Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu bulunan Acarsoy Tekstil’de sendikalaştıkları için işten atılan 4 kadın işçinin 5,5 ay boyunca sürdürdüğü direniş, taleplerin çoğunluğunun kazanılmasıyla sona erdi. İşçi sınıfı mücadelesinin her bir mevziisinde olduğu gibi, Acarsoy işçilerinin direnişi de işçi sınıfına deneyim ve dersler bırakarak geride kaldı.
2 işletmede 400’ü aşkın işçinin çalıştığı Acarsoy Tekstil Fabrikası çalışanlarının yüzde 70’ini kadın işçiler oluşturuyor. Sömürü çarkları içinde baskı, mobbing ve tacizlerin kadın işçiler için olağan uygulamalar haline geldiği Acarsoy’da ocak ayında düşük zam dayatmasıyla birlikte örgütlenme eğilimi ortaya çıktı. Bu süreçte bir kadın işçinin işten atılmasıyla başlayan direnişin ardından 3 kadın işçi de işten çıkarıldı. Kapı önü direnişi, bu aşamadan sonra şube yönetimiyle birlikte 4 kadın işçi tarafından devam etti.
Acarsoy sermayedarı, sendikalaşmanın önünü kesebilmek, çoğunluğu kadın olan işçilere gözdağı verebilmek için kadın işçileri 25-2 maddeden çıkardı. Bir yandan tazminat hakkının kaybedilmesi öbür yandan “ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranma” maddesine dayanarak “ahlaksızlıkla” yaftalanma korkusu, kadın işçilerin fabrika önünde süren mücadeleye, özünde kendi gelecekleri için vermeleri gereken sendikal mücadeleye mesafeli durmalarına yol açtı... Aylar boyunca süren bu geri duruş, kuşkusuz ki Acarsoy işçilerinin geri bilinçlerinden kaynaklanmaktadır ama aynı zamanda sorumluluğun büyüğü ise Acarsoy kapitalistine aittir.
Direnişçi kadın işçiler, Acarsoy yönetimi üzerinde basınç oluşturabilmek, Acarsoy işçilerine güven verebilmek, haklı ve meşru taleplerini duyurabilmek için ilerici-devrimci kurumların da desteğiyle fabrika önünde eylemler gerçekleştirip, 15-16 Haziran Direnişi’nin yıldönümüne denk gelen tarihte dayanışma gecesi düzenlediler. Farklı sektörlerde direnişçi işçilerle yan yana gelip, seslerini duyurabilmek için yaygın bir şekilde basın duyuruları, açıklamalar, röportajlar yaptılar; karşı karşıya kalınan hak ihlalini küresel markalara taşıdılar. Bursa’nın ilerici-devrimci kamuoyunun yanı sıra, farklı kentlerde de kurum, kitle örgütü, kadın örgütlerinin gündemine girip, desteklerini aldılar.
Bunun gerisinde şube yönetimiyle beraber direnen kadın işçilerin kararlı duruşunun yanı sıra, gün geçtikçe derinleşen kadın sorunuyla beraber kadınların direnişinin toplum ölçeğinde yarattığı ilgi ve destek olduğunu söylemek mümkündür.
Direnişin etkisiyle küresel marka aracılığıyla sendika-Acarsoy yönetimiyle görüşmeler sonrasında protokol imzalandı. Kadın işçilerin de onay verdiği protokole göre, kadın işçilere geriye dönük haklarıyla dava yoluyla elde edilecek sendikal tazminatları ödendi. Ayrıca Acarsoy yönetimi sendikaya üye olma hakkını tanıdı, fabrika içerisinde sendikal propaganda yapılması ve bu temelde sendika odasının açılmasını kabul etti. Kadın işçilerin sürecin başından itibaren olan en temel taleplerinden biri olan işe geri dönüş talebinin gerçekleşmemesinin en temel nedeni ise fabrika işçilerinin taban örgütlülüğünden yoksun olması idi. Protokolün ardından kısa süre içinde yetkiye başvurulurken, gelinen aşamada ise sendikanın yetkisi onaylanmış durumda. Kısmi kazanımla sonuçlanan süreç, kuşkusuz ki, aylar boyunca süren direnişin dolaysız ürünüdür.
Sendikal örgütlenmelerde işçilerin mücadelesi ve direnişi belirleyicidir!
Acarsoy’da sendikal süreçte, küresel markaların rolü de temel bir tartışma konusudur. Küresel ölçekte en büyük tekstil sermaye grubu olan İnditex ile uluslararası sendikal örgütlenme olan IndustriAll arasında imzalanan küresel sözleşmeler, bir dizi sektörde olduğu gibi tekstil sektöründe de bir yer tutmaktadır. Türkiye’de 4 tekstil sendikası (Teksif, Öz İplik-İş, DİSK Tekstil ve Deriteks) IndustriAll’ın parçası olduğu gibi, sözleşmelerin de imzacısı konumundadır. IndustriAll’ın dünya çapında 60’tan fazla tekstil sendikası ve 50 milyon tekstil işçisi adına davranması, uluslararası işçi hareketinin ve sendikal hareketin birikiminin ürünü olduğu göz ardı edilmemelidir. Dünya ölçeğinde tekstil sektörünü hegemonyası altına alan Inditex’in “kalkınmayı sağlamak, üretim kapasitesinin gelişimi, verimlilik, iş organizasyonu” gibi asıl olarak sermayesini daha da büyütebilmek amacıyla imzaladığı küresel sözleşmelerin bir ayağını da “örgütlenme ve toplu sözleşme özgürlüğünün tanınması” oluşturmaktadır. Bu kriterler, Inditex’in sermayesini büyüme adına, işçi hareketinin birikimi olan küresel sendikal harekete verdiği/vermek zorunda kaldığı tavizlerden başka bir şey değildir. Bangladeş, Hindistan, Kamboçya gibi ülkelerde, yine bu küresel sözleşmelerin gölgesinde yaşanan çıplak sömürü ve açık katliamlar, yaşadığımız sömürü düzeninin gerçekliği olarak karşımızda durmaktadır.
IndustiAll ve Öz iplik-İş Sendikası da dahil olmak üzere Industriall’a bağlı sendikaların temsilcileri, Türkiye’de tekstil sektöründe sendikal örgütlenmelerin yüzde 70’inin markalar “sayesinde” olduğunu söylemektedir. Sendikal örgütlenmelerde, işçilerin mücadelesi ve direnişinin belirleyici olduğu gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Tıpkı Acarsoy Tekstil’de olduğu gibi... Direnişin kamuoyunda yarattığı etkinin basıncının yanısıra, raporların hazırlık sürecinde Acarsoy’da çalışan işçilerin direnişçi arkadaşlarına verdiği destek, direnişin yarattığı etkiyle harekete geçen milletvekillerinin, kadın örgütlerinin önergeleri, şikâyetleri, markalara mektupları, küresel sözleşmelerin uygulanmasında etkin basınçlar oluşturmuştur. Özetle, bu çabaların hepsi de direnişin gücü ve etkisinin ürünüdür.
Temel haklarını kazanılmasında taban örgütlenmesi ve mücadele dışında başka bir yol yoktur!
5,5 aylık direnişi de takip eden sürecin ardından Öz İplik-İş Sendikası, Acarsoy Tekstil’de sendikal yetkiyi almış durumda... Ancak Acarsoy Tekstil’de mücadele yeni başlıyor. Türkiye’de yoğun emek sömürüsünün hakim olduğu tekstil sektöründe, tekstil kapitalistleri, sendikal örgütlenmeye dahi tahammül edemiyor. Örgütlü işyerlerinde kârlarının daha da azalacağı kaygısıyla, saldırılarını acımasızca sürdürüyorlar... Sendikalı ya da sendikasız her bir tekstil fabrikasında her an acımasız sınıf çatışmaları devam ediyor... Acarsoy’da da önümüzdeki süreçte sınıf çatışmasının her bir aşamada yaşanması kaçınılmazdır. Acarsoy işçilerinin sendikalaştığı bu evrede de temel hak ve özgürlüklerini kazanmaları için dişe diş bir mücadelenin örülmesi kaçınılmazdır. Bu mücadele de iki temel handikap karşımıza çıkmaktadır. İlki, Acarsoy işçilerinin halen bilinçsiz ve örgütsüz olmalarıdır. Sendikalı olmak, belli imkânlar yaratmasına rağmen bilinçlenme ve örgütlenme alanındaki zayıflık gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. İkincisi ise, Öz İplik-İş Sendikası bürokrasisinin uzlaşmacı çizgisidir. “Sosyal diyalogcu” çizgi, başka işyerlerinde başkaca örneklerine de tanık olduğumuz şekliyle “iyiniyet” adına, Acarsoy yönetiminin isteklerine tavizler veren tutum, Acarsoy yönetiminin elini güçlendirmektedir. Gelinen aşamada Acarsoy yönetiminin direnişin hafızasını silme tutumuna sendika yönetiminin de ortak olması, yarın öbür gün, başta toplu sözleşme süreci olmak üzere, Acarsoy Tekstil işçilerinin hak ve talepleri için verilecek mücadelede en temel handikap olarak durmaktadır.
Bugün, sendikal örgütlenmesini tamamlayan Acarsoy tekstil işçisinin temel haklarını kazanması için taban örgütlenmesinin sağlanması ve dişe diş bir mücadelenin örgütlenmesi dışında başka bir seçenek bulunmamaktadır.
Tekstil İşçileri Birliği
Ekim 2022