Sanatçı dostumuz Şirovan (Yılmaz Kaya), son eseri "Çeto" ve müzik çalışmalarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı…
“Coşku ve sevinçten çok trajedinin yaşandığı bir dönemdeyiz”
- Son süreçte müzikal üretimlerle tarihe birtakım notlar düşmeye başladınız. Ve görüldüğü kadarıyla eserleriniz politik anlamda da belirli içerik ve gündemler üzerine… Sizi bu üretim sürecine yönlendiren nedir? Ve kısaca eserleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Günümüzde insanlar çok dönemsel yaşıyorlar ve kendi dönemlerine çok adapte olmuşlar. İçinden geçtiğimiz zaman ile sınırlı düşünen, oraya adapte olan bir insan değilim. Bu anlamda kalıplarımı hala kırmaya çalışıyorum. Beni bu çalışmalara iten şey, döneme ilişkin notlar tutma isteği… Bu evrende sadece ben yaşamıyorum, başkaları da yaşıyor ve bu insanlar trajediler ve coşkular yaşıyorlar. Ama coşku ve sevinçten çok trajedinin yaşandığı bir dönemdeyiz. Dolayısıyla toplumun hafızasına notlar düşerek kolektif bir hafıza oluşturma çabam var. Bugün için bir şeye tekabül etmiyor gibi görünse de ilerde insanlar açıp baktıklarında notlar tutulmuş olacak ve bir şeyler birileri tarafından okunacak. Bu anlamda yaptıklarım önemli diye düşünüyorum. Her ne kadar müzik camiasında herkesin bireyselleştiği ve popülerleşme peşinden koştuğu yerde yaptıklarımı anlamlı buluyorum. Ben PR (tanıtım) çalışması yapmıyorum. Şu ana kadar 8 çalışma yaptım ve hazırlık aşamasında olanlarla beraber 11 eser var. Bir çalışmalık bütçeyi bile tanıtım için harcamadım. Sadece aboneler üzerinden tanınıyor eserler.
“Kuş Mitingi” 10 Ekim katliamını işliyor. Onun dışında Selçuk Kozağaçlı’nın tutuklanması ve babasının mezarına elleri kelepçeli getirilmesi üzerine bir beste var. Bir gazetede gördüğüm fotoğraf üzerinden bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Bu konuda yaptığım eserin adı “Vekaleten”. Vekaleten’in son sözleri Kozağaçlı’nın kendi öz cümleleri ile bitiyor. Deniz Gezmiş’in doğum gününe ilişkin de bir çalışma yaptım. Herkes Deniz’i ölümü ile anıyor. Bizim coğrafyada ölüm biraz kutsal. Öldükten sonra herkes yüceltiliyor ama doğum günü bana daha mantıklı geldi.
“Çeto biraz herkesten biri, sisteme adapte olmuş ve biraz tehlikeli”
- Son eseriniz içerik konusunda toplumda belli bir kimliğe tekabül ediyor. Bu eser nasıl ortaya çıktı?
Son eserin adı “Çeto”… Çeto herkesin hayatında yer alan bir karakter aslında. Benim de hayatımda da yer alan bir karakterdi. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Toplumun içerisinde çok var. Çeto bir proleter değil. Sınıf atlamak isteyen, bir ölçüde başarabilen ama hafızası kör, geçmişe nankör bir karakter. Zaten insan, hafızasına sadakatli değilse o insan tehlikelidir. Çeto biraz tehlikeli bir karakter. Ne kadar espri ile ele alsak da tehlikeli bir karakter. Bu sizin ailenizden biri olabilir, arkadaşınız olabilir, bu azıcık kendimiz olabiliriz. Yani Çeto biraz herkesten biri. Sisteme adapte olmuş. Proleter olmadığı için tehlikeli bir karakter. Çürük ilişkilerden tutun geçmişe olan sadakatsizliğe… Öyle bir karakter. Herkeste biraz Çetoluk var. Bu aslında topluma ve küçük-burjuvaziye yapılan bir eleştiri. Ve kendimize karşı bir espri ve yüzleşme.
Çeto normalde 4 sayfalık bir yazıydı. Yeni jenerasyona eğlenceli bir şeyler vermek istedim. Bir şiire dönüştürdüm. Hayatımda belli karakterler vardı. Onların eleştirisini yapmak istedim ama meseleyi bireylerden çıkarmak ve toplumsallaştırmak gerekiyordu. Birisine öfke kusmak için bir çalışma yapılmaz. İlham kaynağı etraftaki karakterler aslında. En kısa haline gelince son halini aldı.
- Eserler teknik olarak nasıl bir emek üzerinden yükseliyor? Nasıl bir süreç işliyor?
Kerem Ulaş Dönmez benim yakın arkadaşım ve aranjörüm. Kozanoğlu ve 10 Ekim eserini birlikte yaptık. Kerem “10 Ekim’i ben yapmak istiyorum” dedi. Kerem’in senfonik kafası çok güçlü. Kendinden bir şeyler katıyor. Bir besteci köşeleri belirler ama Kerem bu köşelerle kalmıyor. Çalışmaya bir ruh katıyor. Analizler yapıyor. Çeto böyle bir çalışma mesela. Ben sözü müziği yaptım ama eserin gerisi Kerem’in katkısı ile oluştu.
“Üreten insanlar genelde çağıyla sorun yaşayan insanlardır”
- Pandemi süreci ile beraber müzisyenler sorunlar yaşadı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Müzisyenlerin yaşadığı sorunlar toplumun yaşadığı sorunlardan bağımsız değil. Toplum ne kadar örgütsüzse müzisyenler de o kadar örgütsüz. Nasıl ki bir işçinin bir diğer işçi arkadaşı için ayağını kaydırmak ya da onu savunmak gibi tercihleri varsa müzisyen camiası için de bu durum geçerli. Aslında daha fazla bir arada olunabilirdi. Daha örgütlü olunabilirdi. Ama toplumun kirli yapısı, rekabetçi yapısından dolayı da bu camia biraz kirli. Bir psikoloji üzerinden yol alınıyor. Dolayısıyla birlik, örgütlülük şart ama sadece müzisyenler için değil, herkes için şart. Birçok arkadaşımızı yitirdik, intiharlar oldu bunlara karşı birlik şart.
Hayat kısa. Bir şeyler yaparken olağanı tüketmemek gerekiyor. Bu anlamda beslendiğin kaynaklar önemli. Bir şeyler üretmiyorsan tüketmek üzerine şekillenmişsindir. Ama bir şeyler üretmek için de bir şeylerin kovalayıcısı olmak gerekiyor. Üreten insanlar genelde çağıyla sorun yaşayan insanlardır. İnsanlarla sorun yaşayan insanlardır. Yaşadığın dünya sağlıklı bir dünya olsaydı zaten toplum sorunlu olmazdı.
Kızıl Bayrak / Ankara