Tutsak devrimci Elif Alçınkaya’dan…
İşçi katliamlarını önlemek ve hesabını sormak için Birliğimizi güçlendirelim!
Türkiye’de geçtiğimiz yıl iki bine yakın işçi arkadaşımızı iş cinayetlerinde yitirdik. İşçi sağlığının göz ardı edilmesi, gerekli önlemlerin alınmaması ve denetimsizlik nedeniyle fabrikalarda, madenlerde, inşaatlarda ve daha birçok sektörde iş cinayetleri gerçekleşiyor. Birçok işçi meslek hastalığına yakalanarak zamana yayılmış bir cinayet ile karşı karşıya kalıyor. Fiziksel ve psikolojik sonuçları çok boyutlu bir şekilde yaşanıyor.
Yaşanan olayların üstünün rahatça örtülmesi, kapitalist patronların ceza almaması, gerekli önlemler alınmadığı halde yaptırım uygulanmaması vb.’nin nedenlerine bakalım.
- Kapitalist patronlar bir sınıf olarak örgütlüler.
- Kapitalistler bizzat sermaye devleti, onun kurumları eliyle korunup kollanıyorlar.
- Tüm bunlarla beraber ama bunlardan daha önemlisi, biz işçilerin örgütlü hareket etmemesi, hak arama meşruluğuyla davranamaması.
Sakarya’da patlayan havai fişek fabrikası, Mersin’de üretim yapan meslek lisesindeki patlama, Kocaeli’nde yaşanan fabrika yangını... Yalnızca on gün içinde yaşanan örnekler bunlar. Sonuçlarını hayatlarımızla ödediğimiz faili belli cinayetler... Sakarya’daki patlama ve sonuçlarına özel olarak bakmak gerekiyor. Soma, Ermenek, Torunlar, Davutpaşa, Esenyurt ve niceleri gibi açık ihmaller söz konusu. Hatta ihmaller zinciri!
Sakarya Hendek Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda 3 Temmuz Cuma günü saat 11.15’de patlama gerçekleşti. 7 işçi arkadaşımızı kaybettik, onlarcası yaralandı.
“Avrupa’nın en büyük ve güvenli havai fişek fabrikası” Coşkunlar’da 13 yıl içerisinde her seferinde can kayıpları ve yaralanmalar ile sonuçlanan yedi patlamanın gerçekleştiği açığa çıktı. Herhangi bir ceza, herhangi bir önlem, herhangi bir yaptırıma dayalı denetim yok!
Patlamalar sonrasında şirketin ismi sürekli değiştirilmiş. Coşkunlar, Venüs Coşkunlar, Büyük Coşkunlar şeklinde değişen isimler ile neyin üstünün kapatılmaya çalışıldığı yeterince açık.
Patlamanın ardından ilk gözaltına alınıp tutuklananlar arasında fabrikanın patronu yoktu. Hatta patron jet hızıyla Cumhurbaşkanı tarafından arandı. Hepimizin gözlerinin önüne Soma’nın ceza almayan, ödüller verilen patronu geldi.
Kapitalist patronlar örgütü MÜSİAD anında Coşkunlar patronunun yanında olduğunu ortaya koydu. Katliamın sorumlusu patronun mağdur ve moral destek ihtiyacı içinde olduğu resmedilmeye çalışıldı.
Günlerce ortaya konulan tepkilerin ardından patronlar da gözaltına alındılar. Coşkunlar ailesinin sicili kabarık. Bugüne kadar yaşanan olaylardaki pervasızlıkları da öyle. Yaşanan her patlamadan sonra sürekli işçileri suçlayan açıklamalar yapılmış. Son patlamanın ardından suçlayıcı konuşma yapılmasa da yuvarlak cümleler ile sorumluluğu üstlenmekten kaçındılar.
2014 yılındaki patlama sonrasındaki tutumları ibret verici. Bu patlamada Yılmaz Sapoğlu isimli işçi yaşamını yitiriyor. Ailesine “kan parası” teklif ediliyor. Aile kabul etmeyip hukuk yoluna başvuruyor. Bunun üzerine Coşkunlar, fabrikayı zarara uğrattığı iddiasıyla karşı dava açıyor.
Tüm işlerin yıllardır “kara düzen” yürüdüğü fabrikada kalan patlayıcı malzeme de, yaşananlara rağmen, özensiz bir biçimde imha edildi. Ürünlerin taşınmasındaki ihmaller zinciri yeni bir faciaya yol açtı, yeni canların hayatına mal oldu.
Sakarya’da yıllara yayılan iş cinayeti, işçi sağlığının önemsenmemesi, kapitalist patronların kar hırsı ve devletin sermayedarlardan yana tavrı açısından çıplak bir örnek. Diğer iş cinayetlerinin arka planı da Sakarya’dakinden farksız.
Pandemi için alınan önlemler de, işçi sağlığı ve yaşamının nasıl yok sayıldığının görülmesi bakımından turnusol işlevi gördü. Salgın boyunca alınan “önlemler” yalnızca kapitalist sömürü çarklarının dönebilmesi için.
6331 sayılı İSG Kanunu’nun çıkması, işçi sağlığı açısından ileri bir düzey olarak yansıtılmaya çalışılıyor. Fakat son yedi yıla bakıldığında, iş kazaları ve cinayetlerinin daha vahim boyutlar kazandığı görülüyor. Zira bu yasa, denetim ve asıl sorumlular açısından, patronların işini kolaylaştırmaya hizmet ediyor. Dahası, yasayla amaçlanan, işçinin değil işin güvenliğini sağlamak. İşin devamlılığının bozulmaması için işçinin korunması gerekiyor!
İSG Kanunu, sorunlara bir çözüm olmadığı gibi daha da derinleştirdi. İş cinayetleri sıralamasında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncüyüz.
Sakarya örneğine dönersek, fabrikanın İSG uzmanı ve ustabaşı tutuklandı. 6331 sayılı yasa, İSG uzmanını, teknik mühendisleri, ustabaşıları, işyeri hekimlerini hedef haline getirip, cinayetlerin asıl sorumlusu kapitalistleri ise azade kılabiliyor.
Sakarya olayından tutuklanan İSG uzmanı, istediğini yazamadığını, önerdiği şeyleri uygulatamadığını, bakılıp denetlenecek yerleri gösterilen yerlerle sınırlı tutmak zorunda kaldığını anlatıyor. Ve bunlardan kaynaklı istifa ettiğini belirtiyor.
Sakarya yalnızca bir örnek. Daha nice işçi katliamları yaşandı ve tablo böyle devam ettikçe de yaşanmaya devam edecek. Yaşananların hesabını sorabilmek, yenilerinin önünü kesebilmek bizlerin ellerinde. Başta da altını çizmeye çalıştığımız gibi, bu devranın böyle dönmesinin en büyük nedeni, biz işçilerin birliğinin ve örgütlülüğünün güçlü bir düzeyde olmaması.
Kapitalist patronların her açıdan örgütlü tablosunun karşısına İŞÇİLERİN BİRLİĞİ ile dikilmeliyiz. Biz işçilerin gücünün kaynağı üretimden gelmektedir. Ama bu gücü ortaya koyabilmenin yegane yolu da birlik olabilmekten ve örgütlenmekten geçiyor.
Birliğimizi güçlendirelim, işçi katliamlarının hesabını soralım!
Birliğimizi güçlendirelim, işçi sağlığı öncelikli çalışma yaşamının düzenlenmesini sağlayalım!
20 Temmuz 2020
***
Havai fişekler patlıyordu
ölüm çığlıkları ile..
Hendeğe dönmüştü fabrika
parçalanmış yedi bedenle..
Anlaşılıyordu
iş mahalindeki
cinayetin nedenleri
ağlayan ama öfkeli bakan
gözlerle...
ve karışmıştı Sakarya
Kavrulmuş acılarımızın arasına
Soma, Davutpaşa, Esenyurt, Torunlar, Ermenek ile...
10 Temmuz 2020
***
Elif Alçınkaya
(Gebze İşçilerin Birliği Derneği Başkanı)
1 No’lu F Tipi C.İ.K.
A3-8
Kandıra / Kocaeli