Greif işgali, sınıf mücadelesindeki artık eskimiş ve köhnemeye yüz tutmuş, böylelikle işçi hareketine hiçbir şey kazandırmayan düşünce ve davranma kalıplarını yerle bir ederken DİSK gerçeğine de ayna tutmuştur. Öyle ki direniş boyunca, hem de daha ilk günden başlayarak DİSK/Tekstil ve DİSK yöneticilerinin, DİSK’i DİSK yapan değerlere ne kadar yabancılaştığı açığa çıkmıştı.
Rıdvan Budak’ın başında olduğu Tekstil Sendikası patronları Greif işçilerine ihanet ederken, DİSK yöneticileri de bu ihanete bazen susarak bazen de işçilere sırtlarını dönerek ortak oldu. Bu tutumlarını bazen kapısına gelen işçileri Budaklar’ın kapısına göndererek, bazen ihanet protokollerine utangaçça ortak olarak, bazen de doğrudan Greif işçilerine karşı cephe alarak gösterdiler.
Bu tutumlarının gerisinde iki temel neden yatıyordu. Birincisi Greif işçileri söz ve karar haklarını tabandan kurdukları komiteleri aracılığıyla kullanıyor ve iplerini bu bürokratlara vermiyordu. İkincisi ise işgal burjuva yasaları ve algıları yerle bir eden eylem tarzıyla, bu sendikacı takımının yasalcılık ve pazarlıkçılıkla sakatlanmış sığ mücadele anlayışlarının ipliğini pazara çıkarıyordu.
Oysa bunlar, DİSK yöneticilerinin Türk-İş’e bağlı sendikalardan farklı olduklarını ileri sürdükleri iki temel alandı. Greif Direnişi bu bakımdan DİSK ile Türk-İş arasında herhangi bir farklılığın olmadığını ortaya çıkardı. DİSK tarihine yaslanarak devrimcilik taslayanların maskelerini indirdi.
Greif işçilerinin 106 gün süren uzun maratonlarının her anı bunun böyle olduğunu kanıtlıyor. Fakat biz burada bu direniş içerisinde yaşananlar üzerine hatırlatmalar yerine bir tarihsel karşılaştırma yapmak istiyoruz. Böylelikle de DİSK’in yönetici kademelerinde duranların gerçekte DİSK’in kopuş dönemindeki mücadele edilen Türk-İş’in yönetiminde duranlardan herhangi bir farklarının olmadığını göstereceğiz. Bunu ise herhangi bir yoruma gerek duymaksızın arşivden bazı açıklamaları sıralayarak yapmak istiyoruz.
Bu amaçla önce Greif işgaliyle ilgili olarak DİSK cephesinden yapılan açıklamalardan bazı kısa parçalar ve ek olarak da direnişin 4. gününde Greif yönetiminin işçilere gönderdiği ve işbirliğinin açık belgesi olan mesajı yayınlayacağız. Ardından da Türk-İş’e ait 1970 tarihli “Türk-İş’in İşyeri İşgalleri Hakkındaki Görüşü” başlıklı bir belgeyi olduğu gibi yayınlayacağız.
Okur açıklamalarla ilgili bir karşılaştırma yaptığında görecektir ki, Greif işgalini “disiplinsizlik”, “çocukluk hastalığı”, “yasal toplu sözleşme sürecini baltalamak”, “sorumsuz davranmak” gibi kavramlarla yargılamaya ve mahkum etmeye çalışan Budaklar ve DİSK yöneticilerinin lugatlarının zamanın (elbette bugünkü) Türk-İş yöneticilerinkinden bir farkı yoktur.
Bu bürokratların, ayrı tarihsel dönemlerde ve zeminlerde olmalarına, dahası ortada büyük iddialarına rağmen aynı noktada buluşmaları şaşırtıcı değildir. Çünkü sözkonusu olan, iddialar ve niyetler değil sınıf mücadelesinin maddi yasalarıdır. İşçi sınıfı içerisinde nerede durduğun, nasıl ilişkilendiğin, nasıl yaşadığındır. Yani aynı ya da benzer maddi koşullar aynı sonuçları doğuruyor. Burada olan da budur.
“TİS süreci baltalanmıştır”
“Toplu iş sözleşmesi sürecinde sendikal disiplin son derece önemlidir. Atılan her adım Sendika organlarının kararı ile gerçekleştirilmelidir. Aksine tutum, Sendikal bütünlüğe olduğu kadar, toplu iş sözleşmesi sürecinin hedeflerine ulaşmasına da zarar verebilir.”
“Hali hazırda, söz konusu işyerindeki üyelerimiz adına toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri yeni başlamış olup, ilgili mevzuat hükümlerine uygun şekilde sürdürülmektedir, müzakereler henüz sona ermemiştir. Bu nedenle bu eylem sendikamızın inisiyatifinin dışında gerçekleşmektedir.”
“Üzülerek belirtmek gerekirse, bu işyerinde toplu iş sözleşmesi süreci bilerek veya bilmeden adeta baltalanmıştır. Umuyoruz ki sağduyulu üyelerimiz, yaşanan bu olumsuz deneyimden yeterli sonucu çıkaracak ve haklarına, sendikalarına daha güçlü sarılarak, toplu iş sözleşmesinin istenilen şekilde, başarıyla sonuçlanması için güç birliğini sürdürecektir.”
“Tümüyle sendikamızın ilgili kurullarının bilgisi dışında gerçekleşen bu olay, her yönüyle sorgulanmayı gerektiren, sendikal disiplini zedeleyen ve dolayısıyla örgütlü mücadeleye zarar veren bir nitelik taşımaktadır. Üzülerek belirtmek gerekirse, bu işyerinde TİS süreci bilerek veya bilmeden adeta baltalanmıştır”
(DİSK/Tekstil Yönetim Kurulu, Greif işgalinin ilk günü, 11 Şubat 2014)
Sorumsuzluk ve maceracılık
“DİSK-Tekstil olarak bu olayın barışçıl bir biçimde sona erdirilmesi için çok çaba sarf edilmiştir. Ancak Sendikamızın ve üyelerimizin iradesini hiçe sayan bir siyasi grubun sorumsuz ve maceracı tavrı sonucu 800 dolayında işçi işini kaybetmiş daha da ötesi Mahkeme kapılarına düşürülmüşlerdir.
Bu tavırlar işçi ve sendika hareketine hiçbir yarar getirmemiş aksine zarar vermiştir. (…)
Sendikamız ile işveren arasındaki toplu iş sözleşmesi görüşmeleri devam ederken, aralarında üyelerimizin de olduğu ağırlıklı olarak taşeronda çalışanlardan oluşan fabrika işçileri 10 Şubat 2014 tarihinde üretimi durdurarak bir eylemlilik sürecine girmişlerdir.
Sendikamız daha ilk gününden itibaren, ortaya çıkan krizin çözülmesi ve toplu iş sözleşmesinin olağan işleyişine dönmesi doğrultusunda birçok girişimde bulunmuş, bu siyasi grubun yaptığı tüm olumsuz propaganda ve karalamalara rağmen üyelerinin beklentilerine uygun bir toplu iş sözleşmesi hedefi ile hareket etmiştir.
(…)
Bütün bu gelişmeler olurken, toplu iş sözleşmesinin mevzuata uygun olarak tüm aşamaları titizlikle sürdürülmüştür.
(…)
İhbarcılığı ve yalanı temel politika olarak izleyen, işçiyi işçiye, işçiyi sendikaya düşman olarak göstermeye çalışan, şiddetten çözüm bekleyen bu siyasi çevre açık bir biçimde 800’e yakın işçinin istihdam edildiği bir fabrikanın kapatılmasının ve bu işçilerin aileleriyle birlikte işsiz bırakılmasının tek sorumlusu olarak adeta kendini tescillemiştir. Bunlar daha önce başka yerlerde de yaptıkları gibi fabrikayı kapattırmış, işçiyi perişan etmiş ve de muratlarına ermişlerdir. İşte işçi sınıfına asıl ihanet ve hainlik budur.”
(DİSK Tekstil yönetiminin 10 Nisan 2014 tarihli, yani polisin fabrikaya operasyon yaptığı günkü açıklamasından…)
“Greif ve DİSK Tekstil İş Sendikası yönetimi sizi bir an önce bu kanunsuz eyleme son vermeye çağırmaktadır”
“Greif Hadımköy Fabrikası’nda yapılmakta olan kanunsuz işgal, eylemler ve bu eylemlerin olası yasal sonuçları ile ilgili tarafınıza noter kanalı ile bir bilgilendirme yapılmıştır.
Noter kanalı ile yapılacak bilgilendirmenin tarafınıza ulaşmasına kadar geçecek sürede bu mesaj aşağıdaki konulara açıklık getirmek amacı ile gönderilmiştir:
1. Greif yönetimi olarak bildirmek isteriz ki, toplu sözleşme görüşmeleri DİSK Tekstil İş Sendikası yetkileri ile devam etmektedir.
2. Bu eylem yasal olmayan bir eylemdir.
3. İş hakkınız bu yasal olmayan eyleme katılmaya devam etmeniz durumunda risk altındadır.
4. Hadımköy Fabrikamız sendika temsilcilerinin Fabrikamızdaki hareketlerinin DİSK Tekstil İş Sendikası tarafından desteklenmediği ve onaylanmadığı, DİSK Tekstil İş Sendikası Başkanı Sayın Rıdvan Budak tarafından tarafımıza bildirilmiştir.
5. Fabrikamızda eyleme katılıma son vermediğiniz müddetçe toplu iş görüşmelerinin sonuçlanması ve Greif yönetimi tarafından imzalanması mümkün değildir.
Greif ve DİSK Tekstil İş Sendikası yönetimi sizi bir an önce bu kanunsuz eyleme son vermeye çağırmaktadır.”
(Greif yönetiminin işgalin 4. gününde işçilere gönderdiği mesaj)
“Çocukluk hastalığı”
“Sınıf ve kitle sendikacılığının önüne set çekmeye çalışan siyasi iktidarın yanısıra, sendikal mücadelenin içini boşaltan, dar siyasi çıkarlarını sınıf mücadelesinin önüne koyan kimi sol sekter siyasi çevrelerin ‘dar pratikçilik’ ve ‘çocukluk hastalığı’ olarak görülebilecek türden eğilimlerinin sınıf mücadelesini sekteye uğratması ve işçilere her düzeyde zarar vermesi hiçbir koşulda kabul edilemez ve bu anlayışların mahkûm edilmesi gerekmektedir.”
(DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesi, 10 Haziran 2014)
***
Türk-İş’in İşyeri İşgalleri Hakkındaki Görüşü:
İŞYERLERİNİN İŞGALİ
Sayın Delegeler,
Geçtiğimiz dönemde işçi hareketi için önem taşıyan bir başka konu da bazı işyerlerinde öğrenci işgalleri gibi işgal hareketlerine girişilmiş olmasıdır. Türk-İş dışındaki kuruluşların teşvik ve tahriki ile girişilen işgal olayları bir ara genişleme istidadı göstermiştir. Türk-İş topluluğu dışında bulunan sendikaların başvurdukları işgal olaylarına, İzmir Çamaltı Tuzlası’nda da bir ara girişilmiş, ancak Türk-İş’in süratli müdahalesi ile buna engel olunmuştur.
İşgal olayları ile ilgili görüşümüz bu vesileyle kamuoyuna Türkiye radyoları aracılığıyla aşağıdaki şekilde duyurulmuştur:
Geçtiğimiz ay içinde Menemen’de Çamaltı Tuz Fabrikası’nda grev yapan Maden Federasyonuna bağlı işçiler, giriştikleri pasif direnme hareketinden vazgeçmişler ve Türk-İş’in olaya el koyması üzerine de greve son vermişlerdir.
Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç, 12 Eylül’de grev yerine giderek işçilerle görüşmüş ve duruma Konfederasyon’un el koyduğunu bildirerek, ‘Hak mücadelesini, kanun sınırlarını zorlayarak, disiplinsiz bir şekilde yapmaya çalışmak, Türk-İş’in yerleşmiş politikasına aykırıdır. Müsamaha ile karşılayamayız’ demiştir.
Son günlerde bazı işyerlerinde işçilerin fiili durum yarattıklarını bildiren bu olayların Türk-İş dışında meydana geldiğini belirten Halil Tunç, şunları söylemiştir: ‘Çamaltı Tuzlası’nda durum farklıdır. İlk defa olarak Türk-İş’e bağlı bir kuruluşun grevci üyeleri, kanun sınırlarını zorlayarak işgale tevessül etmektedirler. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na bağlı kuruluşları ziyadesiyle üzen bu olayın bir an önce Türk-İş prensiplerine uygun bir şekilde çözümlenmesi gerekmektedir.’
Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç, bu tip olayların maksatlı tahrik ve telkinlerin yanı sıra, kanunların aksaklıklarından ve yargı organlarının sendikalar arasında yarattığı anlaşmazlıklardan doğduğunu belirtmiş ve şöyle devam etmiştir: ‘Sebebi ne olursa olsun, kanun sınırlarını zorlayan davranışları müsamaha ile karşılayamayacağımız bilinmelidir. Kanun dışı davranışlar güçsüz kuruluşların başvuracakları yollardır. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve ona bağlı kuruluşlar, haklarını kanun çerçevesi içinde toplu pazarlık yoluyla alma kudretine sahiptirler. Hak mücadelesini kanunsuz bir şekilde yürütmeye çalışmak, toplu pazarlık sisteminin yabancısı ve bu sistemi tahribe yönelen davranışlar olarak vasıflandırılmak gerekir.’
Sendikacılık hareketinin başarıya ulaşması için disiplinli hareket etmek gerektiğini de hatırlatan Halil Tunç, daha sonra şunları söylemiştir: ‘Disiplin, hak mücadelesini toplu hareketler yapma durumunda olan işçi hareketinin vazgeçilmez, ayrılmaz vasıflarından biridir. Disiplinsizlikler, toplu hareketleri şuursuzlaştırır. Topluluk ne yapacağını bilemez hale gelir. İşgal, boykot gibi hareketler disiplinli davranışlar değildir. Türkiye’de işçinin haklarını ve özgürlüklerini ne şekilde koruyacağı kanunlarla tespit edilmiştir. 1963’ten bu yana büyük bir sorumlulukla yürütülen toplu pazarlık düzeni içinde işgale, boykota yer yoktur.’
Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç, Türk işçilerinin mücadelesinde kamuoyu desteğini ihmal etmemesi gerektiğini de bildirmiş ve şöyle devam etmiştir: ‘Bir ülkede kamuoyunun ilgisini toplamak ve özellikle desteğini sağlamak için davranışların haklılığı ortaya dökülmelidir. Kamuoyu, kanun sınırlarının zorlandığını gördüğü anda bu tutuma karşı cephe almaya başlar. Hiçbir ülkede kamuoyunun anarşiye devamlı prim verdiği görülmemiştir.’
Halil Tunç, bazı çevrelerin işçilere kendi haklarını yok etmenin yollarını öğretmeye çalıştıklarını öne sürmüş ve konuşmasını şöyle tamamlamıştır: ‘Ümidimiz; bilmeden alet olan, kanunsuz hareketlere itilen işçilerimizin, Türk-İş’in çizdiği doğru yolu görmekte gecikmemeleri, işçi düşmanlarına fırsat vermemeleridir. Türk İşçi Hareketi, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun çizdiği, doğruluk ve sorumluluk yolunda birleşecektir. Bunun başka yolu yoktur.’
(Türk-İş 8. Genel Kurul Çalışma Raporu, Erzurum, 11 Mayıs 1970)