Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Ofisi, 1997 yılından bu yana evde, okulda, gözaltında, ev baskınlarında, köy baskınlarında devlet tarafından cinsel işkenceye maruz bırakılan kadın ve transların sayısal verilerini açıkladı.
Bianet’te yer alan habere göre ofisten yapılan açıklamada şu noktalara vurgu yapıldı:
“*Bu çalışmaya başladığımız yıllarda, Türk Ceza Kanunu, kadına yönelik şiddet açısından çok kötü bir durumdaydı.
*Örneğin, kadına yönelik şiddeti düzenleyen bölüm başlığı yoktu, tecavüz suçunun tanımı yoktu, cinsel taciz bir suç tanımı olarak bile bulunmuyordu. Bekâret kontrolü sadece işkence olsun diye, evli kadınlara dahi uygulanabiliyordu.
*Aynı zamanda cinsel işkencenin belgelenmesi çok büyük bir sorundu ki bu sorun maalesef hala devam ediyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti yargısı, işkence ve cinsel işkencenin belgelenmesinde resmi bilirkişi kurumu olan Adli Tıp Kurumu’nun raporlarını tek geçerli delil olarak kabul ediyor.
*Oysaki 1993 yılında Mardin Derik’te cinsel işkenceye maruz kalan Ş.A. davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi mahkûm ederken gerekçe olarak, bağımsız bir hekimden rapor alınmamış, olmasını göstermişti.
*Ancak Türk yargısı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini kabul etmiş olsa da maalesef ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına hiçbir şekilde uymuyor, bu nedenle de işkencenin ve cinsel işkencenin belgelenmesinde hala resmi bilirkişi kurumu raporu aranıyor.
*Ancak Türk Ceza Kanunu’nda -kadınların mücadelesi- sonucunda bazı önemli değişiklikler de oldu. Örneğin 2005 yılında yapılan değişiklikle tecavüz suçu “cinsel saldırı” biçiminde düzenlendi ve tanımlandı, “cinsel taciz” bir suç tanımı olarak yasalara girdi, “bekâret kontrolü” belirli kurallara ve hakîm iznine bağlandı.
*Bunlar önemli gelişmeler, işkencenin uygulanma yöntemleri konusunda da kısmi değişiklikler oldu ama hala cinsel işkence varlığını devam ettiriyor, cinsel işkencenin belgelenmesindeki sorun devam ediyor.
*Bize başvuran kadınların, adli ya da siyasi gerekçelerle gözaltına alınmış olmalarının hiçbir önemi yok. Adli ya da siyasi nedenle gözaltına alınan tüm kadın ve trans kadınlara ücretsiz *avukatlık hizmeti veriyoruz. Bugüne kadar ofisimize 871 kadın ve trans kadın başvuru yaptı.
Deprem bölgesi
*Ofisimize başvuran kadınların etnik kimliklerine baktığımızda büyük bölümünü Kürt kadınlar oluşturmakta. Yine Suriyeliler, Roman kadınlar, Arap kadınlar ve Türkiyeli kadınlar bulunmakta. Başvuru yapan kadınların büyük bölümü siyasi nedenle gözaltına alınan kadınlar. Çünkü adli nedenle gözaltına alınan ya da tutuklanan kadınlar açısından baktığımızda hak arama bilincinin yeterince gelişmemiş olmasını ayrıca korku ve takip edilme endişesi nedeniyle adli kadınların birçoğunun başvuru yapamadığını görmekteyiz.
*Kadınlar sokak gösterilerinde, gözaltında, polis karakollarında, jandarma karakollarında, hapishanelerde ya da okullarda devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye maruz kalabiliyorlar. Bu işkence biçimlerini tecavüz, cinsel taciz, çıplak arama, zorla oturtup- kaldırma ya da cezaevinden hastaneye getirilip götürülürken kötü muamele, sözlü taciz gibi sayabiliriz.
*Kadınlar açısından şiddetin en yoğun olduğu mekânlardan biri de cezaevleridir. Özellikle 6 Şubat 2023 depremi sırasında Hatay Cezaevi’nde adli mahpus kadınların yaşadıkları korkunçtur.
İstanbul Sözleşmesi
*Gözlerinin önünde insanların öldürüldüğünü, kendilerine işkence ve taciz uygulandığını, bir gün boyunca aç bırakıldıklarını, hiçbir ihtiyaçlarının karşılanmadığını ofisimiz avukatlarına anlatmışlardır.
*Kadına yönelik şiddet konusunda kadınların mücadelesi sonucunda elde edilmiş çok önemli bir sözleşme olan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi, kadınların çok önemli bir kazanımıydı. Biz de ofis olarak yaptığımız tüm suç duyurularında ya da açılan davalarda bu sözleşmeyi çok önemli bir metin olarak mahkemelere sunuyorduk.
*Bu metnin bizim açımızdan bir başka önemi de bizim coğrafyamızda yaşanan bir mağduriyet sonucu ortaya çıkmış olmasıydı. Diyarbakır’da kocası tarafından, annesi öldürülen, kendisi de ağır yaralanan Nahide Opuz davasında Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bir kadının hayatını koruyamadığı için mahkûm edildi.
*Bu kararın ardından Avrupa Konseyi tüm üye devletlere, kadına yönelik şiddeti önleyici bir sözleşme yapmak konusunda görev verdi. İşte İstanbul Sözleşmesi böyle ortaya çıktı ve ilk kez Türkiye’de imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi adını aldı.
*Tüm uluslararası sözleşmelerin hazırlanmasında çok önemli hak mücadeleleri var. İşte İstanbul Sözleşmesi’nin ardında da kadın kurtuluş mücadelesinin emeği vardı. Ancak bu sözleşme imzalayan akıl tarafından 2021 tarihinde geri çekildi. Çünkü imzalandığı dönemde farklı bir politika uygulayan AKP, bu imzanın çekilmesi döneminde artık çok daha baskıcı bir politika uygulamaya başlamıştı. İstanbul Sözleşmesi’nin kadın kurtuluş mücadelesi açısından önemli olduğunun farkındayız.
*Ofis olarak hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta kadınlar açısından ve kadınlar lehine olan değişikliklerin yapılması konusunda kararlı mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirmek, bizim mücadelemizin çok önemli alanlarından birini oluşturmakta.
Kadına yönelik şiddetin politik olduğunu her zaman dile getiriyoruz. Devlet dili ne kadar sertleşirse ne kadar ötekileştirici olursa kadına yönelik şiddetin arttığını görebiliyoruz. Bu nedenle de mücadelemiz asıl olarak erkek egemen, militer ve feodal sisteme karşıdır ve bu mücadele son bulmayacaktır.
25 Kasım Açıklaması İçin 2023 Başvurucu İstatistiği
1997’den 2023’e toplam başvurucu: 871
2023 toplam başvurucu: 32