Ege İşçi Birliği, 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 50. yıldönümü dolayısıyla işçilere mücadele çağrılarını taşıyor.
Ege İşçi Birliği’nin (EİB) “Salgının sonuçlarına ve ekonomik krize karşı; birleşelim, örgütlenelim, mücadeleyi yükseltelim!” şiarıyla yaptığı açıklaması doğrultusunda mücadele çağrıları işçilere ulaştırılıyor. Bu kapsamda, Menemen üstgeçit, Asarlar, Balatçık ve Çiğli merkezde sabah vardiyasına giden demir-çelik işçilerine, tekstil işçilerine ve petrokimya işçilerine bildiri dağıtımı yapıldı.
EİB’in 15-16 Haziran Direnişi’nin yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada “Pandemi süreciyle derinleşen ekonomik krizin bütün faturasının biz işçi emekçilere kesildiği bu dönemde 15-16 Haziran’ı anmak, onun mücadelesinden öğrenmek, dersleri ile donanmak her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumda” denilerek şu ifadeler kullanıldı:
15-16 Haziran bundan tam 50 yıl önce, küçümsenen, yok sayılan, mücadele ve örgütlenme hakkı elinden alınmaya çalışılan işçi sınıfımızın ben buradayım diye ayağa doğrulduğu, 2 gün boyunca üretimi durdurup İstanbul’u fethettiği büyük bir işçi başkaldırısının adıdır. Işçi sınıfının büyüyüp gelişen hareketinin ürünü olarak ortaya çıkan DISK, sermaye partilerinin ortak girişimiyle etkisizleştirilmeye çalışılmıştır. DİSK şahsında etkisizleştirilmek istenenin kendi mücadelesi olduğunun gayet farkında olan işçiler, DISK üyesi, Türk-İş üyesi demeden barikatları aşa aşa İstanbul’un merkezine akmıştır. Sermaye düzeni, eylemleri durdurmayı ancak işçilerin hayatı pahasına savunduğu DİSK’in tepe yöneticilerinin ihaneti sayesinde başarmıştır. Bu büyük eylemin basıncı altında kalan Anayasa Mahkemesi DISK’in kapatılmasına yol açacak yasayı iptal etmek zorunda kalmıştır. Böylece işçi sınıfı örgütlenme özgürlüğü ve mücadelesini hedefleyen bu saldırıyı fiilen boşa düşürmüştür.
‘60’lı yıllardan itibaren büyüyüp gelişen sınıf hareketinin sosyal uyanış ortamında, hızla militanlaşmasının ürünü olan 15-16 Haziran, her şeyden önce bu topraklarda işçi sınıfının etkin bir güç olarak var olduğunu, birleşip mücadele etmeye karar verdiği zaman çok zor görünen engelleri bir bir aşabileceğini, en zor koşullarda bile mücadele ettiğinde kazanabileceğini göstermiştir.
Bundan 50 yıl önce işçi sınıfı, üstelik henüz çok gençken, yeni yeni gelişmeye başlamışken sermaye iktidarının yenilmez, yıkılmaz, sarsılmaz olmadığını ilan etmiştir. Polisin yetersiz kaldığı yerde devreye giren ordu birlikleri dahi işçileri durdurmaya muvaffak olamamış, köprüler kaldırılmış, vapur seferleri iptal edilmiş buna rağmen işçiler bir yolunu bularak eylemi sürdürmüştür. Sermaye basını tarafından bir işçi ihtilali provası olarak nitelendirilen eylem o kadar görkemlidir ki, bazı sermayedarların ülkeyi terk edebilmek için hava alanlarında özel uçaklar beklettiği söylenir.
15-16 Haziran işyeri örgütlenmelerine dayanan taban inisiyatifinin ürünüdür. Saraçhane mitingiyle başlayan Kavellerle, Kozlularla, Paşabahçe grevleri ile devam eden, fabrika işgalleri, boykotlar ve militan eylemlerle gelişen işçi hareketinin, tepe noktasıdır. Bu kendiliğinden patlamada fabrikalarda kurulan işyeri komiteleri temel bir rol üslenmiştir.
DİSK bürokrasisi işçilerin sokağa dökülmesinden en az sermaye kadar ürkmüştür. Şimdilerde büyük bir işçi önderi olarak anılması gelenek haline gelen dönemin DISK Genel Sekreteri Kemal Türkler, radyodan yaptığı konuşma ile üzerlerine kurşun yağdırılan, bu uğurda üç sınıf kardeşini kaybeden işçileri düzene ve yasalarına saygı göstermeye çağırmıştır. Oysa işçilerin sığamadığı, tam da görünürde eşitlik ve özgürlük vaat eden ama her türlü uygulama ile sermaye sınıfının çıkarlarının bekçiliğini yapan o anayasal düzendir. Anayasal düzen denilen şey, görünürde işçiye de hak tanıyan ama aslında karşı karşıya kaldığımız baskının, sömürünün, insanca yaşamdan mahrumiyetin üstünü örten demir bir tülden başka bir şey değildi.
DİSK yöneticilerinin çağrısının ardından sokak eylemleri sona erse de, bir dizi büyük fabrika üretime başlamamıştır. Ne yazık ki sendikaları tarafından yalnız bırakılan işçiler daha sonra sermayenin saldırılarına maruz kalmış, 6000 binden fazla işçi işten çıkarılmıştır. Durumdan ürken düzen 12 Mart askeri darbesiyle işçi sınıfının önünü kesmeye yeniden yeltenmiş fakat, darbenin yol açtığı duraksama kısa sürmüş, ‘70’li yılların ikinci yarısından itibaren işçi sınıfı yeniden alanları meydanları doldurmuştur.
Üstelik bu sefer 15-16 Haziran’da yarattığı açıklıklar sayesinde ve daha güçlü, daha bilinçli olarak.
DGM boykotları, faşizme ihtar eylemleri, kitlesel 1 Mayıs’lar, TARİŞ gibi militan direnişlerle ülke siyasetine müdahale etmeye başlayan işçi hareketinin önünü kesmek için bu sefer 12 Eylül darbesi tertiplenmiştir. Tüm bu süreç boyunca ne yazık ki kendi siyasal öncülüğünü yaratamayan işçi hareketi, işin başını tutmaya devam eden sendikacıların darbeye karşı direnişi örgütlemek yerine kışla kapılarında teslim olmak için sıraya girmeleri ile bir kez daha yalnız bırakılmış ihanete uğramıştır.
Bu koşullar altında işçi sınıfı, 12 Eylül’ün çalışma ve yaşam koşullarında yol açtığı gerilemeye, hak ve özgürlüklerinin gasb edilmesine ancak ‘89 Bahar Eylemleri ile bir yanıt üretmeye çalışmıştır. Bir kez daha sendikal bürokrasinin ihaneti ile bu sefer Ankara kapılarından geri dönmek zorunda bırakılan işçi hareketi o günden bu yana inişli çıkışlı bir seyir içinde maalesef ki gerilemektedir.
İşçi kardeşler!
Çalışma ve yaşam koşullarımızın hiç olmadığı kadar kötüleştiği, alım gücümüzün düştüğü, zaten sınırlı olan demokratik hak ve özgürlüklerimizin iyice ortadan kaldırıldığı bu dönemde yapmamız gereken, bundan 50 yıl önce 15-16 Haziran’ı yaratan işçilerin açtığı yoldan yürümektir.
Kendi işyeri komitelerimizi kurmak, düzenin mücadelemizi durdurmak için kurduğu engelleri aşmak, fiili meşru bir çizgi içerisinde sermayenin saldırılarına karşı dişe diş bir mücadele yürütmektir.
Sağlığımız yerine AVM’leri önemseyenler, bizden kesilen vergilerle sermayeye teşvikler yağdıranlar, kısa çalışma ödeneği - ücretsiz izin gibi uygulamalarla bizi açlığa sürükleyenler hala 15-16 Haziran Direnişinin açtığı fiili- meşru mücadele hattından korkmaktadırlar! Onların korkularını gerçeğe çevirmek bizim elimizdedir. Şimdi 50. yılını andığımız 15-16 Haziran bunun nasıl yapılabileceğini bütün açıklığıyla göstermektedir.
Yaşasın şanlı 15-16 Haziran direnişimiz!
Sermayenin saldırılarına karşı birleşelim, örgütlenelim, mücadele edelim...