İEKK temsilcisi ile “Tüm işyerlerinde, OSB’lerde, mahallelerde 7/24 açık, ücretsiz, nitelikli kreşler açılsın” çalışması hakkında konuştuk…
- “Kreş hakkı” çalışmasını gündeme alma nedenlerinizden bahseder misiniz?
İEKK temsilcisi: Yaşadığımız düzende işçi ve emekçi kadınlar çok fazla sorunla boğuşuyorlar. Kötü çalışma koşulları, şiddet, baskı, mobbing bunların başında geliyor. Emekçi kadınlar çalışma yaşamının dışında çocuk bakımının sorumluluğunu da üstlenmek zorunda kalıyorlar. Sermaye sınıfı ve onların denetimindeki iktidar, toplumsal bir sorumluluk olan çocukların bakımının sorumluluğunu yok sayıyor. Mevcut yasalarda zaten çok sınırlı olan kreş hakkını kapitalistler uygulamıyor. Çünkü işçileri sömürerek elde ettikleri kar dışında hiçbir şeyi önemsemiyorlar. Emekçilerin insanca çalışma ve yaşama koşullarına kavuşması, kadınların çalışma hakları, çocukların eğitim hakkı gibi temel sorunların onlar için hiçbir önemi yok. Kreşi de kendileri için ‘gereksiz masraf’ sayıp bu sorumluluğu kadınların üzerine yıkıyorlar.
Çocuk bakımı, kadınların sorumluluğu olarak görüldüğü için, pek çok kadın, çalışma yaşamının dışına çıkmak zorunda kalıyor. Kadınların yarısı hamilelik döneminde işten ayrılmayı düşünüyor. Doğum iznini kullananların %40’ı işe geri dönemiyor.
Sadece kadınların istihdama katılımı için değil, çocukların sağlıklı gelişimi için de kreş gerekli. Erken çocukluk eğitiminin sağlıklı bir şekilde alınması, çocuğun sosyalleşmesi, dil becerilerinin gelişmesi, yaşıtları ile iletişimin sağlıklı temelde kurulması için de kreşler temel bir ihtiyaçtır. Hal böyleyken Türkiye’de çocuk bakımının %80’ini anneler, annelerden sonra anneanne, babaanne, büyük kardeş ya da komşular üstlenmek zorunda kalıyor.
Sadece kadın işçi ve emekçiler için değil, erkek işçiler ve çocuklar için de bu temel hakkı yerine getirmeyen sermaye sınıfı ve onun iktidardaki temsilcileri, “ailenin kutsallığına” atıfla, kadınların “annelik” rollerini her fırsatta vurguluyorlar. Bunu ise çocukların 3 yaşına kadar evde bakılması gerektiği şeklindeki gerici safsatayla gerekçelendirmeye çalışıyorlar. Öbür yandan ise, utanmadan çocuk bakımını gerekçe göstererek güvencesiz ve kuralsız çalışma anlamına gelen esnek çalışmayı meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Kadınlar için bu sorun önemini daima korumakla birlikte, enflasyonun yükselmesi, yaşam koşullarının ağırlaşması ve ücretlerin açlık sınırında seyretmesi koşullarında, çalışmak zorunda kalan kadın emekçiler için çocuk bakımı daha yaşamsal bir sorun gelmiş durumda. Çünkü kamu kreşlerinin gün geçtikçe azalması, kapitalistlerin kreş açma sorumluluğunu üstlenmemeleri ve teşviklerle açılan özel kreşlerin fahiş fiyatlar istemeleri emekçi kadınları seçeneksiz bırakmaktadır.
Kadın işçi ve emekçilerin başka yaşamsal taleplerinin yanısıra, bir hak olan “kreş talebini” temel bir gündem olarak önümüze aldık. Sanayi bölgelerinde, fabrikalarda ve emekçi semtlerinde bu talebi öne çıkaran bir çalışma yürütüyoruz. İşçi ve emekçi kadınlara “başka bir seçeneğiniz daha var” diyoruz: Kreş hakkı için mücadeleyi yükseltmek!
-Türkiye’de kreş ve gündüz bakımevilerinin durumu hakkında hakkında bilgi verebilir misiniz?
İEKK temsilcisi: Türkiye’de erken cumhuriyet döneminde ilk kreş 1932 yılında “hayatını amelelikle kazanmak zorunda olan kadınların 3-7 yaş arası çocuklarının bakımı” için İstanbul Belediyesi tarafından açılır. Kadınların çalışma yaşamına katılımını kolaylaştırmak iddiasıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) 1934 yılında İstanbul ve Bursa’da 3 kreş açar. Aslında bakarsanız, erken cumhuriyet döneminde kadınların çalışma yaşamına katılımı o denli sınırlı da değildir. Zira atölyelerin ardından kurulan fabrikalarda çalışmaya başlayan kadınlar, savaşlar nedeniyle azalan erkek iş gücü yerine ikame edilir. Bu dönemde toplam iş gücünün %25’ini kadınlar oluşturur. 1930’lı yıllarda izlenen devletçi politikaların sonucu kurulan iktisadi devlet teşekküllerinde azımsanmayacak sayıda kadın işçi çalışmaya başlar. Buna rağmen bu dönemde fabrikalarda çocuk kreşlerinin sayısı çok azdır. Cibali Tütün fabrikasının yanısıra, dokuma fabrikaları (Nazilli, Hereke, Sümerbank, Merinos), Seka vb. örnek gösterilebilir.
Fabrikalarda kreşlerin açılması ancak sınıf hareketinin güçlenmesiyle olanaklı olur. Özellikle 70’li yılların sonlarında sınıf hareketinin ve bunun bir parçası olarak sendikal hareketin talebiyle kreşler yaygınlaşır ve beraberinde kadın ve çocuklar için yasal kazanımlarla birleştirilir.
Sermaye sınıfının kapsamlı saldırıları ve sınıf hareketinin seyriyle birlikte kreşler de adım adım azaldı. Özellikle AKP iktidarı dönemi boyunca izlenen vahşi neo-liberal politikalarla birlikte kazanılmış haklara dönük kapsamlı saldırılardan kamu kreşleri de nasibini aldı. Özel kreşler teşviklerle alabildiğine çoğalırken, kamu kreşleri ve işyerlerinde kreşler gün geçtikçe azaldı. Örneğin, 657 sayılı kanunun 191. maddesi kapsamında kamu kurumlarında kreş zorunluluğu olmamasına rağmen asgari 50 çocuk için kreş açılabiliyordu. 2008 yılında yapılan değişiklikle kreşler sosyal tesis statüsüne alındı. Kamu kurumlarının kendi kaynaklarını kullanarak bu hizmeti vermesi anlamına geliyordu bu karar. Hal böyle olunca, kamu emekçi hareketindeki gerilemeyle bağlantılı olarak adım adım kamu kreşleri kapatıldı. 2004 yılında kamu kreşi sayısı 419 iken, 2016 yılında bu sayı 56’ya kadar düştü. KESK’in bilgi edinme hakkı olmasına rağmen sonraki dönemlerde kreş sayısıyla ilgili bakanlık tarafından yanıt dahi verilmedi.
Çocukların erken dönem eğitimi ve bakımı toplumsal bir sorumluluk olarak ele alınmadığı koşullarda, çocuk bakımı ya kadınların üzerine yıkıldı ya da özel şirketlerin insafına terkedildi. Hem kreş ve gündüz bakım evi sayılarının yetersizliği hem de ücretlerinin çok yüksek oluşu, emekçilerin bu hizmetlere ulaşabilmesini ciddi anlamda güçleştirdi.
AÇSHB (Aile ve Çalışma Sosyal Hizmet Bakanlığı) 2020 yılı verilerine göre Türkiye’de 0-6 yaş arasında 6 milyon çocuk var. Çocukların 2/3’ünden daha fazlası erken çocukluk eğitiminden ve bakım hizmetlerinden faydalanamıyor. Üstelik 4-6 yaş arası yaklaşık yarım milyon çocuk ise, çocukların yaygın şekilde tacizlere maruz bırakıldığı denetimsiz kuran kurslarının insafına terkedilmiş durumda. Özellikle AKP dönemiyle birlikte semirmeye başlayan cemaat ve tarikatların denetlediği çocuk sayısı sürekli artıyor. Toplam tablo, erken dönem çocuk eğitiminin ülkemiz koşullarında ne kadar yetersiz ve sorunlu olduğunu gösteriyor.
-Yasalara göre tüm işyerlerinde kreş açılması zorunlu değil mi? Yasalarda kreş hakkı düzenlemesi nasıl?
İEKK temsilcisi: 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunun 30. maddesine göre “gebe ve emziren kadınların çalıştırılma şartlarıyla emzirme odaları ve çocuk bakım yurtlarına” dair yönetmeliğin 13. maddesi, işyerlerinde emzirme odası ve kreş açma zorunluluğunu içeriyor. Buna göre “150’den çok kadın çalışan işyerlerinde 0-6 yaş çocukların bırakılması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın” kreş/çocuk yurdu açılması gerekiyor. İşyerine 250 metre uzakta ise taşıt sağlamak zorunda. Aynı zamanda aynı bölgede ortak oda ve yurt da açılabilir. Ya da kamu kurumlarının yetkilendirdiği yurt/kreşlere yönlendirebilir.
Ancak 15 Mayıs 2008 yılında çıkan 5763 sayılı torba yasa ile işyerlerinde kreşlere dair de yapılan düzenleme ile bu zorunluluk ortadan kaldırıldı. Sadece ihlal eden kapitalistlere idari para cezası uygulanabiliyor. Kapitalistler, göstermelik olan ‘para cezasını’ ödeyip bu yükümlülükten kurtulabiliyorlar. Örneğin 2022 yılı için geçerli ceza miktarlarına baktığımızda, az tehlikeli işler statüsündeki işyerleri için aylık 5.218 TL, tehlikeli işler için 6958 TL, çok tehlikeli işler için ise 10.437 TL ceza ödemeleri yetiyor. Devasa karlar elde eden kapitalistler için bu miktarlar çok komik değil mi? AKP-MHP rejimi kapitalistlere ceza değil, ödül veriyor açıkçası.
Bu rejimin temsilcileri, 2023 yılı için her OSB’ye bir kreş açacaklarını vaat etmişlerdi. Gerçek ihtiyacın çok çok gerisinde olmasına rağmen, 2023 yılı içinde hemen hemen hiç kreş açılmadı. O kadar sahtekarlar ki, bu yönde göstermelik de olsa adım atmaya gerek duymadılar.
-Talepleriniz nelerdir?
İEKK temsilcisi: Öncelikle “Tüm fabrikalara/işyerlerine ve OSB’lere 7/24 açık, ücretsiz, nitelikli kreşler açılsın” talebini yükseltiyoruz.
Kadın işçiler vardiyalı sistemde çalıştıkları için kreşlerin 7/24 açık olması gerekiyor. Aynı zamanda bu kreşlerde bilimsel esaslara dayalı çağdaş, laik eğitimin verilmesi gerekiyor. Yasada 150 kadın işçinin çalıştığı yerlerde kreşlerin açılmasından bahsediliyor. Bizler kreşlerin sayı sınırlandırılması yapılmadan, kadın ve erkek tüm işçilerin çocuklarını kapsaması gerektiğini savunuyoruz. Mevcut düzende çocuk bakımı kadın işçiler üzerinden düşünülüyor. Oysa ki, erkek işçiler de çocuk bakımının sorumluluğunu taşıyor. Kreşlerin kadın ya da erkek farketmeden tüm işçilerin çocuklarını kapsaması gerekiyor.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi, kreş açmayan patronlara hiçbir yaptırım yok. Kreş yükümlülüğünü yerine getirmeyen kapitalistlere cezaların caydırıcı olacak şekilde artırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Fabrikalar/işletmeler/OSB’ler gibi mahallelerde de kreşlerin açılması gerektiğini savunuyoruz.
Tüm bunları kesen en temel talebimiz ise, “Çocuk bakımının toplumsallaştırılması”. Zira çocukların eğitimi, bakımı kadınların üzerine yıkılamaz. Bu kamusal bir sorundur ve çocukların eğitimi ve bakımı da devletin yükümlülüğünde olmak zorundadır. Dolayısıyla bu talebimiz sadece kadın işçilerin değil, tüm işçi ve emekçilerin ortak talebi. Bütün işçilerin bunun için ortak mücadele etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
-Nasıl bir çalışma planlıyorsunuz?
İEKK temsilcisi: İşçi Emekçi Kadın Komisyonları olarak, farklı kentlerde ve sektörlerde kadın işçiler içinde çalışma yürütüyoruz. Kadın işçilerin bir dizi temel talebinin yanısıra, kreş talebini gündeme getirmeyi, bu talebi de kadın işçilerin örgütlenmesinin manivelası haline getirmeyi planlıyoruz.
Pek çok kadın işçi çocuk bakımı konusunda çözümsüz. Bireysel olarak çareler bulmaya çalışıyor. Kreş konusundaki haklarından da habersiz. Farklı araçlarla, kreş hakkı konusunda bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve bu talebin somut işletmelerde kazanılması için örgütlenme çalışmaları yürütmeyi hedefliyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne kreş talebini de kadın işçilerin diğer talepleri ile birlikte taşımayı hedefliyoruz.
Ayrıca, işyerlerinde/fabrikalarda kreş hakkının ne durumda olduğunu, saha araştırmaları ile raporlaştırmayı hedefliyoruz. Sınıf mücadelesi ve kadın işçi mücadelesinin güçlerine mücadelede dayanak oluşturması için veri ortaya koymayı hedefliyoruz.
Öyle ki, sanayi üretimi içinde kadın işçilerin sayısı artarken, özellikle sendikal hareketin gerileyen tablosunun bir parçası olarak, yılların “örgütlü” fabrikalarında dahi kreşler kapatılmış durumda. Kapitalistler, karları için her bir gündemi fırsata çevirdiler. Örneğin, binlerce işçinin çalıştığı Arçelik fabrikası, Beylikdüzü’nden Çerkezköy’e taşınırken kreşini kapatıp gitmiş, Çerkezköy’de ise açmamış. Ya da çoğunluğu kadın olmak üzere binlerce işçinin çalıştığı Yazaki Kuzuluk fabrikasındaki kreş, pandemi gerekçesiyle kapatılmış. “Çocukların sağlığını” çok düşünen kapitalistler, pandeminin ardından kreşi tekrar açmayı külfet olarak görmüşler.
Metal sektöründe Grup TİS sürecinden geçiyoruz. Temel sendikaların taslaklarında kadın işçilerin diğer taleplerinin yanısıra kreş talebi yok. Çünkü sendika bürokratlarının kreş gibi bir gündemi yok. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın taslağında yer alan 3 bin TL’lik kreş yardımı ise, bu soruna ne kadar yabancı olduklarının somut göstergesi. Kreş talebini savunmak yerine 3 bin TL maddi desteği istemek, kadın işçiyi bu sorunla başbaşa bırakmak anlamına geliyor. Zira 3 bin TL’ye özel bir kreş bulmak imkansızdır.
Dolayısıyla raporumuzla, gelinen aşamada bu açıdan tabloyu daha somut açığa çıkarmakla birlikte görevleri daha net tanımlamayı hedefliyoruz.
Kuşkusuz ki, kreş hakkı temelinde öne sürdüğümüz taleplerin kazanılmasının sınıf hareketinin tablosundan bağımsız olmadığının, toplam bir mücadeleyle elde edilebileceğinin farkındayız. Çalışma kapsamında bu gündemi kadını erkeğiyle işçi sınıfının geniş bölüklerine farklı araçlarla taşımayı da amaçlıyoruz.
-Son olarak söylemek istediğiniz?
İEKK temsilcisi: İçinden geçtiğimiz süreçte derinleşen ekonomik kriz koşullarında, sermaye sınıfı ve onun güdümündeki AKP-MHP iktidarı, tüm faturayı işçi ve emekçilere ödetmeye çalışıyor. Emekçileri büyük bir yoksulluğa ve sefalete sürükledikleri gibi, kazanılmış haklarımız da bir bir tırpanlanıyor. Bu saldırıları püskürtmek, kuşkusuz ki kadınıyla erkeğiyle işçi sınıfı ve emekçilerin birleşik mücadelesinden geçiyor. Çifte baskının, eşitsizlik ve sömürünün altında ezilen kadın işçilerin bu mücadelenin temel öznesi olduğuna inanıyoruz. Tüm çabamız, kadın işçilerin örgütlülüğünü ve mücadelesini büyütmektir.