Saray rejiminin yargıyı bir aparat gibi kullandığını gösteren sayısız karar ya da olay var. En pervasız örnekler Gezi Davası sürecinde yaşandı. On yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen AKP şefi ne zaman bir nutuk atsa Gezi direnişine ve direnişçilere kin kusuyor. Bu kadar derin bir kin duyması, Tayyip Erdoğan’ın kitlelerin direnişinden duyduğu korkuyu ve yaşadığı travmayı henüz atlatamadığını gösteriyor. Bu nedenle Gezi Davası’nda yargılananların bir kısmının cezalandırılmasını bizzat AKP şefi istedi.
Kısa süre önce sonuçlanan davada, Erdoğan’ın direktifine göre karar verildi. Sarayın yargı aparatı, geçerli yasaları ayaklar altına alarak Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’yu ağır hapis cezalarına çarptırdı. Sarayın dehlizlerinden taşan kinin kurbanlarından biri olan Can Atalay 14 Mayıs seçimlerinde Hatay’dan milletvekili seçildi. Düzenin kağıt üstündeki yasalarına göre Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili olan Atalay’ın seçildiği anda serbest bırakılması gerekiyordu. Ancak dinci-faşist rejimin yargı aparatı tersi yönde kararlar alarak Atalay’ın tahliyesine engel oldu.
Altı aydan beri yasadışı bir şekilde zindanda tutulan Atalay’ın haklarının ihlal edildiğini, Anayasa Mahkemesi de (AYM) sonunda kabul etmek durumunda kaldı. Bu durumda Atalay’ın derhal bırakılması gerekiyordu. Ancak Yargıtay 3. Caza Dairesi buna engel olmakla kalmadı, küstahlıkta sınır tanımayan bir tutumla kararı onaylayan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu ve Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesini istedi.
Saray rejimi tarafından atanan kişilerden müteşekkil olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin tüm teamülleri ayaklar altına alan küstahlığı, farklı tartışmalara neden oldu. TİP, Türkiye Barolar Birliği/TBB, HEDEP (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) yöneticileri ve CHP liderliğine yeni seçilen Özgür Özel başta olmak üzere pek çok kişi, AYM kararının hiçe sayılması ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını Yargıtay 3. Caza Dairesi’nin “darbe girişimi” olarak nitelendirdi.
Özgür Özel, bu girişime karşı gerekirse sokaklara da çıkacaklarını ilan ederek, Kılıçdaroğlu’nun “pasif/sinik muhalefet” anlayışından farklı bir tutum alacağının mesajını verdi. Bunun böyle olup olmayacağı önümüzdeki süreçte belli olacak. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’nin AKP’li Başkanı Numan Kurtulmuş'la görüşmüş ve TBMM Danışma Kurulu'nun toplanmasını talep etmişti. Bu talebe olumlu yanıt verildiği ve 9 Kasım’da kurulun “yargı krizi/yargı darbesi” konusunu görüşmek için toplanacağı bildirildi.
Barolar “yargı darbesi”ne karşı hukuksal mücadele yürüteceğini açıklarken, CHP yönetimi ise sorunun çözülmemesi durumunda gerekirse halkı sokağa/mücadeleye çağıracağını belirtti. TİP, HEDEP gibi reformist sol partiler de bu hukuksuzluğa karşı mücadele edeceklerini açıkladılar. Konuyla ilgili açıklama yapan HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bu haksız ve hukuksuz anlayışla mücadele etmek için biz de sokakta, her yerde bu anlayışa karşı çıkan bütün toplumsal kesimlerle, varsa siyasi partilerle dayanışma, direniş içinde olacağımızı belirtmek istiyorum” dedi.
Yargıtay kararını, “Açık bir yargı darbesi girişimiyle karşı karşıya kaldık” şeklinde değerlendiren TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Yargıtay'ın bu kararı yok hükmündedir. Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Tüm tüzel kişileri bağlar nokta. Yargıtay 3. Dairesi diyor ki ‘Anayasaya uymuyoruz’. Beyler kimsiniz siz? Anayasa ayaklar altına alınmıştır. Can Atalay'ın milletvekilliği düşürülsün deniyor. Yok ya! Başka bir emriniz var mı?..” ifadeleriyle kararı tanımayacaklarını dile getirdi.
Sarayın aparatı yargının küstahlığı son haddine vardıran tutumuna karşı gelişen tepkiler AKP-MHP rejimine geri adım attırabilir. Eğer bu olmazsa, “hukuksuzluğa karşı sokaklara çıkma” iddiasının ne derece ciddi olduğu sınanacak. Özellikle de CHP’nin yeni şefi Özgür Özel ve ekibi şahsında…