Kapitalist sömürü düzeninin işçi sınıfına yönelik saldırıları büyük bir hızla devam ediyor. Bu düzen her geçen gün bizleri daha fazla yoksullaştırıyor. Krizin ağırlaşan tablosu ile ücretlerimiz eriyor, salgın fırsatçılığı ile esnek ve güvencesiz çalışma genel çalışma biçimi haline getiriliyor. Sadece yoksullaşmıyor, ölüyoruz da. Her ay onlarca arkadaşımız alınmayan önlemler sebebiyle iş cinayetine kurban gidiyor. Salgın sebebiyle, başta sağlık emekçileri olmak üzere biz işçi ve emekçiler hayatımızı kaybediyoruz.
Sermayenin çıkarları uğruna “normalleşme” adımları atıldı, gelinen aşamada salgın tamamen kontrolden çıktı. Salgının ağır şekilde seyrettiği bu süreçte AKP-MHP iktidarı “Çarklar dönecek!” demeye, fabrikalar salgının merkezi olmaya devam ediyor. Bizler salgının başından beri “ya açlık ya ölüm” ikilemi arasında kalarak çalışıyoruz.
“Ücretsiz izin” uygulaması sermayenin elinde bizleri uysal köle haline getirmeye yarayan bir silaha dönüştü. Sendikalaşan, hakkını arayan işçiler ücretsiz izinle cezalandırılıyor. Patronların hiçbir gerekçe göstermeden ve onay alması gerekmeden hayata geçirebildiği ücretsiz izin uygulaması sebebiyle pek çok arkadaşımız ağır sömürü koşullarına, baskıya, mobbinge boyun eğerek çalışıyor. “Ücretsiz izne çıkartılırsam sigortalı bir işe giremem, günlük 36 TL’yle geçinemem, ücretsiz izne çıkartılmaktansa dişimi sıkayım” düşüncesi pek çoğumuz için ağır basıyor. Ancak bu bakış açısının bizi daha da yoksullaştırmaktan başka bir işe yaramadığı ortada.
Geçmişten beri geçerli olan “paran kadar sağlık, paran kadar eğitim” anlayışı ise salgın sürecinde hiç olmadığı kadar ayyuka çıktı. Büyük bir rant alanı olan “sağlık turizmi” ile koronalı hastalar Türkiye’ye getiriliyor, parası olanlar özel hastanelerde her türlü imkandan yararlanabiliyor, ancak torpilli hastalar devlet hastanelerinde yoğun bakım yataklarında yer bulabiliyor. Bizler ise bir test için saatlerce hastane sıralarında bekliyoruz. Salgına yakalandığımız takdirde 10 gün karantinada kaldıktan sonra tekrar test dahi yaptıramadan çalışmaya devam ediyoruz. Düşünmeyen, sorgulamayan nesiller yetiştirmeyi hedefleyen AKP-MHP iktidarı salgın sürecinde çocuklarımızın eğitim hakkını da elinden aldı. Parası olan çocuğunu özel okula, kursa gönderirken işçi ve emekçi çocuklarının büyük bir kısmı eğitimden tamamen uzaklaştı.
Bizlerin ve çocuklarımızın geleceğini çalan sömürü düzenine karşı korku duvarlarımızı aşıp mücadele etmekten başka bir seçeneğimiz yok. Uysal birer köle olmayı kabul etmeyelim! “Ücretsiz izin kaldırılsın!” talebini yükselten, sendikalı ve güvenceli çalışmak için direnişe geçen Sinbo işçileri ve diğer direnişçi işçiler bizlere izlememiz gereken yolu gösteriyor. Kaybedecek bir şeyimiz kalmadı, ancak dişe diş mücadele ederek kazanacağımız çok şey var!
Komitelerimizi kuralım, bölüm bölüm, fabrika fabrika örgütlenelim. Sömürü düzenine son verip insanca yaşam ve çalışma koşullarına sahip olabileceğimiz düzeni, sosyalizmi kurana kadar mücadele edelim!
(Petrokimya İşçileri Bülteni'nin 2020 Aralık sayısından alınmıştır)