Ankara’dan işçi ve emekçiler Bartın’da yaşanan madenci katliamına tepki gösterdiler.
Sincan’dan AVM işçisi: “İşçilerden başka kimse buna dur demez!”
Bartın’daki maden “kazası”na hepimiz üzüldük, başsağlığı dileklerimizi paylaştık. Peki bu gerçekten bir kaza mı? İşin diğer yönünü düşündük mü ve bunun için ne yaptık? Üzüldüğümüzü ve başsağlığı dileklerimizi bildirmekten başka?
Bartın’daki maden “kazası” bir kaza değil bir katliamdır. Tekelci sermayenin adına aşırı kâr denilen sömürme hırsının insan hayatını hiçe saydığının ve Sayıştay raporlarına rağmen hukuk tanımazlığının meydana çıkardığı sonuçtur.
Adına devlet büyükleri denilen ceketli, kravatlı, takım elbiseli adamların timsah gözyaşları döktüğü sahadır Bartın. Soma’dan farksız, nicelerinden farksız. Düşünen, gören gözler için Soma’dan bir farkı var mıdır? Devlet-sermaye vahşi birlikteliğinin emeği ve alınterini katledene kadar sömürdüğünün ve işlenen katliamdan nasıl nemalanmaya çalıştığının resmidir. İşçi sınıfının yeterince birleşemeyince nelerle karşılaşacağının bir kez daha görülmüş halidir.
Peki daha ne kadar duracağız ne kadar bekleyeceğiz? Sermayenin rant uğruna neler yaptığını göremiyor muyuz? Bizlerden, işçilerden başka kimse buna dur demez. Bizden başka kimse bizim çalınan alınterimiz için mücadele etmez, yağmalanan, sonlandırılan yaşamlarımız için mücadele etmez.
İşçi kardeşlerim, Pamukova’yı, Tekirdağ’ı, Soma’yı, son olarak Gaziantep ve Mardin’i hatırlayalım. Bartın’ın son olmasını istiyorsak sahada ve masada üzerimize düşeni yapmak bizim birbirimize ve alınterimize olan borcumuzdur. Yapmamız gereken ertesi gün başsağlığı dileyip ikinci gün günlük hayatımıza dönmek, unutmak değildir. Bizim işimiz, bizim meselemiz; örgütlü ve tek ses ve tek yumruk olarak alınterinin davasını kazanmaktır. Çünkü kimileri ikinci gün Bartın’ı unutur, Soma’yı unutur ama alınteri dökerek evine, çocuğuna, eşine ekmek götüren, aş götüren işçinin ailesi, çocuğu, eşi, yakını, onun gibi alınteri döken emekçi arkadaşı, yol arkadaşı unutmaz. Onunla aynı havayı soluyan yoldaşı unutmaz.
Bir öğretmen: “… ‘fıtrat’ ve ‘kader planı’ türkülerini dinlemeye devam edeceğiz!”
Soma, Ermenek, Amasra…
Onlarca canımızı, emekçi yoldaşımızı yitirdiğimiz; her seferinde aynı yerden, aynı sebepten tekrar tekrar kırıldığımız madenci katliamları. Üstelik ilk ikisinin hesabı henüz görülmemiş, yaraları sarılmamışken… Aslında sonuncusu tam da bu yüzden.
Henüz “10 Ekim” psikolojisinden çıkamadığımız şu günlerde, geçtiğimiz gece Amasra’da TTK’ya bağlı bir maden ocağında 41 emekçi arkadaşımızı yitirdik. Yaşanan katliam bize tekrar gösterdi/hatırlattı ki çektiğimiz bu acıların çok net ve temel üç sebebi var: Kâr hırsı, ihmalkârlık, hukuksuzluk. Ve hukuksuzluk elbette beraberinde cezasızlığı da getiriyor.
Bugün gelinen noktada saydığımız bu üç sebep, hangi sektörden ve meslek grubundan olursak olalım hepimizin maruz kaldığı, mağduriyetini ve acısını dibine kadar hissettiği bir durum. Özel Sektör Öğretmeni -ki onlar da eğitim sektörünün madencileridir- sağlık çalışanı, market çalışanı veya motokurye… Hiç fark etmez. Hepimiz aynı kâr hırsına ve hukuksuzluğa karşı mücadele veriyoruz. Artık sadece iki sınıf var: Patron ve işçi. Onlar ve biz… Ve biz örgütlenip tepkimizi ortaya koymadıkça, bu düzeni değiştirmedikçe aynı acıları yaşamaya, aynı fıtrat ve “kader planı” türkülerini dinlemeye devam edeceğiz. Sorumluların cezalandırıldığı ve kimsenin eve ekmek götürmek için ölmek zorunda kalmadığı bir düzen dileğiyle…
Ostim’den bir metal işçisi: “Ya bu düzeni değiştireceğiz ya da ölmeye devam edeceğiz!”
Bu düzen değişmedikçe -Soma’dan Bartın’a-, sadece katliamın mekânı değişir. Bu düzeni de sadece dünyaya elleri ile şekil veren biz işçiler değiştirebiliriz. Yerin üstünde olsak aç, altında olsak ölü oluyoruz. Ya bu düzeni değiştireceğiz ya da ölmeye devam edeceğiz. Mesele bu kadar net!
Sincan OSB’den petro-kimya işçisi: “Bizden başka kimse bu kaderi değiştiremez!”
Bu katliam çok açık ki AKP hükümetinin kaderleştirdiği katliamdır. Ama herkes bilmeli ki bu kaderi biz yazmadık ve bizden başka kimse bu kaderi değiştiremez.
Sincan OSB Hidromek’ten bir işçi: “Ölen bizsek, ölmeyi reddeden de biz olacağız!”
Sözün bittiği yerdeyiz. Olan hep bir işçiye oluyor. Hiçbir zenginin, patronun bir iş kazasında öldüğünü gördünüz mü? Göremezsiniz, çünkü onlar tehlikeli işlerde çalışmazlar, hatta hiç çalışmaz, yan gelip yatarlar. Ölen bizsek, ölmeyi reddeden de biz olacağız. Başka yolu yok!
Sincan’dan motokuryeler: “Neden zenginler ölmüyor da hep bizler ölüyoruz…”
Önlem alınabilir sorunlar olmasına rağmen önlem alınmıyor. Bu durumda bu bir katliam oluyor. İnsan canı bu kadar ucuz işte… Neden zenginler ölmüyor da hep bizler ölüyoruz. Birlik beraberlik içinde olmamız lazım ve ölümlere karşı sesimizi çıkarmamız, sokaklara dökülmemiz lazım.
Çankaya Belediyesi’nden bir işçi: “…sorumlusu bu devlettir!”
Bu bir kaza değildir. Buna “kaza” diyenler katliamı gizlemek isteyenlerdir. Onlarca yıldır bu ülkede katliamlar yaşanıyor. Ve önlemler alınmıyor. Önlemin alınmadığı yerde bunun sorumlusu bu devlettir. Fakat biz de buna karşı sesimizi çıkarmalı, birlik olmalıyız.
Yayla Bakliyat’tan bir işçi: “Onlar; güneşi görebilmek için her zaman gece çalıştılar”
Onlar; güneşi görebilmek için her zaman gece çalıştılar.
Onlar; çocuklarına bir gelecek verebilmek için takım elbiseyle değil kömür karası iş elbiseleriyle alın terini sildiler.
Onlar ki; kış aylarında kimse soğukta kalmasın diye canlarını hiçe saydılar.
Bartın Amasra’da meydana gelen göçük “kazası”nda hayatını kaybeden emekçi kardeşlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar versin inşallah. Yaralı emekçilerimize ise acil şifalar diliyorum.
Kızıl Bayrak / Ankara