Hizmet-İş birçok belediyede hangi rakamlara imza atıldığını kendi sitesinden duyurma gereği bile duymadı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde İZELMAN ile Genel-İş arasında imzalanan sözleşme ise 31 Mart seçim hazırlığı gibi bir kutlamaya konu oldu. DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı sözleşme için şunları söyledi:
“Toplu sözleşmelerde sendikalı olmak mali konularda ücret almak değildir. Biz, bu toplumda muhalefeti üstlenen bir sendikayız. O yüzden dimdik ayaktayız. Faşizme karşı da omuz omuza yan yana mücadeleyi birlikte büyüteceğiz. Barışın, demokrasinin, Cumhuriyet’in savunuculuğunu yapmak için karanlıktan aydınlığa giden yolda bir nebze de bizim sesimiz olacak. 31 Mart’ta baharı biz örgütleyeceğiz.”
Kuşkusuz sendikalı olmak, TİS imzalamak sadece ücret sorunu üzerinden algılanmamalıdır. Ama burada TİS’ler seçim malzemesi yapılmaktadır.
Bu tabloyu aşan TİS süreçleri yok mudur? Elbette vardır. İşçilerin bir adım ileride konumlandığı, sefalet zamlarının kabul görmeyeceği alanlarda kapitalistler, oluşabilecek tepkilerden korkarak TİS’leri imzaladılar.
Buna, Kristal-İş’in imzaladığı ve Şişecam’a bağlı 6 bin işçiyi kapsayan Cam Grup TİS örnek verilebilir. Saat ücretlerine 4,45 lira, sosyal haklara %28-40 arasında zam yapıldı. TÜMTİS’in Aras Kargo’da 6 bin işçiyi kapsayan, %40 zam ile sonuçlanan TİS bir başka örnek. Elbette imzalanan bu TİS’lere rağmen ücretler yoksulluk sınırının altında. Ortalamanın üzerinde alınan bu zamların temel nedeni sermayenin korkusudur. İşçilerin ağır sefalet koşullarında yaşamaya mahkum edilmesinin yaratacağı patlamadan korkuyorlar.
Buna zemin hazırlayan sermaye devletinin kendisidir. Sendikalı yerler de dahil olmak üzere taşeron ve esnek çalışmanın varlığı, taşeron işçilerin sözleşme kapsamı dışında tutuluyor olması, sermayeye verilen teşvikler, ödenekler, vergi afları ile sermaye kârlarına kâr katarken, sermaye iktidarı sınıf içerisindeki öfke ve hoşnutsuzluğu bugüne kadar dizginlemeyi başarabildi. Bu, sınıfın sendikalı bile olsa örgütsüzlüğü sayesinde mümkün olabildi.
İşçi sınıfının haklarını söküp alabilmesi, örgütlü bir güç olarak sermayenin karşısına dikilmesi ile mümkündür. TİS süreçleri bunun için imkanlar sunmaktadır. Ancak örgütsüzlük TİS dönemlerinin kaybedilmesine, hatta TİS’in mevcut koşullara boyun eğdirmenin araçlarına dönüşmesine neden olmaktadır. TİS süreçleri dahil kazanımların elde edilmesi, işçi sınıfının tabandan örgütlenerek inisiyatifi eline almasından geçiyor.