Canpaş işçisinin gücü örgütlü birliğidir!

Çanpaş işçisi ve genel olarak işçi sınıfı bunun bilincine varmalı ve kendi örgütlü gücüne güvenmelidir. Bizleri seçim zamanlarında oy deposundan farklı bir yerde görmeyen, söz, yetki ve karar hakkımızı tanımayan sendika ağalarına ve patronlara karşı örgütlü birliğimizle hareket edelim. Tüm sorunlarımızın kaynağı olan kapitalist sisteme karşı sınıfsal birliğimizin gücünü kullanalım.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 14 Ağustos 2019
  • 08:24

Çankaya Belediyesi bünyesindeki “kadrolu” Çanpaş AŞ çalışanları, 9 Ağustos gecesinde, kendilerine dayatılan Toplu İş Sözleşmesini reddederek iş bırakmışlardı. Çünkü Genel-İş tarafından kabul edilen fakat işçiler tarafından kabul edilmeyen sözleşmede işçilerin temel taleplerine yer verilmemişti. Kabul edilen maddeler 2020 Ocak ayından itibaren uygulanacaktı. İşçilerin talebi ise asgari ücret farkının 2019 Ocak ayından itibaren sayılmasıydı.

Bunun yanı sıra haftalık çalışma saatinin 40 saat olması, yol, yemek ve ulaşım gibi temel ihtiyaçların karşılanması da temel talepler arasındaydı. Örgütlü oldukları DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası, bu talepleri görmezden gelerek, sözleşmenin imzalanmasından yana tutum alınca, belediye işçileri fiili-meşru mücadele hakkını kullanarak iş bıraktılar. Bunun üzerine, bir “işçi dostu” olan Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Çankaya Belediyesi sokaklarının temizliği için Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki işçileri kullanarak, “dostluğunu ve samimiyetini” gösterme fırsatını kaçırmadı.

Direniş sırasında şantiyeye gelen sendika temsilcileri de kendilerinin “işçi dostluğunu”, “Bu yapılan yasal bir grev değildir” şeklindeki sözleriyle aba altından sopa göstererek kanıtlamış oldular. İşçilerin “KHK ile kadroya” geçtiklerinden, haklarının bu yasalar çerçevesinde belirlendiğinden ve kendilerinin bu konuda yapacak şeyleri olmadığından dem vurdular. Yinelenen bu bahaneler işçiler tarafından protestoyla karşılandı ve bürokratlar, “Sendika istifa!” sloganları arasında alanı terk etmek zorunda kaldılar.

Direniş sırasında işçilerin sarf ettikleri sözler sarı sendika gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyordu. Bir işçi “Sendika tarafından yine ihanete uğradık” diye tepki gösterirken, bir başkası, “Bırakın ekonomik talepleri bir yana, bugüne bugün bir kez olsun çalışırken yanımıza gelip de ‘Kolay gelsin, nasılsınız?’ dediklerini duymadık, ama seçim zamanlarında da bizden iyisi olmazdı, işte bize verdikleri değer” diyordu. Bu sözler işçilerin uğradıkları ihanetin ne ilk ne de son olduğunun tepkiyle dışavurumuydu aslında.

Direniş akşamında ise sendikanın gönderdiği aracılar üstü kapalı tehditten geri durmayarak, “yasal olmayan” bu direnişin bitirileceğini söylemekten geri durmadılar. Sundukları teklifte, 6 bin TL zammın ocak ayına kadar 300 TL yerine 500 TL net olarak verilmesi, 2020 Ocak ayından itibaren haftalık çalışma saatlerinin 40 saat olması yer alıyordu. Bunun yanında yol ve yemek parası olarak komik denecek bir miktar önerdiler. Bu maddeleri kabul etmek istemeyen işçiler, örgütlülükteki zayıflıktan beslenen birtakım sorunlar nedeniyle direnişi bitirme kararı aldılar fakat bu maddeleri kabul etmeyeceklerini de sendika ağalarına duyurdular. Şimdi süreç, direnişi farklı alanlara taşıma şeklinde ilerliyor.

Sınıfsal konumları nedeniyle patronların durduğu yer her zaman bellidir. Nasıl ki işçiler bir sınıfı oluşturuyorsa bu patronlar için de geçerlidir ve bu iki sınıf çıkarları itibarı ile karşı karşıyadır. Bunu tartışmaya dahi gerek yok. Fakat bugün işçi sınıfını temsil etmekle, onun sözcüsü olmakla görevli olan sendika bürokratları neredeler ve kimin çıkarını gözetiyorlar? Söz, yetki ve kararın işçilerde olması gereken yerde bu üçünü de kendi bünyesinde toplayıp sözleşme masalarında kimin adına söz sahibi oluyorlar? İşçilerin kabul etmediği bir sözleşmeye ne hakla imza atıyorlar? Bu durum düpedüz sarı sendikaların patronlar tarafından işçiyi ikna etmek için görevlendirildiğini gösteriyor.

Çanpaş işçisi ve genel olarak işçi sınıfı bunun bilincine varmalı ve kendi örgütlü gücüne güvenmelidir. Bizleri seçim zamanlarında oy deposundan farklı bir yerde görmeyen, söz, yetki ve karar hakkımızı tanımayan sendika ağalarına ve patronlara karşı örgütlü birliğimizle hareket edelim. Tüm sorunlarımızın kaynağı olan kapitalist sisteme karşı sınıfsal birliğimizin gücünü kullanalım.

Ankara’dan bir sınıf devrimcisi