Metal İşçileri Birliği (MİB) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) olarak, Şubat ayı toplantımızı gerçekleştirdik. MYK’mızın ana gündemleri; pandemi ve krizin güncel tablosu, siyasal gelişmeler, sınıfa yönelik saldırılar, işkolumuz kapsamındaki toplu iş sözleşmeleri (TİS), 2021 Eylül Grup TİS süreci ve hazırlıkları, Ocak zamları, işkolumuzun tablosu, MESS Safe uygulaması, işçi direnişleri, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin direnişi, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve yayınlarımız oldu.
Toplantının ana gündemlerine dair tartışmalar doğrultusunda yaptığımız tespitler ve ortaya koyduğumuz hedefler şöyle:
-COVID-19 hastalığına karşı birçok ülkede aşılanma süreci başladı. Aşı çalışmaları, ilaç tekellerinin insafına terk edildi; patent vb. düzenlemeler ile işçilerin, emekçilerin, ezilen-sömürülen yoksul halkların aşıya erişimi zorlaştırıldı. Temel bir insan hakkı olan aşıya adeta ambargo koydular. Yeterli aşı denemeleri yapılamadı, faz aşamaları sona ermedi. Şeffaf, güvenilir olmayan araştırmalara rağmen piyasaya sürülen aşılar da yetersiz ve erişilebilir olmaktan çok uzak kaldı. Aşılanma sıralamasında son sıralara itilenler işçiler olurken, sermaye ve AKP-MHP iktidarının üyeleri, bakanları vb. aşılanmaya başladı. Pandemi sürecini göstermelik önlemler ile geçiştiren iktidar, aşılanma sürecinde de sermayeden, yandaşından yana olduğunu bir kez daha gösterdi. Ücretsiz, yaygın, nitelikli aşı herkesin hakkıdır. Adil ve şeffaf bir süreç işletilmelidir. Ancak, her temel insan hakkı gibi aşı hakkına sahip olmak işçi sınıfının mücadelesinden geçmektedir. Yayıldıkça mutasyona uğrayan ve tehdit olmaya devam eden virüse karşı gerekli önlemleri almayan sermaye iktidarına karşı mücadele yaşamsal bir önemdedir. İşçi sınıfının yaşam ve sağlık hakkı için virüse karşı mücadeleyi sermaye iktidarına ve dümenindeki AKP-MHP rejimine karşı birleştirmekten başka çaresi yoktur.
-AKP-MHP iktidarı, toplum sağlığını gözetmekten, bilimsellikten uzak yasaklamalar, kısıtlamalar ile gücünü tahkim etmeye çalışmaktadır. Tek adam diktatörlüğü yaşamın her alanına müdahale etmektedir. Valilik, kaymakamlık yasakları adeta baskının, zorbalığın bahanesine dönüştürülmektedir. İşçi sınıfının, kadınların, gençlerin direnişlerine büyük bir tahammülsüzlük gösterilirken, siyasi parti kongrelerinin kapalı salonlarda, binlerce kişiyle yapılması mazur görülmektedir. Haksız, hukuksuz, keyfi idari para/hapis cezaları, gözaltılar, tutuklamalar devreye sokulmaktadır. Baskı ve zorbalıkla ayakta duran AKP-MHP iktidarına karşı birleşik mücadele zeminleri her zamankinden daha acil bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.
-AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın atadığı kayyım rektöre karşı Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin direnişi, mevcut siyasi iktidarın dikta rejimini de bir kez daha gösterdi. 12 Eylül rejimi ve AKP’nin OHAL yasalarına dayanarak yapılan atamaların son halkası Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atanan Melih Bulu oldu. Kayyım rektöre karşı direnişe geçen öğrenciler büyük bir kararlılık gösterdi, kayyım rektör istifa edene kadar mücadeleye devam edeceklerini açıkladılar. Azgın polis terörüne, gözaltılara, tutuklamalara, ev hapislerine rağmen mücadeleden geri durmayan öğrenciler ve akademisyenlerin mücadelesi diğer kentlere ve üniversitelere yayılarak sürüyor. Üniversite bileşenleri, “özerk-demokratik üniversite” talebiyle üniversitelerinde kendi söz-yetki-karar haklarını savunuyor. Akademisyenler, eğitim emekçileri, ve öğrenciler; 12 Eylül askeri-faşist darbesiyle gasp edilen, Erdoğan ve AKP’sinin OHAL’de tümüyle ortadan kaldırdığı haklarını geri almak için direniyor.
Direnişin yayılmasından korkuya kapılan AKP-MHP rejimi ve çete-mafya uzantıları da dahil tüm yardakçıları ise her zamanki gibi kirli provokasyonlara başvurdular. Kadın tecavüzcüleri, katiller, nefret suçu işleyenler elini kolunu sallayıp, üstelik iktidar tarafından özel olarak korunurken, bazı öğrencilerin kimlikleri üzerinden saldırıya geçtiler. “Milli ve dini değerlere hakaret” iddiasıyla ortaya attıkları yalanlar, öğrencilere yönelik “terörist” söylemlerinin hiçbiri tutmadı. Toplumun geniş kesimleri öğrencilerin direnişinin yanında yer aldı, destek sundu.
İşçi sınıfının ülkede, sendikadaki söz-yetki-karar hakkı mücadelesi gibi, gençliğin özerk-demokratik üniversite talebi de haklıdır ve meşrudur. Metal işçileri başta olmak üzere tüm işçi sınıfı Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ve üniversitelerde yükselen direnişin yanında yer almalı, sesine ses katmalıdır.
-Asgari ücretin belirlenmesinin ardından sendikasız fabrikalarda yapılacak Ocak zamlarını gündemine alan MYK’mız, insanca yaşanabilecek bir ücret için işyeri komitelerinde bir araya gelme çağrısı yapmaktadır. Halihazırda çeşitli fabrikalarda yapılan zam oranlarının düşük olduğuna, işçilerin tepki gösterdiklerine dair haberler yansımaktadır. Fabrikalardan yükselen seslerin önemine vurgu yapan MYK’mız, oluşan tepkilerin birleştirilmesinin, ortak kararlar çerçevesinde harekete geçilmesinin gerekliliğine işaret etmektedir.
-Kapitalistlere sınırsız teşvik, destek paketleri sunulurken; emekçilerin cebinden gasp edilenlerle biriktirilen fonlar yağmalanırken; “üretimde daralma” vb. yalanları eşliğinde kısa çalışma, ücretsiz izin vb. saldırılar ile işçi sınıfına açlık, sefalet dayatılıyor. 25/2 maddesi (KOD 29) ile binlerce işçi işten çıkarılıyor. Ücretsiz izin saldırısı karşısında direnişe geçen, ardından kazanımla sonuçlanan Sinbo direnişi, izlenmesi gereken yolu göstermiştir. Sinbo kapitalistleri, direnişin kazanımına tahammül edemeyerek direnişçi işçileri hedef alan baskı, mobbing saldırılarını sürdürmüş, Dilbent Türker’i de işten çıkartmıştır. Dilbent Türker’in haklı ve meşru mücadelesine yönelik saldırıya karşı tüm metal işçilerini dayanışmaya davet ediyoruz.
MYK’mız, bu yaşananların da ışığında tekrardan, sınıfa yönelik saldırıları püskürtmek ve yeni kazanımlar elde etmek için, işçi sınıfını ‘Sınıfa karşı sınıf’ bakış açısıyla mücadeleye çağırmaktadır.
-Pandemi ve krizin faturasını ödemeyi reddeden işçilerin direnişleri yayılıyor. Ücretsiz izin, 25/2 maddesi (KOD 29) vb. saldırılara karşı örgütlenen, direnişe geçen işçilerin sayısı artıyor. Ülkenin dört bir yanında süren direnişlerden; Sinbo, SML Etiket, Ekmekçioğulları Metal, Baldur Süspansiyon, PTT, Migros Depo, maden işçilerinin direnişleri öne çıkanlar oldu. İşçi sınıfının parçalı, dağınık tablosuna rağmen ortaya çıkan direniş ve eylemler sınıfın daha ileri pratikler sergilemesi açısından önemini korumaktadır. Direnişçi işçilerin talepleri, işçi sınıfının talepleridir. Direnişçi işçilerin kazanması, işçi sınıfının kazanması demektir. Direnişçi işçilerle dayanışmayı büyütelim. İşçi sınıfının mücadele ve örgütlülük düzeyini güçlendirmek için ortak mücadele merkezlerinin önemine değinen MYK’mız, direnişler başta olmak üzere ortak mücadele zeminleri oluşturacak eylem ve etkinliklerin büyümesi için çaba harcamaya devam edecektir.
-İşkolumuz kapsamında olan toplu iş sözleşmelerini (TİS) gündemine alan MYK’mız, insanca yaşanabilecek ücretlerin alınması için MESS’e karşı dişe diş bir mücadelenin gerekliliğine işaret etmiştir. Birleşik Metal-İş Sendikası ve MESS arasında imzalanan, 5 fabrikayı kapsayan sözleşme, işçileri sefalet ücretlerinden kurtaracak bir sözleşme değildir. İşçilerin “coşku” ile karşıladığı iddia edilen sözleşmenin ayrıntılarında saat ücretlerine yapılan ortalama %21’lik zamlar, asgari ücrete yapılan zamla aynıdır. Sosyal haklara ise biraz üstünde zamlar alınmıştır. “Asgari ücrete sefalet zammı yapıldı” diyenlerin, bu sözleşmeyi zafer olarak gösterme çabaları trajikomiktir. Sendika bürokratlarının kapalı kapılar ardında yürüttükleri görüşmelere bırakılmayacak kadar kritik süreçlerden geçilirken, metal işçileri fiili-meşru mücadeleyi esas alan yol ve yöntemleri hayata geçirmelidir. 2021 Eylül dönemi toplu sözleşme süreci yaklaşırken, metal işçilerinin kayıplarını telafi etmesi, insanca çalışma ve yaşam koşullarına sahip olabilmesi için tabandan örgütlenmesi, birliğini güçlendirmesi şarttır. Sözleşme süreçlerini beklemeden yapılacak her hazırlık, her mücadele ilerideki TİS’in de kazanımının güvencesi olacaktır.
-“Salgın önlemi” adı altında duyurulan MESS Safe uygulamasının hayata geçtiğine dair haberler yansımaktadır. MESS’in koçbaşı Koç sermayesinin fabrikalarında hayata geçen MESS Safe uygulaması kabul edilemez. İşçi sınıfını prangaya vurmak isteyen MESS’in sahte oyunu bozulmalıdır. Metal işçisinin sağlığını zerre kadar düşünmeyen MESS'in yeni hamlesi ile metal işçisinin boynundaki zincir daha da kalınlaşacak, sömürü daha da katmerlenecektir. Modern kölelik rejimini inşa çabalarından biri olan MESS Safe uygulamasından derhal vazgeçilmelidir. Pandemiye karşı gerçek önlemlerin alınması sağlanmalıdır. MESS Safe uygulamasını reddedelim, metal işçisinin onurunun ayaklar altına alınamayacağını gösterelim.
-8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor. Pandemi boyunca kadın işçi ve emekçilerin yaşadıkları sorunlar daha da ağırlaştı. Kadınlar üzerindeki çifte sömürü arttı. Okulların ve kreşlerin kapalı olmasından dolayı çocuk bakımı ve yaşlı bakımı gibi toplumsal sorumluluklar tamamen kadına yüklendi. Üretim alanlarında sömürü katmerlenirken, ev içi sömürü, şiddet, taciz, cinayetler arttı. 8 Mart’ın sınıfsal-tarihsel önemini hatırlatan MYK’mız, haklarımız ve geleceğimiz için tüm kadın işçi, emekçileri mücadeleyi büyütmeye çağırıyor. 8 Mart, başta kadın işçiler olmak üzere tüm işçi, emekçiler için idari-ücretli izin sayılmalı, resmi tatil ilan edilmelidir. “Kadın-erkek el ele, örgütlü mücadele” şiarıyla tüm alanlarda 8 Mart’ı sınıfsal-tarihsel özüne uygun bir mücadele günü olarak kutlayalım.
-Birliğimizin yayınlarını gündemine alan MYK’mız, daha güçlü bir yayın politikası çerçevesinde planlamalar yaparken, kapitalizmin krizlerinden, pandemiden kurtulmanın yolu işçi sınıfının bilinçli ve örgütlü mücadelesinden geçtiğini vurgulamaktadır. İşçi sınıfının, yaşam hakkı başta olmak üzere tüm haklarını koruması için meşru mücadeleye dayanan yol ve yöntemleri hayata geçirmekten başka çaresi yoktur. Fabrikalarda, işletmelerde metal işçileri başta olmak üzere tüm işçileri bir araya gelmeye, işyeri komitelerini kurmaya, geleceğini kendi ellerine almaya çağıran MYK’mız, örgütlenme çağrısını yinelemektedir.