Her yıl 8 Mart’ta tüm dünyada kadınlar eşitlik ve özgürlük talebi ile sokakları doldurur, fabrikalarda ve işyerlerinde taleplerini dile getirdikleri çeşitli eylemler düzenlerler. Çünkü 8 Mart, baskı, ölüm ve sömürü düzenine karşı kadın işçilerin mücadele mirasının sembol günlerinden biridir.
1800’lü yılların özellikle ikinci yarısından itibaren kadın işçiler Amerika ve Avrupa’da düşük ücretlere ve uzun çalışma saatlerine karşı kitlesel eylemler gerçekleştirdiler. Grevler ve direnişler örgütlediler. 1834 Amerika’sında gerçekleşen Lowell grevinden 1888 Londra’sında gerçekleşen Kibritçi Kızlar Grevi’ne kadar, giriştikleri mücadelelerle “sınıf kavgasında biz de varız” dediler. O dönemin işçi örgütlerinde daha aktif rol almaya başladılar.
1800’lü yılların sonlarına gelindiğinde, işçi kadın hareketi sınıf mücadelesinin önemli
bir bileşeni haline gelmiştir. 1889 yılında Paris’te toplanan Uluslararası Sosyalist İşçiler Kongresi’nde, ilerleyen yıllarda komünist kadın hareketinin
en önemli önderlerden biri haline gelecek olan Clara
Zetkin tarafından “Kadının kurtuluşu için!” başlıklı
bir rapor sunulur. Bu rapor kadınların mücadelesinin sosyalizm mücadelesinin
temel başlıklarından biri haline gelmesinde önemli bir rol oynar.
Aynı dönemlerde kadın işçilerin çalışma yaşamına ilişkin taleplerinin yanı sıra oy hakkı için verdikleri mücadeleler de güçlenerek devam etmektedir. Bu dönemde kadınların mücadelesini simgeleyecek bir günün belirlenmesi tartışmaları işçi örgütleri ve sosyalist örgütler tarafından yapılmaktadır. 1909 yılında Amerika Sosyalist Partisi Şubat ayının son pazarının kadınlar günü olarak kutlanmasını karar altına alır. Bu doğrultuda eylemler gerçekleşir.
1910 yılında toplanan 2. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda ise Clara Zetkin tarafından bir uluslararası kadınlar günü kutlanması önerilir ve önerge oy birliği ile kabul edilir.
1911 yılında Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de kitlesel işçi grevleri yaşanır. Kadın işçilerin etkin
bir şekilde yer aldığı grev ve direnişlerde oy hakkı, eşit işe eşit ücret, 8 saatlik işgünü vb. talepler öne çıkar. 1912 yılı Ocak ayında ABD’de Lawrence tekstil işçilerinin tarihe “Ekmek ve gül grevi” olarak kazınan eylemi gerçekleşir.
1917 yılında ise Rusya’da 8 Mart’ta “Ekmek ve barış!” sloganlarıyla fabrikalardan eylem alanlarına yürüyen Petrogradlı kadın tekstil işçilerinin gösterisi Ekim Devrimi’ne giden yolu açar. 1921’de Moskova’da düzenlenen 3. Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nün, 1917 yılında Ekim Devrimi’ne giden yolun taşlarını döşeyen Rusya’nın kadın işçilerini onurlandırmak için her 8 Mart’ta kutlanması karar altına alınır.
Bu tarihten itibaren 8 Martlar’da tüm dünyada emekçi kadınlar sömürüye, baskıya ve şiddete karşı alanları dolduruyor, insanca bir yaşam mücadelesini yükseltiyorlar.
Türkiye’de ilk 8 Mart etkinliği 1921 yılında gerçekleştirilmiş, fakat bu tarihten sonra uzun bir süre 8 Mart eylemleri yasaklanmıştır. 1975 yılında, işçi ve emekçi kadınların mücadelesiyle yeniden 8 Mart etkinliği düzenlenir. 12 Eylül’ün ardından sınıf ve kadın hareketinin yaşadığı gelişme, 8 Mart’ın yeniden eylemlere konu olmasının önünü açar.
İçinde yaşadığımız ölüm ve sömürü düzenine karşı 8 Mart’ın mücadele mirasını kuşanmak işçi ve emekçi kadınlar olarak hepimizin görevidir. Göçük altında can vermediğimiz, azgın sömürü koşullarında çalışmak ve yaşamak zorunda olmadığımız bir dünya bizim ellerimizle gelecektir.
(Emeğin Kurtuluş Gazetesi’nin 1-15 Mart tarihli 5. sayısından alınmıştır…)